Çocukların beyaz yakalı mutsuzlukları
Davulun sesi uzaktan hoş gelir. Uzaktan görünen ile ilgili yapılan tüm yorumların doğruluk payı yanlışlıkla eş değerdedir.
Kolejlerde okuyup her türlü imkana sahip beyaz yakalı ebeveyn çocukları için “ne mutlu çocuklar” söylenen söze dairdi söylediğim.
Arkadaşım, Lal suratsız bir öğrenci dediğinde ona öyle deme dedim. Lal çok masum ve sevimli bir kız. Üstelik Misket adında bir kedisi de var. Lal’in suratı, insan Lal’i tanıdıkça renk değiştiriyor. O daha 13 yaşında. On üç yaşında bir insan fıtratın çocuğudur. Fıtrat kir barındırmayan genetik kodudur. Hani ilk çıktığında “kir pas tutmayan kumaş” reklamına nasıl şaşırmıştık. Bir bez parçası nasıl kir tutmaz, öyle şey mi olur, bizi kandırıyorlar demiştik. Sonra kumaşa dökülen her türlü kirin kumaşın üstünden yağ gibi kayıp kumaşa bulaşmadığını gördük. Kumaş tertemiz kalmanın başarısıyla kendisini almak isteyenin yüzüne gülümsüyordu.
On üç yaşındaki çocuk da öyle. Çocuk fıtratı; yanlışı, kötüyü, günahı, kiri, çamuru, küfrü, kabalığı kendinde ba barındırmaz. Çocuk her türlü kötülüğün üstünden kayıp temiz kalmayı başarıyor. Dijital kirin dayatmalarına rağmen çocuklar halen gezegenimizdeki canlılar içinde en temiz olanıdır.
Bunları arkadaşıma anlattıktan sonra arkadaşıma Lal’e biraz zaman tanı. Yüzünün gül gibi açılıp gülümsemesi için birbirinizi tanımanın yollarını açık bırakın dedim.
Lal, beyaz yakalı bir aile çocuğu. Beyaz yakalı ailelerin ekseriyeti kariyeri öncelik haline getirmeyi önemser. Çocuk da yaparım kariyer de diyen şarkıcı Nil, beyaz yakalıların hayat felsefesini özetlemişti.
Kariyer, kariyerin yükselme karşılığı maaş artırımı, kişisel gelişimdeki klişe motivasyon sözler, ne kadar güzelsin ile başlayan güzelliğine yatırım amaçlı zaman ayırmalar, iş görüşmeleri, iş çıkışı bir hava almalar, bu akşam arkadaşlar ile yemek yiyelimler, seyahatler, seyahat öncesi alışverişler,kendini kötü hissedip biraz yalnız kalmak istemeler, yolunda gitmeyen işleri yoluna koymak için daha fazla çalışmalar, yetişmeyen işleri bitirmek için mesaiye kalmalar … gibi zamana ve paraya ihtiyacı olan durumlar beyaz yakalıların eve ayırmaları gereken vakti azaltıyor. Hal böyle olunca bakıcılara, pahalı oyuncaklara, akıllı telefonlara, Ipadlere, dijital oyunlara, kendi kaderine, yalnızlıklara, dört duvar arasına, özel okullara, şımartılmalara, mutlu görünme pozlarına … bırakılan beyaz yakalı ebeveynlerin mutsuz çocukları.
Arkadaşımı tekrar arayıp Lal’i anlattım.
Dün ne oldu biliyor musun?
Biz Lal ile ders çalışırken kesisi Misket masaya çıktı. Tablo şu; ben ve lal masada ders çalışıyoruz. Misket çalışacağımız kitapların birinin üstüne kıvrıldı. Arkamızda Mona Lisa tablosu. Hani şu bir yüzü gülen bir yüzü ağlayan kadın tablosu var ya . Günümüz dünyasının özeti gibi tablo. Misket ikimize bakıp bakıp miskince bizi dinliyor. Arada bir masada dolaşıyor. Sonra bize sokulup bizim onu sevmemiz bekliyor. Bizde dayanamayıp sol elimizle onu okşuyoruz sağ elimizle yazıp çizerek çalışıyoruz.
Görmeliydiniz, insan olmanın basamaklarından biri olan “merhamet”in başkenti oldu mesamız.
Lal hem zeki hem şakacı. Gülünce ay kadar güzel bir yüzü var ve insan yanaklarına birazdan kelebek konacak sanır.
Dişlerinin beyazlığı esmer tenine ayrı güzellik katıyor ki insanın onu bağrına basıp saatlerce sevesi geliyor.
İnsan, insanı sevdikçe insanlaşıyor. İnsanı sevmekle kendimizi insanlık boyasıyla boyuyoruz. İnsanı sevmekle arınıyoruz, onarılıyoruz. Kendimizi insani olmayan şeylerden arındırıyoruz.
Lal, naif bir kız. Beyaz yakalı bir ailenin tek çocuğu olmanın tüm yalnızlıklarını iliklerine kadar yaşamış. Yaşadıklarından derin bir dünya kurmuş. Kitap okumayı, hayal kurmayı, düşündüklerini resmetmeyi, resmi anime edip canlandırmayı, susmayı, düşünmeyi, sıkılmayı, sıkıldım demekten uzak durmayı, sıkıntılarından oyun yaratmayı, alçak sele konuşmayı, sorulan sorulara cevap vermemeyi, doğru soruyu yanlışa çevirmeyi, insanı bilmedikleriyle sınamayı seviyor.
Lal’in günümüzle alışverişinde yay olup biz tarafından gelecekte dünyanın mimarı olarak uzaklara atılmayı bekliyor.