Türk-İş de fakirleşerek büyümeye karşı
"Küçük yaşta sazı eline alan’ aşık, yana yakıla nasıl söyleniyordu şarkıda:
“Cihan da bilir benim sana yandığımı...”
Enflasyon, iktidarın tercihiyle patladı, bunu da cümle alem biliyor.
Bakan Nebati, enflasyonla büyümeyi seçtiklerini açık açık söylemişti. İsterlerse enflasyonu düşürebilecekken sert tedbirlerle düşürmediklerini de...
Tüketimi, harcamayı teşvik ederek ekonomiyi şişirmeyi hedefleyen bir büyüme modeli bu.
Herkesin eline geçen rakam büyürken bollaşan paranın değeriyse küçülüyor ve dahi pullaşıyor.
Kof milyoner sayısını pıtrak gibi çoğaltan bir model.
Dostlar alış verişte görsün, sözde zenginleşirken özde fakirleşiyoruz, sır değil.
Ama böyle ifade edilmesinden fena rahatsız oluyor iktidar, lafını bile duymak istemiyor.
TÜSİAD Başkanı Orhan Turan, ‘kral çıplak’ dediğinde işitmediği azar kalmamıştı.
Sen misin ‘fakirleştirerek büyütme’ modelini eleştiren!
Aklını kendine saklamayan Orhan Turan’a verildi veriştirildi. CHP ağzıyla konuşmak, yerli ve milli olmamak, bu işlerden anlamamak, daha çırak olduğuna bakmadan iktidara ders vermeye kalkmak ve haddini bilmemekle suçlandı. Kim oluyordu!
Bu kafayla giderse iktidarın kapısını bir daha çalmamasın için uyarıldı.
Derken...
Üç hafta geçti geçmedi, şimdi Türk-İş Başkanı Ergün Atalay da fakirleşerek büyümekten yakınıyor.
Asgari ücrete yüzde 30’luk zammın ardından Habertürk’e çıktı, Fatih Altaylı’nın programına.
Fakat hiç de memnun ve müteşekkir konuşmuyordu.
İktidara şöyle sesleniyordu:
“Enflasyon devam ettiği sürece alacağın zammın bir önemi yok. Bana zam ver, arkadan ekmeğe, peynire zam yap; önemi yok. Bana zam da verme enflasyon da olmasın...”
İşçi sendikası başkanının söylediği, patronlar kulübü başkanının dediğiyle aynı kapıya çıkmıyor mu?
Hadi TÜSİAD Başkanı, fakirleşerek büyümekten şikayet edecek son kişiydi... Türk-İş Başkanı da mı öyle, onun da mı enflasyondan şikayete hakkı yok?
Görünüşte büyütürken gerçekte yoksullaştıran bir politika izliyor iktidar. Ve bunu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eski dostu Atalay da seslendiriyor.
Herhalde şükürsüzlüğünden, nankörlüğünden değil.
Ben de yakın tanırım Ergün Atalay’ı. Takacak kulp bulmak zordur ona.
Kaç iktidar seçkini, kurumundan hiç harcırah, ikramiye almadığı gibi temsil gideri hakkını bile kullanmadığını söyleyebilir.
Milletvekili emeklisinden düşük maaşıyla geçiniyor. Adapazarı dışında evinin, bankada parasının, şahsi arabasının, bir bisikletinin bile olmadığını göğsünü gere gere anlatan birine ‘namert, işçinin hakkını yiyor, yediriyor’ filan da diyemezsiniz...
‘Tuzu kuru sendika ağası’ gibi yakıştırmalarla şeytanlaştıramazsınız.
‘Yerli ve milli değil’ yaftasıyla karalayıp üstünü de çizemezsiniz.
Hele ‘CHP ağzıyla konuşuyor’ diye suçlamaya hiç gelmez.
O art niyetliydi, bu iktidar düşmanıydı, beriki Erdoğan’ı devirecekti de... Ergün Atalay’ın size ne garezi olabilir? Hangi bahaneyle sözüne kulak vermeyeceksiniz?
SERDAR ORTAÇ'I RAHAT ETTİREN DÜZEN
Sıra ancak geldi, bir çift laf etmeden geçmek olmaz.
Bütün müzik dünyası, iktidara dost sanatçılar bile müzik yasağına tepki gösteriyor.
Salgın tedbirlerinin ağır darbe vurduğu eğlence sektörü, zorda. Ve bu anlamsız yasağın uzaması, hayatı müzisyenler için daha da zorlaştırıyor.
Tek istisnası, Serdar Ortaç. O, müzik yasağını eleştirenlere tepkili.
Şu çıkışı, başka bir şarkıcıdan duymadım:
“Her şeye baş kaldırmaya gerek yok, 22.00’de çıkıp, 00.00’da sahneden inebiliriz.”
Kamu bankalarına borcu çok diye biliniyor, kendi beyanları da var. Fakat anlaşılan paradan yana sıkıntısı yok.
“Öde” diye “Koskoca Serdar Ortaç”ın kapısına dayanacak değiller tabii.
Artık nasıl el üstünde tutuyor, kredi mredilerini erteleyerek nasıl rahat ettiriyorlarsa çalışmasına gerek kalmıyor.
Sahneye çıkmak zorunda olan batık, borç harç içinde bir şarkıcı, böyle lakayt konuşabilir mi yoksa!