AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ‘diktatör’ diyen Kaftancıoğlu’na cevap veriyor.

CHP’li Kaftancıoğlu’na ne anlatmasını beklerdiniz...

Yetkileri tek elde toplamanın, kişi hükümeti modeliyle yönetmenin demokratikliğini... Ve niye diktatörlüğe benzetilemeyeceğini...

Kesmezse milli iradeye saygısızlık olduğunu, hazımsızlıktan kaynaklandığını da ekleyebilirdi.

Fakat Çelik, Kaftancıoğlu’nu milli irade düşmanlığı ve darbecilikle suçlamayı tercih ediyor.

“Milli iradeyle kavgalı bu zihniyet” diye başlıyor.

“Daha önce de ‘erken seçimle veya başka bir şekilde’ iktidarı devirmekten söz ederek, demokrasi düşmanı müdahale çağrısında bulunuyordu” diye bitiriyor.

Kaftancıoğlu’nun aslında öyle demediğini bal gibi de bildiği halde.

Olmayan darbe çağrısını varmış gibi göstermek için, sözleri çarpıtılmıştı.

Seçmin erken mi, zamanında mı olacağı sorulmuştu. Kaftancıoğlu da erken ya da başka şekilde yani baskın veya zamanında fark etmeyeceği, ilk seçimle iktidarı değiştirecekleri anlamında o cümleyi söylemişti.

Buradan darbe çığırtkanlığı çıkarılamayacağı da konuşulmuş, konu kapanmıştı.

AK Parti, bu tarz kara propagandalardan bir hayır görmüş olsa hadi neyse. Siyaset kurumunu yıpratma, ülkeyi germe pahasına devam etmelerini anlarsınız.

Oysa iktidara da yaramadığı, hatta ters teptiği ortada.

Yine de muhalefeti darbeci, demokrasi ve milli irade düşmanı diye karalama stratejisinde ısrar ediyorlar.

Meclis’te temsil edilen, sandıktan ana muhalefet olarak çıkan parti de milli iradenin ayrılmaz bir parçası değilmiş gibi.

Sanki milli irade, iktidarın tekelinde, ipoteği altında. Muhalefet milletin oylarıyla seçilmiyor, halkı temsil yetkisi yok.

Onun için de iktidarı sandıkta değiştirmeyi amaçlamak, darbe planı ve milli iradeye düşmanlık zannediyorlar.

İçi boş, demokrasinin altını oyan, muhalefeti suçlaştıran bir retorik.

İktidarı değiştirip yerine geçmeye çalışamayacaklarsa, diğer partiler ne demeye siyaset yapacak?

Açık açık söylesenize şunu; demokrasinin selameti için muhalefet kepenklerini indirip dükkanı kapatsın, ihanet fitnesini bıraksın, ikilik çıkarmanın alemi ne, milli iradeye bağlılığını ortaya koysun.

Muhalefetin varlık sebebini suç haline getirmek, demokrasi havariliği ve milli irade muhafızlığı demek.

Sıkmadı mı, yormadı mı yahu bu karalamalar? Yapana fayda da etmiyor, yetmez mi?

BODRUM'DA TURİZM DURMAZKEN

Bodrum Belediyesine ait Türkbükü Kafe’de imza günü ve söyleşimiz vardı.

Deniz Zeyrek’le birlikte katıldım. O “Masumiyet İstasyonu” kitabını imzaladı. Ben de “yaşasın ironi” diyerek, hiciv kitaplarım “O Kadar da Uzun Boylu Değil”le “Sıkıyönetici Buhran”ı.

AK Parti, tebdili kıyafetle halkın arasına ekip çıkarıp sorunları tespite uğraşır da ben boş durur muyum!

Fırsatları kaçırmadığımı biliyorsunuz.

Gelmişken turist kılığında piyasayı kolaçana devam ettim.

Kısa teftiş raporumu sunuyorum.

Bodrum, boş değil. Ama dolup taşmış da değil.

Batı’dan kaynaklı pahalılık, burada da hissediliyor, el yaktığı dahi söylenebilir.

Kulaklarından döviz fışkıran butik oteller ve diğer turizm esnafı, sinek avlamadığına sevinse mi, üzülse mi bilemez halde.

Çünkü maliyetler yerinde durmuyor, oynak, her gün artıyor. Satış fiyatlarıysa sabit. Sezon bittiğinde karlı mı, zararlı mı çıkacaklarını kestiremiyorlar.

Tesisleri dolu ama oda, yeme içme rekabetçi, TL olarak katlanmakla birlikte dolar bazında kırılıyor fiyatlar.

TL ile kazananlara tuzlu gelse bile dolarla kazananlar için epey cazip, sudan ucuz. Hans’la George’un durumu yine içler acısı yani, Bodrum’da sürünüyorlar.

Büyükler tok satıcı, kazanıyor. Olan, küçük esnafa olacak bu gidişle, ayakta kalamayacaklar.

Dolar ve enflasyon hesabına vurunca esnaf, önünü göremiyor, başka da şikayeti yok. Günün sonunda sezonu kurtarabilecekler mi, ceplerinde para kalacak mı belirsiz. Hepsi o.

Allah’tan Bakan Nebati’nin tabiriyle ekonomi, tam yol ilerliyor, küresel enflasyonla mücadele doludizgin.

Ne diyordu eskiden AK Parti; belirsizlik ve öngörülemezlik varsa ekonomi durur.

Bodrum’da da fiyatlar durmuyor, coşuyor. Durgun durağan seyreden, esnafın umutları.