Kaptan ne yaptığını biliyor mu?
Bindik bir alamete binmesine de kaptan, aslında bir şeyin değişmediğini, aynı yolun yolcusu olduğumuzu söylüyor.
Allah’tan nereye götürdüğünü biliyor, kendinden emin diye tam rahatlayacağız, arkamıza yaslanıp yolculuğun tadını çıkaracağız ki...
‘Öyleyse bu ne’ dedirten bir garabet daha peydah olmasın mı!
Hayır, MB Başkanı Kavcıoğlu’nun son faiz açıklamasını kastetmiyorum.
Gerçi o da az kafa karıştırıcı değil. Dün “Faiz indirimi için sınırlı alanımız kaldı, bu alanı büyük ölçüde bitirdiğimizi düşünüyorum” dedi.
‘Dinin nassı böyle, biz ne yapalım, faizleri mecbur düşürmeye devam edeceğiz, hem faizi düşürdükçe göreceksiniz enflasyon da düşecek’ kararlılığındaymış gibi gelmedi bana.
Kavcıoğlu, sanki pek öyle demiyor. Aksine, faizlerin bu seviyelerde kalacağını, yüzde 15 dolaylarından aşağı daha fazla indirmeyeceklerini söylemek istiyor gibi.
MB’nin, piyasaları rahatlatmak için verme gereği duyduğu mesaj buysa; Cumhurbaşkanı’nın taviz vermeyeceği, dönüşünün olmadığı, sonuna kadar gidileceği mesajı ne olacak?
Piyasalar hangisine göre amel edecek?
Bu ikisi, aynı elmanın iki yarısına adeta benzemedi.
Fakat Merkez Bankasının 128 milyar dolara açıklaması, kaptanın bizi nereye götürdüğünü gerçekten bilip bilmediğini daha net gösteriyor.
MB, kayıp rezervlerin ne yapıldığı sorusuna, aylar sonra CİMER üstünden cevap vermişti.
“Döviz arz-talep dinamikleri kapsamında, finanssal istikrarın korunması” için kullanılmışlar.
Bir de “Bu sayede ülkemiz ekonomisinin üretim, istihdam ve ihracat kapasitesi korunmuş.”
Meğer 128 milyar dolarımız, kuru baskılayarak doları düşük tutmak ve TL’nin değerini korumak uğruna harcanmış. Çünkü üretim, istihdam ve ihracatı büyütmenin yolu oradan geçiyormuş.
Şimdi ise üretim, istihdam ve ihracatı büyütmek için yeni bir model deniyorlar. Aynı şeyi, bu kez doları yükseltip TL’ye değer kaybettirerek başaracaklarmış.
Cumhurbaşkanı, “Düşük kura vatandaşı ezdirmemek” şeklinde ortaya koydu bu yeni deneyi.
Nasıl da birbirinin devamı olduklarını, 19 yıldır buna hazırlanıldığını bu karşılaştırmada gün gibi görüyorsunuz.
Yeni para ve büyüme politikasıyla eskisi arasında herhangi bir zikzak ve çelişki olmadığını artık anlamışsınızdır herhalde.
Demek bunlar taban tabana zıt ekonomi politikaları değil, birbirini tamamlıyorlar. Kaptan da başından beri ne yaptığını biliyordu...
Eminim artık hiçbir endişeye yer kalmaksızın herkes ikna olmuştur.
Gerçek olamayacak kadar absürt, pardon güzel yani, gözlerinize inanabiliyor musunuz?
Hadi gevşeyin, arkanıza yaslanıp yolculuğun tadını çıkarmaya başlayabilirsiniz.
Stokçular aflarını istemedi mi daha!
Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan’ın görevden ayrıldığı, bir atlatma haber değil. Resmi Gazete duyurmadan önce de kesinleşmiş gibiydi, ha bugün ha yarın bekleniyordu.
İlgili Cumhurbaşkanlığı kararı, “görevden affını istedi ve af talebi kabul edildi” kalıbıyla yayınlandı yine.
Berat Albayrak’ın ani vedasından beri tanışıp aşina olduğumuz bir jargon. Fakat bildiğimiz, alıştığımız devlet dili değil diye hala yadırganıyor.
Bir şey için daha yadırganıyor: ‘Affını istedi ve af talebi kabul edildi’ ifadesi, kendi iradesiyle istifayı dışlıyor.
Oysa Albayrak da Elvan da görevden alınmadılar, kendi istekleriyle ayrıldılar. Hatta Albayrak’ın, makama arz edilmiş bir istifa dilekçesi bile yazmadığı konuşuluyor.
Fakat öyle bile olsa Cumhurbaşkanlığı sistemine geçtiğimizi unutuyor yadırgayanlar.
AK Parti Sözcüsü Çelik, Albayrak örneğinde bunu gayet özlü sözlerle hatırlatmıştı.
Tek başlılık sisteminde tek irade var. Kendi kararıyla ayrılmak anlamında istifaya yer yok. Ancak affını isteyebilir kişiler. Kabul edip etmemek de Cumhurbaşkanı’nın takdirinde.
Hayat pahalılığından sorumlu stokçularla mücadelede bile ecdat emsal alınmıyor mu?
Bakın, Cumhurbaşkanı ilham kaynağı olarak nasıl ecdadı işaret etti:
“Stokçulara bu ülkeyi biz mezar edeceğiz. Stokçuluk bizim dinimizde haramdır, bunu yapamazsınız. Yapanlar varsa bunun bedelini ödeyeceklerdir. Osmanlı bunun bedelini ağır ödetti, biz de ödeteceğiz.”
Ferman çıkarma, irade-i şahane...Bunlar bizim geleneğimizde yok mu?
Stokçuların hala aman dilememiş, aflarını istememiş olmalarına şaşırmıyorsunuz da kararnamelerin diline mi şaşırıyorsunuz!