Ülkeyi kimlere bırakamıyor iktidar?
Deniyor ki...
“Türkiye düşmanları, düşmana umut verenler, teröre göz kırpanlar, aldıkları talimatla iktidarı değiştirmek, Erdoğan’ı ve AK Parti’yi göndermek istiyorlar.”
Deniyor ki...
“Yerli ve milli değiller, kökleri dışarda, dış güç projesi bunlar, muhalefet etmiyor emperyalizme uşaklık ediyorlar.”
Deniyor ki...
“Türkiye düşmanlarıyla işbirliği yapanlara, Türkiye’yi sandıkta teslim etmeyiz.”
Yine deniyor ki...
“Sokakta bulmadık biz bu ülkeyi, bunlara bırakamayız.”
Velhasılı, dün AK Parti’ye söylenen her ne varsa, bugün AK Parti tarafından çatır çatır muhalefete söyleniyor.
90’larda, 28 Şubat vesayet düzeni generalleri ve siyasetçilerinin dilindeydi bu jargon. İktidara geldikten sonra bile AK Parti’ye karşı kullanılmaya devam etti.
“İç düşman”dı “bunlar”, “vatan haini”ydiler, “ajan”lıkları da vardı, “kökleri dışarda”ydı, “kendi devletlerini ikiyüzlü ve sinsi Batı’ya kötülüyor”lardı, “dış düşmandan daha tehlikeli”ydiler, “vatansever milli güçler, Türkiye düşmanı gericilere Cumhuriyet’i teslim edemez”di, “arkalarında dış güçler ve terör örgütleri var”dı, “maşalık ediyorlar”dı, “emperyalizmin projesi”ydiler.
Bu karalama seti, şimdi AK Parti sözcülerinin ağzında. Yatıyor kalkıyor, “Ülkeyi bunlara mı bırakacağız, bu yeni bir Milli Mücadele, adeta bağımsızlık savaşı veriyoruz, asla teslim edemeyiz” diyorlar.
Ne yani seçim, sandık, demokrasicilik oynuyoruz diye ülke elden mi gitsin, kanar mı bu aziz millet, yutturamazlar!
Seçimi, sandığı konuşurken bile lafı getirip dayadıkları yer, işte bu “bırakamayız” barikatı.
Kim peki, şu “ülkeyi bunlara mı bırakacağız” denilenler?
1950’de Başbakanlığı ve Cumhurbaşkanlığını, 1994’te ise İstanbul Büyükşehir Belediyesini seçimde kaybedince, ikiletmeden yönetimi bırakanlar.
Kurucu tek parti rejiminden, çok partili sisteme de ülkeyi, elleriyle onlar geçirmişti.
Milli Mücadele kahramanı, Garp Cephesi Komutanı, Kurtuluş Savaşı verip Cumhuriyet’i kuran liderlerden, ikinci adam, Milli Şef İsmet Paşa ile CeHaPe Zihniyeti’nin bugünkü temsilcileri oluyor “bunlar”.
Onlar bıraktı diye de onlara bırakılmaz hakikaten, tabii ya!
"SULUYA ZAM" VE "SÜRTÜK"TEKİ ZITLAŞMA DAVETLERİ
Cumhurbaşkanı söylemişti, “Aç kalan kimse yok, vicdansızlık yapmayın”.
Olsa olsa...”Vergileri devamlı artırıyoruz, çok rahatsızlar. Hem suluda artırıyoruz, hem sigarada artırıyoruz. Aç sefil geziyor; rakıyı, birayı almaktan geri durmuyor” dediği, öteki vatandaşlardır onlar. Şükürsüzler, nankörler sınıfı.
Erdoğan duyurmuştu, “AK Parti, toplumu kutuplaştırma siyaseti izlemiyor.”
Toplumu, içkiyi savunanlarla içki karşıtları olarak bölmeyi ve seçmenden, ikisi arasında tarafını seçmesini iktidar ister mi hiç?
AK Parti, ülkeyi kimin daha iyi yöneteceğine bakarak sandıkta karar verilmesini ister.
Vatandaş oyunu içki, sigara zamlarına bakarak belirlemesin; doğal gaz, elektrik, ekmekle soğan zamlarına bakarak belirlesin diye tahrik ediyordur, ediyorsa.
Olsa olsa...Ha bire vergilerine zam koyarak damarlarına basıyor diye AK Parti’yle inatlaşan “içkiciler”, kendi kendine kutuplaşıyordur. Seçmen, tercihini içki zammına göre yapsın isteyen, onlardır.
AK Parti, sinir uçlarını kaşıyarak gerilim mühendisliği de yapmaz, malum.
“Pankartı, polise rağmen gelip de köprüye asamazsın sen, vekil olsan ne yazar, astırmazlar, ne oldu, asamadın” denilen kendini bilmezlerin işi o. ‘Hadi asın da görelim’ diye kendi kendilerini kışkırtıyorlardır.
Nihayet Cumhurbaşkanı, “camide içki içtiler, teröristler, terör seviciler” iddiaları eşliğinde, Gezi eylemcilerine “Bunlar çürük, bunlar sürtük” deyince...”İçkiciler”in aklına hemen kelimenin o yaygın bilinen kötü anlamı geliyor.
Edilecek laf değil, olsa olsa ‘yerinde duramayan, sürekli gezen, çok sürten, gezici’ şeklindeki diğer anlamıyla kullanmıştır...
Fakat ‘ağza alınmayacak hakaret anlamında’ymış gibi, kendileri çarpıtıp kendileri zıtlaşmaya bindiriyor.
Art niyetten işte hep.
Belli ki iktidar enflasyonu, zammı, hayat pahalılığını, ekonomideki tepetaklak kötüleşmeleri konuşturmanın gayretinde.
Muhalefetse konuşturmuyor, halkın gerçek gündeminin saptırılmasına izin vermiyor; “Tut Gezi’nin ucundan kutuplaşalım abi” diye iktidarı, buradan inatlaşmaya çağırıyor.
Tam da bu sebeple olsa gerek Cumhurbaşkanı, Bay Kemal'e 10 kritik soru sordu. Terör örgütlerini lanetletleyip lanetlemeyeceği, düşmana karşı devletinin yanında olup olmayacağı, hainliği bırakıp bırakmayacağı gibi.
Bir soru da benden: Dinine, imanına söylesin; Bay Kemal ezanları susturacak mı, susturmayacak mı? Bayrakları indirecek mi, indirmeyecek mi?
Bakalım, Cumhurbaşkanı’nın tabiriyle “kıvırtmadan” cevap verebilecek mi?