Defne'nin gözyaşları donakalırken
Göz memelerinden, son damlasına dek yaş emen bir canavar var; çaresizlik!
Somali'de ya da Sudan'ın göbeğinde rastlayabilirsiniz. Kriz zamanı Darfur'da görmüştüm. Ağır çekim bir sefalet filminin içinde gezmek gibiydi. Açlık, yoksulluk ve durgunluğa teslim olmuştu insanlar.
Afrika sıcağında saatiyle birlikte aklı da durmuş, göz pınarları kurumuş, bakışları donuk, yüzüne konan sineği bile kovacak dermanı kalmamışların umutsuz bekleyişiydi. Ne yapacaklarını bilemeden, öylece...
Deprem bölgesinde de tuhaf bir durağanlık hissetmiştim. Hayat şaşakalmış, akmıyordu. Öyle hummalı bir koşturmaca, panik ve telaş havası yoktu.
Dediklerine göre, anketler de yerinde duruyormuş. Deprem öncesi kaldığı yerde.
Seçim, mayısta görünüyor. Sandık tarihi gibi, seçmen iradesi de sabitlenmiş; deprem etkisiyle bir değişiklik saptanamıyor. Yaprak dahi kıpırdamıyormuş.
Asrın felaketi mi, asrın yıkımı mı, nasıl tanımlarsanız artık; bir milat olmayacak yani.
Maraş depreminden önce, Maraş depreminden sonra diye ayrılmayacak; bir devir kapanıp yeni bir devir açılmayacak...
Her şey eskisi gibi olacak, kaldığı yerden devam...
Bunu mu anlamalıyız ilk anket sonuçlarından?
Salgında Allah'ın bir kaderinden diğerine kaçabilirken depremde niye kaçamadığımız sorulmayacak, sorgulanmayacak öyleyse.
"Kader böyleymiş, Allah'tan geldi, afet çok büyüktü de hazırlık ondan küçük kaldı, iktidar ne yapsın" görüşü, çoğunluğa hakim olacak.
Hatta "Kılışdar olduğu müddetçe bu musibetler bitmez" denilerek, asrın yıkımından muhalefet sorumlu tutulacak.
Yardımların gecikme ve yetersizliğinde partizan kadrolaşmanın payı, göze görünmeyecek. Deprem gerçeğine hazırlanmaktan alıkoyan 'ahmak davası' gibi siyasî çekişmelerin, 'belediyelere terörist doldurdular' gibi kavgaların sahteliği ve bunları kimin çıkardığı, yapay gerilimlerle ülkeye nasıl yılların kaybettirildiği de...
'Şahlanan, büyük, güçlü, lider ülke' anlatısı ayakta ve iktidarın başarı edebiyatı da başarısızlık kılıfı da yıkılmamış o halde.
Dış güçler yardıma koştu diye iktidarın, 'dış güçler dinimize düşmanlıktan bizi engelliyor' mazereti enkaz altında kalmamış demek.
Bize anlatılanla gerçek arasındaki uçurum; bu yıkımla görmeyene de görünür hale gelmediyse... "Durumumuz anlattıkları gibi değilmiş" dedirtmeye daha ne lazımdı!
Evet; şartlanmış, özel motivasyonu olan bir iktidar seçmeni mevcut. Kıyamet de kopsa etkilenmez. Yer, yerinden oynadı diye mi vazgeçecek!
Görmek istemeyen görmez, görmezden gelir, doğru. Fakat yine de ilk anketlerdeki şu donakalmışlığı açıklamıyor.
Sırtını giydirdiği, karnını doyurduğu için iktidara döne döne dua ederken depreme bir sevinmediği kalan depremzede ne söylüyor? Derdi, deprem yardımı almaya özendirmek değil herhalde.
Ya karşısında iktidarı bulunca duadan başka talebi, beklentisi olmayan depremzedeye ne demeli?
İktidara özgüven veriyorlar ki... Kulis haberlerine bakılırsa AK Parti, asrın depremi oldu diye "Türkiye Yüzyılı"ndan dönmeyecek. Eskiden durdurmaya çalışan kıskanç düşmanların da desteğiyle yüzyılımızı başlatmak için oy istemeyi sürdürecekler.
Hatay'ın Defne ilçesine uzanan Yunan mitolojisi malum; şiir ve kehanet tanrısı Apollon'un karşılıksız aşkından kaçar su perisi. Defne, yer tanrısına sığınır. Ve tam yakalanacakken defne ağacına dönüşerek ölümsüzleşir. Apollon, her mevsim yeşil kalan yapraklarından taç yapıp başına takmakla yetinecektir. Defne'nin gözyaşları ise hiç dinmeyecek, Harbiye'de şelale olup asırlar boyu akacak...
Yerle bir olanlardan Defne Belediye Başkanı İbrahim Güzel, önceki gün televizyonda şöyle haykırıyordu:
"İnsanların başlarını sokabilecek bir yerleri yok. Duyun artık ya. Vallahi yeter. Bir çadır gönderemediniz. Bunun muhatabı kimse de o üstüne alınsın artık. Beni de Silivri'ye atın. Bittik ya, kapatıyorum ben artık, yeter."
Donakalma noktası, bu çaresizlik işte.
Defne'nin asırlardır hayat akan gözyaşlarını bile kurutacak kadar zalim bir şok, anketleri mi dondurmayacak!