‘Sık dişini ha gayret’ entrikaları
"El Chapo” dizisini izliyorsunuz; Bücür lakaplı uyuşturucu baronunun yükseliş ve düşüşünü...
El Chapo’yu büyüten şeyle sonunu getiren aynı, Meksika hükümetinin uyuşturucuyla mücadelesi.
Rakip kartelleri tasfiye eden her başarılı operasyon, El Chapo’nun önünü biraz daha açıyor.
Bu planlı ve anlaşmalı operasyonlara, zehir tacirleriyle amansız mücadele süsü veriyor iktidardakiler.
Kanlı kartel savaşlarından bunalan topluma, dişini az daha sıkmasını telkin ederek; ‘ha gayret, zafer yakın, huzura az kaldı’ diye diye...
Uyuşturucu baronlarıyla siyasetçiler, hem karşılıklı birbirlerini hem de ikisi birlikte uyuşturucu ağlarıyla mücadeleyi kullanıyor.
Ama siyaset, bir kurban daha vermesi gerekince, El Chapo’nun da başını yemekten geri durmuyor.
Yine...
“Kaçak Vegan: Şan, Şöhret, Şaibe” dizi belgeselini izliyorsunuz. Açtığı çiğ yemek restoranıyla bir anda sıfırdan zirveye çıkan Sarma Melngailis’in yükseliş ve düşüşünü...
Sarma, beklenmedik bir başarı yakalıyor. Mutfağı, Hollywood yıldızlarının uğrak yeri, New York’un en gözde mekanlarından biri oluveriyor. Kendisiyse dergi kapaklarında görünmeye başlayan alımlı, popüler bir yüz...
Ünlü oyuncu Alec Baldwin de bu dolup taşan restoranın müdavimleri arasında. Hatta Vegan Kraliçesi’nin güzelliğine vuruluyor. O sıra evli olan Sarma’dan yüz bulamıyor ama şansı yaver gidiyor, evleneceği kadın Hilaria’yla orada tanışıyor.
Sarma’nın ‘kusursuz fırtına’ya tutulduğu, zokayı yuttuğu şartlar, böyle oluşuyor işte.
Boşanıyor, elinden kaçırdığı Baldwin’i uzaktan kesiyor, Twitter’da Baldwin’le yakınmış gibi takılan bir tiple yazışmalar derken bir entrikanın içine düşüyor.
İnanması zor, akıl almaz fakat bir o kadar da gerçek bir skandala yelken açtığından habersiz Sarma.
Akıllı ve güzel kahramanımız, kendisini başka biri gibi gösteren ucuz numaracı bir tosuncuğun rüzgarına kapılıyor.
Onu, gizli devlet görevlerinin gizemli adamı sanıyor önce. Sonra bir ölümsüzlük tarikatının, kendisini kurtarmaya gönderilmiş esrarengiz meleği.
Maddi manevi güç ve zenginlik palavlarına kanıyor, çok sevdiği köpeğini ölümsüzleştirme vaadine bile aldanıyor.
Gözü nasıl bağlandıysa; cinci, üfürükçümsü bir düzenbazın elinde oyuncağa dönüştüğünü göremiyor.
Ha kanatlandırdı ha kanatlandıracak, restoranını uçurdu uçuracak, en uçuk hayallerini dahi yaşattı yaşatacak derken bir de bakıyor ki, varını yoğunu kaptırmış.
Adının sahte olduğunu anladığında, karşısındakinin dolandırıcı olduğuna hala uyanamaması, çok trajik.
Anthony’yi gözü tutmayan dostlarının uyarıları, Sarma’nın bir kulağından girip öbüründen çıkıyor.
Üçkağıda getirildiğine tam ayıkacak ve vazgeçecekken hep aynı narkoz iğnesini yiyor Sarma:
Onca çetin sınavdan başarıyla geçtin, onca bedel ödedin, borca harca girdin, dönemeyecek kadar ilerledin, yüzdün yüzdün kuyruğuna dek geldin, bu kadar yaklaşmışken şimdi mi bırakacaksın, hepsi boşa mı gitsin, hem kime nasıl anlatacaksın!
Ancak gözü kapalı inanır ve söyleneni yaparsa geçebilecek; esrarengiz dayanıklılık testlerinin birinden diğerine sürüklendiğini zannediyor. Sarma'nın gözü, çalışanlarını ve alacaklılarını dolandırmaktan hapsi boylamadan da açılmıyor.
Oysa bir gayretle az daha dişini sıksa istediği her şeye ulaşabilecekti, çok yazık!
İsmet Özel’in “celladıma gülümserken çektirdiğim son resmin arkasındaki satırlar” şiiri, başlığıyla Sarma’nın hikayesi.
Sadece o mu? ‘Ha gayret’ entrikalarının bütün kurbanlarının hissiyatına tercüman bir başlıktır.
Bilhassa şu satırlar:
“Telaş içinde kendime bir devlet sırrı beğeniyorum/çünkü bu, ruhum olmasa da saklanacak bir şeydir/devlet sırrıyla birlikte insanın/sinematografik bir hayatı olabilir/o kibar çevrelerden gizli batakhanelere/yolculuklar, lokantalar, kır gezmeleri/ve sonunda estetik bir/idam belki!”
Cellat Çeşmesi’nin önündeki İbret Taşı’nda sergilenen kesik başların yüzleri Siyaset Meydanı’na bakar, dişleri de sıkık olurmuş, bundan demek ki.
Öyleyse şarkımız size kalmış, çoktan seçmeli:
Dilek Taşı mı, Ümit Çeşmesi mi, ikisi birden Dilek Çeşmesi mi? Yahut da Timur Selçuk’tan Çoban Çeşmesi, Faruk Nafiz Çamlıbel’in dizeleriyle.