Gönül, fikir, vicdan ihtilalleri
Alaturka müzik sevenler, aşinadır gönül ihtilaline.
Zihin ihtilali de var; bir gün bir şey, düşüncenizde devrim yaşatır.
Frantz Fanon’un “Siyah Deri Beyaz Maske” kitabı, benim için öyleydi. “Yeryüzünün Lanetlileri”nin, sömürge halklarının psikolojisi üzerine çözümlemeleri, devrim ateşleri yaktı.
“Siyah Deri Beyaz Maske”nin daha girişinde, kalkışacağı ihtilali sakin sakin haber veriyordu.
Bazı gerçekleri dile getirmesi, iyi olacaktı. Ama bunları söylerken haykırmayacaktı.
Çünkü haykırmanın, bir delikanlılık süsü gibi çok, çok uzun zaman evvel hayatından süzülüp gittiğini biliyordu.
36 yaşında göçecekti dünyadan, öfkesiyle erken vedalaşmıştı.
Herkesin hayata, insana bakışını etkilemiş, değiştirmiştir bazı şeyler.
Daha çok gençlikte, yolun başlarında, ilk keşiflerinizde, ilk fetihlerinizde olur. Şimşekler çakar bir anda. Bazen bilinç aydınlanması gibidir, bazen kırılma benzeri.
Anılar anlatacağınız yaşlarda artık seyrelir, kolay kolay çalkalanmaz içiniz.
Geçen masada laf lafı açtı ve bir kültürel şok anımı anlatırken buldum kendimi.
Abdullah Gül, milletvekili olarak gelmişti. Washington’da benim arabamla giderken sabah heyetçe görüştükleri Dışişileri Bakan Yardımcısı Talbott’a rastlamayalım mı?
Elinde çantasıyla kaldırımda yürüyordu. Beyaz Saray’dan çıkmış, bakanlığa dönüyor. Camı açıp teklif etmişti Abdullah Bey, ABD Dışişleri’nin iki numaralı ismini biz bırakmıştık.
Gül, sonra AK Parti’nin ilk Başbakanı oldu. Kanal 7’deki canlı yayınımızdaydı, neden makam aracı saltanatına son vermek istediğini açıklarken o anı hatırlattı.
Roman, film kahramanlarının hikayenin doruk noktasında geçirdiği dönüşüm de böyle bir ihtilalin eseridir.
Kahramanlar, kötü adamlar, anti-kahramanlar ve trajik kahramanların her birinde bir tetikleyici bulunur.
Gönülde ihtilalden ilk görüşte vurulma, yıldırım aşkı sorumludur çoğu kez.
Shakespeare trajedilerinde de ya varlığı ya yokluğuyla bir yıldırım çarpmasından bahsedebiliriz. Kahramanların iç ve dış dünyalarındaki ihtilalleri, o etki koparır.
Kahramanın sonunu hazırlayan trajik kusuru, bazen tereddüttür, gerekli bir kararı alamamak ya da geç kalmak.
Bazense ölümcül hata; yıldırım hızıyla, çok aceleci davranmaktır.
Ukrayna’yı iki günde bir yıldırım harekatıyla vurup alma aceleciliği, Putin’i giderek bir trajik kahramana çevirmiyor mu?
Rusya, hesap etmediği için beklemediği bir direnişle karşılaştı, hazırlıksız yakalandı. Bir ayı geçti, askeri süper gücü, Kiev’e diz çöktüremedi.
Sonuçta bir kişinin yanlış hesabı, yetersizliği, kibri dev bir ülkeyi yanılttı. Rusya’yı, kazanamayacağı bir savaşa, en iyi ihtimalle trajik bir zafere sürükledi.
Aşırı hız, ani manevra, sadece trafikte ölümcül bir tehlike oluşturmuyor. Siyasette, ülke yönetimlerinde de öyle.
Hızlı alınmış bir yıldırım savaşı kararı, Putin’in iç aleminde ne trajik dalgalanmalara sebep oluyordur şimdi.
Bütün ihtilaller, trajik değildir, kötü sonla bitmez elbette. ‘Sebep sensin fikirde ihtilale’ dedirtenler, böyledir.
Vicdanda ihtilale sebep olanlar da bu türe girer.
İBB Meclis Üyesi Amine Cansu Kaba’yı, AK Parti’den istifaya götüren sebep, bana epey tanıdık gelmişti.
Diyordu ki:
“19 yaşında, büyük ideallerle adım attığım partimden ayrılma sebeplerim; adaletten uzaklaşma, insanların itibarsızlaştırılması, makam ve mevki sahiplerinin liyakatsizliği ve umudun yok edilmesine kadar giden bu yolda vicdanları yaralayan ve ‘bu kadarı da olmaz’ dediğimiz yanlışlardır.”
Herkesin bir “bu kadar da olmaz” eşiği yok mu?
Benimkini, “O Kadar Da Uzun Boylu Değil” başlığıyla kitaplaştırmıştım. Düz anlatım yerine ironi şiirine dökmeme rağmen, ilk baskısı aylar içinde tükendi.
Fikirde, vicdanda ihtilale sebepler, en az gönülde çalkantıya sebepler kadar ilgi çekiyor demek.
Nesrin Sipahi söylesin: “Sebep sensin gönülde ihtilale, sürüklersin beni sonsuz melale...”