İktidarın FETÖ’yle mücadele karnesi
Başarının ölçüsü en başta konmuştu. FETÖ’yü yenmek, sinsi yöntemlerini yenmek demekti.
Kirli ve kalleşane yöntemleri işbaşındaysa istediğiniz kadar tek tek mensuplarını yakalayıp hapse atın. FETÖ yenilmiş, bu savaş kazanılmış sayılamazdı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 15 Temmuz direnişinin yıldönümü vesilesiyle kriterleri tekrar hatırlattı. Ama kısmen...
Şöyle: “FETÖ’yü de son mensubu etkisiz hale getirilene kadar takip edeceğiz.
Din kisvesi altında bu milleti sömürenlere de prim vermeyeceğiz.
Dinimizin kutsiyetini yıllar yılı bunlar sömürdüler, açık söylüyorum, ama aldandık, şimdi toparlandı.
2010’dan sonra bu süreci farklı bir havada, atmosferde, yakın takipte götürüyoruz...”
Milat, 17 Aralık 2013’ten 2010’a çekilmiş görünüyor.
FETÖ, o tarihte daha Paralel Yapı bile değil, ne istedilerse verilen The Cemaat. Ve 3 yıl boyunca da öyle kalmaya devam edecek.
‘Toparlanma’yı, ‘aldanma’ya dahil olan 3 yıl geriden başlatmak, iktidarın lehine olmaz aslında.
Oradan alınırsa ortalama epey düşer. İktidarın FETÖ’yle mücadele notunu aşağı çekecek bu 3 yıllık ‘aldanma’ sicili, puanlamaya katılsın mı, eminler mi!
Milat dışında, hatırlatılan kriterlerde de eksik var.
FETÖ’nün yöntemleri neydi?
Tehdit, şantajla siyaseti dizayn etmek ve şirketlere çökmek, bağış adıyla haraca bağlamak, darbe ve suç çetelerinden rüşvet ve yolsuzlukla mücadeleye kadar polis-yargı operasyonlarını rakiplerini tasfiyeye alet etmek, devlet görev ve yetkisini muhaliflerini ezmek için kötüye kullanmak, takiye ile gerçek yüzünü ve amacını saklamak, melek görünerek yapmadık şeytanlık bırakmamak, yargı sopasıyla karşıtlarına hayat hakkı tanımamak, suçlarını kurbanlarının üstüne yıkmak, sahte delil ve suç üretmek, karşıtlarını fişlemek, mağdurlarını yalan ve iftira kampanyalarıyla karalamak, hedefleştirdiklerini hain ve düşman gibi gösterip damgalamak, kendi emel ve planları için her yolu meşru görmek...
Bu yöntemlerin bitirildiğini söyleyebiliyorsanız bataklık kurutulmuş, FETÖ de bitirilmiştir.
Üstüne...Hokkabaz, bezirgan ve şarlatanların elinden inanç istismarının alındığını, ucuz popülist şovla milletin dini duygularını sömüren hurafecilere fırsat verilmediğini, halkın da aydınlatılarak gözünün açıldığını, artık yurdumuzda kimsenin kutsal sembollerle kalabalıkları kandırıp parasını veya oyunu dolandıramadığını ekleyebiliyorsanız...
Bundan böyle yeni FETÖ’ler de çıkamayacak, köklerine kibrit suyu döküldü, tabutlarına son çivi çakıldı ve betona gömüldüler demektir.
İşte kriterler, işte karne! Doldurmaya başlayabilirsiniz.
REKTÖRLÜKTEN NASIL GİTTİ?
Melih Bulu, Boğaziçi’nde istenmediği için değil Boğaziçi’ni hizaya getiremediği için rektörlükten alınmıştır.
Fakat hakkında Resmi Gazete’de çıkan duyuruya, kendisi önce inanmakta zorlandı. Sosyal medyada verdiği ilk tepkiden, haberle başta dalga geçmesinden anlaşılıyor.
İki şeyi gösterir...
Bir; hiç beklemiyordu, şok geçirten bir sürpriz oldu.
İki; önden kulağına en ufak bir fiskos bile çalınmadı. Hiç hissettirilmedi. Ruhu dahi duymadı. Topu kalede gördü, herkes gibi Resmi Gazete ilanından öğrendi.
“Bir gece yarısı kararnamesiyle” deniyor genelde. Ama hayır, o kararname yazılıp matbaaya gönderilene dek kaç elden geçiyor.
Demek ki şok etkisi uyandırmak için özel bir çaba söz konusu. Görevden alınacağı bilgisi, muhatabından büyük bir gizlilikle saklanıyor. Sızmaması, kulağına gitmemesi için tedbirler geliştiriliyor.
Bulu’ya mahsus bir durum da değil.
Konuşulanlara bakılırsa...
Yıllarca sadakatle hizmet etmiş, denileni yapmış TRT Genel Müdürü İbrahim Eren de görevden affını, bir sabah Resmi Gazete’de okudu.
Naci Ağbal ise Merkez Bankası Başkanlığından azledildiğini sabaha karşı kalktığında duydu. Gelen mesajlardan.
Niyesi kadar, nasılı da önemli.
Neyin güç gösterisi? Artık fermanla yönetilen bir tek başlılık rejiminde yaşadığımızı kanıksatmak için mi?
Kimse kendini bir şey zannetmesin, herkesin iki satırlık bir buyruk kadar değeri var, bu davada kişiliklere yer yok, takdiri şahane ne uygun görürse hakkınızda hayırlısı odur diye mi?