Odadaki maskeli dolandırıcı
Z kuşağı bilmez; 90'larda Selçuk Parsadan diye bir dolandırıcı türemişti. Oyuncu Perihan Savaş’ın adını kullanarak dönemin Cumhurbaşkanı Demirel’i bile işletmişti.
Asıl ününüyse örtülü ödenek vurgunuyla kazandı.
1995'ti, telefonda emekli Orgeneral Necdet Öztorun’un sesini taklit ederek Başbakan Çiller'i aramıştı. 'Kemalistler Derneği' için, örtülü ödenekten 5 buçuk milyar lira kopardı. Seçimde Çiller'e subaylardan oy toplamayı vaat etmişti, sonradan anlattı.
Bu da sonu oldu. Yakalandı, hapse girdi, Rahşan Affı'yla erkenden çıktı. Onu çıkaran, 'infaz ertleme' düzenlemesiydi. Bugün infaz indirimiyle çıkanlar gibi.
Parsadan'ın benzerine Fransa'da rastlanacaktı. Gilbert Chikli isminde, bir Fransız-İsrail çifte vatandaşıydı.
Chikli, Fransa Dışişleri Bakanı Le Drian’ın maskesini takarak kurbanlarını görüntülü aradı. Teröristlerin elindeki Fransız vatandaşını kurtarmak için yardım istedi. 'Fransız devleti fidye ödeyemez ama size borcunu da unutmaz' teraneleriyle bir servet topladı. 80 milyon avro çarptığı hesap ediliyor.
Kurbanları; Vatikan Bankasından Ağa Han Vakfına, ünlü ve zengin Fransız elitlerinden bizim İnan Kıraç'a kadar uzanıyor.
O da sonunda yakayı ele verdi, 2017'den beri hapiste.
İkisi de sansasyoneldi, yargılamaları büyük ilgi çekti. Gündemde olmayı, konuşulmayı seviyorlardı; şöhretten hoşlanmışlardı.
Aralarındaki farka gelince...
Parsadan, aftan çıktı ve eceliyle öldü. Olayı da unutuldu gitti.
Chikli ise hâlâ hapiste. Ve daha kaçakken Fransa'da filmi çekildi. "Aradığınız İçin Teşekkür Ederim", "Size Güveniyorum" adlarıyla dünyada gösterildi.
Yetmedi, içerideyken de "Maskeli Dolandırıcı" diye belgeseli yapıldı, Netflix'te izleyebilirsiniz.
Parsadan, daha azını başarmamıştı. O da düzenbazlıkta ustalaşmış biriydi. 'Asrın dolandırıcısı, böylesi yüzyılda bir gelir' deniyordu. Boğaz köprüsünü satan Sülün Osman'dan, Amerikalı subay kılığında dolandıran Raki'den üstün tutuluyordu.
Medyanın gözdesiydi, hakkında çok yazıldı çizildi. Dolandırıcılık hikâyeleri, dizi olurdu.
Ancak ne bir filmi var, ne belgeseli... İlkini Tuncay Özkan'ın yazdığı bir, iki kitaba konu olmakla kaldı.
Parsadan, ikna yeteneğinin farkındaydı; egosu yüksekti. Kendisini, dünyanın en büyüğü görüyordu. 'Yüzyılın düzenbazı' olarak anılmaya heves etmişti. Chikli'ye gösterilen vefayı (!) bulamadı.
Talihsizliği, Avrupa'da veya Amerika'da sanatını icra fırsatından mahrum olması mıydı?
Benzer bir talihsizliği, ismini henüz duyuramayan yeni bir Parsadan adayı da yaşıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sesini yapay zekâyla taklit ederek, iş insanları ve üst düzey kamu yöneticilerini dolandırmaya çalışmış. Yurt dışında gizli operasyon için para lâzım diye. MİT'in enselediğini, tutuklandığını okumuşsunuzdur.
Adı, başta hiç geçmiyordu. Nihayet dün akşam üstü haberlere yansıdı. Şüpheli, 26 yaşındaki Fatih Emre Hülagü'ymüş. Fakat şikâyetçiler, dolandırdıkları kim? Hâlâ bir detay yok.
Yakalanana dek neler başardı? Son işi neydi? MİT'in radarına nereden girdi? En ufak bir ayrıntı sızmış değil.
Bu karartma devam ederse hikâyesi, başlamadan bitecek.
Oysa çakallık örneklerinin, halkı bilinçlendirmeye faydası çok. "Dolandırıcılara karşı eğitim şart" başlığıyla yazmıştım.
Nüfuz ticareti, kimlik sahtekârlığı filan en revaçta vurgun yöntemleri.
Kimsenin hazırlıksız yakalanmaması için; bu tür üçkâğıtçılıkları her yönüyle tanıtmalı, çakalların kandırma yöntemlerini sürekli işlemeli.
Yoksa güvendikleri tarafından aldatıldığını, yanıltıldığını söyledikleriniz, size kızıyor. Doğru söylemeyene, kendilerini aldatana, yanıltana değil. Çünkü o kadarına ihtimal vermiyor; melek sandıklarının şeytan çıktığına inanmakta, kabullenmekte zorlanıyorlar.
Cezaevlerini muhalefet boşalttı, akaryakıta zammı İmamoğlu yaptı, milleti enflasyonla çarpmaktan ev sahipleri ve marketçiler sorumlu bile zannettirilebiliyor sonra.
Odanın ortasındaki hangi fili görmeden, yokmuş gibi yaparak anlatırsanız anlatın... O fili koruyarak ödüllendirmiş, filliğe özendirmiş gibi olmuyor musunuz?