Başarı bir şehvettir
Başarı insanlığın fare zehiridir, diyor Elias Canetti.
Okullar açılmadan LGS ve Üniversiteye hazırlanan kurslar, okullar açıldı. Her gün onlarca mesaj veriyorlar başarı odaklı öğrenci hazırlamaya dair. Bizi de başarı zafiyetimizden yakalayıp kendi kurumlarına kayıtlı hale getirmek için.
“Başarı”yı hayatımızda fetişizm haline getiren okuldur. Devlet dersinin ilk konusu, okulun bahçesine adım atan çocukların derslerde anlatılanların hepsinden sorumlu olacağı bir sınava tabi tutulacakları ve bu sınavda puanlara göre belirlenen başarı başarısızlık etiketlemesiyle alkış veya cezalandırma ile çocukları etiketlemek.
Devlet dersinde düşük not alanlar sadece okulda değil hayatta da başarısızlar okul kriterlerine göre. Bunu çocuğun ebeveynine de topluma da kabul ettirmiş zamanla.
Oluşturulan algı ile çocuklar hem okul hem toplum nezdinde vebalı muamelesi görüyor. Kendilerine olan güvenleri başarı fetişizmi ile yok ediliyor. Okul başarılı addetmediği çocukları kusarak okulun bahçesinden sokağa düşürüyor. Kendi içinde tutunamayanları sokak çocuğu diye de etiketleyip küçümsüyor. Hayat tutunma ihtimallerinin olmadığına dair de önyargıyı gerçekmiş gibi kabul ettirmeye çalışıyor.
Özellikle küresel aklın herkes başarıyı hak ediyor. Başarılı olan herkes hem zengin hem meşhur olur kesinliği insanları başarı çamurunda patinaj yapıp başarılı olacağım diye hayatı ıskalama tuzağına düşürmüş.
“Başarı için her yol mübahtır.” Makyavelist felsefe birde çocukları başarıyı yakalama, başarılı olma uğruna insani olmayan hakkaniyete mugayir yollara saptırıyor.
Okul, toplum, aile baskısı eklenince çocuklara başarılı olma dışında bir hayat alanı bırakılmıyor. Başarı fetişizmi çocukların hayatı doya doya yaşamlarına engel olduğu gibi tek tip hırs peşinde koşan insan yetiştiriyor.
2000’li yıllarda ülkemizde bir özel üniversite şöyle bir araştırma yapmıştı.
Üniversite sınavlarında birinci olan öğrencilerin üniversiteyi bitirdikten sonraki hayatlarını ele almıştı. Hemen hemen hepsi bir özel şirkette veya bir devlet kurumunda yöneticilik yapmanın ötesine geçen yok denecek kadar azdı. Salt başarı birkaç kuruş yüksek bir maaş ötesinde karşılık bulmuyor.
Çocukluğumdan beri kitap okuyup yayın dünyasını takip ediyorum.
Hiçbir dönemde günümüzdeki kadar başarıyı anlatan kişisel gelişim kitapları yayınlanmadı. Bu kitaplar ekonomik ve ün kazanmış kişilerin hayatından kesitler sunarak insanlara başarı pazarına çırak yetiştirme muamelesi yapıyor. Günümüz insanının “başarılı olmalıyım” zaafiyeti de bu kitapların pazarına her gün insan sürüklüyor.
Günümüzde başarılı insan kimdir sorusunu kime sorsak zengin, popüler, magazinel, gündemi tüketimleriyle işgal eden kişiler gösterilir. Toplumun başarı algısı maalesef kapitalizme göre belirlenen yanlış bir hal almış durumda.
Geçtiğimiz “İnsanlık Hali” programında Kemal Sayar Hoca “ Gönül adamlarını başarılı görüyorum. Tolstoy gibi insana dokunan insana dair değer üretenler.” mealinde bir başarılı insan profili çizdi. Kemal Hoca’nın tanımı maalesef günümüzde çok az insanda karşılık buluyor.
Başa dönecek olursak her yıl bir milyondan fazla öğrencinin hazırlandığı LGS öğrencileri ve yaklaşık iki buçuk milyon öğrencinin hazırlandığı üniversiteye hazırlık öğrencileri başarılı olmak adına ders çalışma yoluna girdi. Daha yola çıkmadan okul, ebeveyn, toplum, ve yaşadığı sosyal alanlar onlara başarıya dair nutuklar çekip onları hedef tahtası karşısında zirveye oturtuyor. Zirveden şaşmama adına yolun başında sırtlarına yüklenen yük onları dokuz ve on aylık çalışma sürecinde ne kadar yorduklarının bilincinde değiller. Hedef, bir yüktür her zaman öğrencilerin sırtında. Aslolan amaca ulaşma yolunda doğru adımları atıp hayatı da ıskalamamak.
Yeni sınav siteminin sonuçları ( dün açıklanan üniversite sonuçları da dahil) eğitim adına şu mesajı veriyor: Hayatın ıskalamayan ebeveynlerin çocukları devlet dersi kriterine göre hep birinci oluyor.