Kılıçdaroğlu yanlış aday mıydı?
Sebebi düzeltmeden sonucu düzeltemeyeceğimize göre, Allah yâr ve yardımcımız olsun.
Bu duaya, her zamankinden daha çok ihtiyaç duyduğumuz bir Türkiye Yüzyılı'na girdik.
Cumhurbaşkanı; bizi buraya getiren yolda durmak yok, devam edeceğini söyledi.
Balkon konuşmasında, nasıl bir ekonomi tasarladıklarına şunu da ekledi: "Uluslararası itibara sahip finans yönetimi..."
Mehmet Şimşek'i kadroya alarak bu kriteri karşılayacağını düşünüyor sanki.
'Ekonomiyi bozdu' diye Kılıçdaroğlu'na oy vermeyip, 'biraz da Erdoğan yönetsin' diye oy verenler olduğu gibi.... 'O bozdu ama yapsa yapsa yine o yapar' diye Erdoğan'a oy verenler de oldu. Ve onlar çoğunlukta. Kararlarının sonucunu ise yaşayarak öğrenecekler.
Sıkıntıları kimin çıkardığına takılmasanız bile 'çözse çözse yine Erdoğan çözer; çözdü, yine çözer' iddiasındaki sıkıntıyı görürsünüz.
Erdoğan, kendi döneminin enkazını devraldı.
Çoğunluk, Kılıçdaroğlu'na devredilirse bu enkazı kaldıramayacağına hükmetti.
Kılıçdaroğlu doğru adaydı da çoğunluk mu bunu göremedi? Çoğunluk doğrusunu gördü de Kılıçdaroğlu mu yanlış adaydı?
Tartışılıyor...
Kimin haklı olduğunu zaman gösterecek, en isabetli hükmü tarih verecek.
Kesin olan şu; bu seçimde Müslümanlarla gâvurlar çekişmedi. İki taraf da milletin öz evladıydı, gerisi yalan.
Kılıçdaroğlu; yalan manşetlerle, sahte afişlerle vuruştu. Düzmece videolarla, çelme takan tüzüklerle çarpıştı.
Vuranlar, var gücüyla vurdu ama Kılıçdaroğlu'nun oyu ancak bu kadar büyüdü.
Karşısında, bütün imkan ve kabiliyetleriyle devlet adayı vardı.
Erdoğan yalnız da değildi. Zafer selamlamasına birlikte çıktıkları, yanındaydı. HÜDAPAR, BBP, MHP, Yeniden Refah ve DSP liderleri ile Sinan Oğan...
Bitmedi; dışarıdan da İnce'yle Perinçek, Erdoğan'a destek attı.
Yetmedi; Rusya'dan Azerbaycan ve Körfez'e uzanan devletler, ekonomiyi idare etsin diye arka çıktı.
Erdoğan'ın kazanmasına, Batı da çok sevindi. Ben demiyorum, Kısıklı'daki zafer konuşmasında Erdoğan söyledi; şöyle:
"Çünkü bu zaferi bizimle gerek Batı'da gerek Körfez'de... Katar arıyor, aynı şekilde o da bu mutluluğu paylaşıyor."
Terörist ve düşman gâvurlara sandıkta ülkeyi teslim etmeme seferberliğine katılan cübbeli, cübbesiz hocalarla cemaat ve tarikatları da koyun üstüne.
Sonuçta kazanamadı, başaramadı ama Kılıçdaroğlu, kurduğu ittifak stratejisiyle bu şartlarda hiç de fena mücadele etmedi.
İstanbul ve Ankara başta, Türkiye'nin en kalabalık şehirlerinde Kılıçdaroğlu, yüzde 50'yi aşarak Erdoğan'ın önüne geçti.
Öyle olmasa Erdoğan, zaferin tadını çıkarmak için biraz mola alırdı. Oysa zafer konuşmasında bile seçim bitmiş gibi konuşmadı. Aksine...
Kılıçdaroğlu'nun Kandil'dekilerle video çektiği kara propagandasından Altılı Masa partilerinin LGBT'ci oldukları karalamasına kadar... Hız kesmiyor, Erdoğan'ın soluklanmaya da nefes aldırmaya da niyeti yok.
Hedefiyse 10 ay sonraki yerel seçimlerde İstanbul'u geri almak, iki gün beklemeden o gece ilan etti.
İstanbul ve Ankara'yı, Kılıçdaroğlu'nun ittifak stratejisine kaybetmişti. Geri almanın yolu da hâlâ Millet İttifakını dağıtmaktan geçiyor.
Altılı Masa'yı, yenilgiyi paylaşmamak için birbirlerini suçlamaya kışkırtıyor Erdoğan.
Sıkışık hissetmese aralarını açmaya çalışmaya, muhalefeti birbirine düşürmeye üç gün sonra da başlayabilirdi.
Kılıçdaroğlu'nun nesi yanlış, nesi doğruydu; oradan hesap edin.