Buz gibi seçim hakikatleri
Cumhurbaşkanlığına en fazla kaç kere aday olunabileceği, Anayasa'da açıkça yazıyor. Cin Ali fişi gibi basit cümlelerle, tane tane.
Meclis Başkanı Şentop, hukuk tarihçisi. Dün yine Anayasa'nın yazıldığı gibi okunmaması gerektiğini anlatıyordu.
Mecelle kaidesiymiş; hukukta kelimelere, telaffuzlara değil de maksatlara, manaya itibar edilirmiş.
Bakmayın siz 'en fazla iki defa' diye yazdığına, ne bakıyorsunuz yani!
Edebiyatta dolaylı anlatımı, mecazı, metaforu, karanlıkta göz kırpan imaları severim; bilirsiniz. Ama Anayasa'nın da imayla konuştuğunu hiç düşünmemiştim. Bayıldım bu hukuk yaklaşımına.
Açık açık anlatılana, kapalı anlatım muamelesi yapmamızı istiyor. Net ifade edilmemiş, belirsiz ve örtükmüş de altındaki gizli manaları, çıkarsamayla bulacakmışız âdeta.
Seçime gitmiyor da kelime oyunu oynuyor olsaydık bile... Yoruma hiç yer bırakmayan bir cümleden başka ne anlam ve maksat çıkarabilirdik, merak ediyorum. Boşluk, muğlaklık yok ki ifadede!
'İki defa' kuralının maksadı belli. Kimse gücü ele geçirip bırakmamazlık etmesin, keyfi yönetime geçilmesin diye.
Göreve gelenler, koltuğa yapışıp kalabilir. Devlet imkanlarını kullanarak gitmemezlik edebilirler. Ona karşı bir önlem.
Erdoğan, AK Parti'nin kuruluşunda getirdikleri dönem sınırlamasının amacını kaç kere açıklamıştı. En az birini, Şentop da duymuş olmalı.
Lafza değil maksada bakılacaksa buyurun size...
Maksat; koltuk sevdalılarına imkan, fırsat vermemekti. Değişim ve yenilenmenin önünü açık tutmaktı.
Altılı Masa, şu dümdüz okumada bal gibi haklı velhasıl:
"TBMM yenileme kararı almadığı müddetçe Sayın Erdoğan'ın, 14 Mayıs'ta yapılacak seçimlerde bir kez daha aday olması mümkün değildir."
Yine de Anayasa'yı ihlalde ısrar edilirse Millet İttifakı olarak yapabilecekleri bir şey yok mu peki?
Ortak bildirilerine koymuşlar: Oyunu sandıkta, millete bozdurmak!
Abesle iştigal ettirilince, saçmalıkla uğraştırılınca başka ne gelir elden!
Abes; akla ve gerçeğe aykırı, saçma demek.
Apaçık ortada ve malum olanın tartışılmasına, 'komik gerçekçilik' deniyor.
Fransızların özel bir deyimi dahi var bu durumlar için: La Palisse Hakikatleri!
La Palisse, savaşta ölen bir Fransız asilzâdesi. Ardından yazılan şiirde, savaşta ölmese kahramanlığının kıskanılacağı belirtiliyor. Ama aktarılırken imla hatası yüzünden değişime uğruyor. Ve "ölmeseydi yaşıyor olacaktı" şeklini alıyor.
Görevi, dünyevî bilgi vermekken ahiret vaazı vermeyi seven iktidar sözcülerinde çokça rastlarsınız.
"Fani olanı bırakıp baki olana yönelelim, geçici olanı değil kalıcı olanı talep edelim" veya "iyi insan olmak iyidir, yalan kötüdür, dürüstlük erdemdir, güneş ısıtır, lamba aydınlatır, soğuk üşütür, güzel sevilir, çocuklar aç kalmamalıdır" türü aforizmalardan söz ediyorum.
Özlü söz, vecize havasına sokulmuş ama herkesçe malum, alenen görünen ve aksi düşünülemeyecek olduğu için de absürt, gülünç kaçan boş lakırdılar.
La Palisse şiirinin ironik versiyonu, şarkı olarak da söylenegelmiş.
Fakat biz, denk düşen bir hiciv şiiriyle bitirelim.
Ressam, şair Metin Eloğlu'dan. Hem de İsmet Özel okuyor, YouTube'da bulursunuz; "Bit Yeniği":
"Kötüymüş, cahilmiş; bunlar hep peşin hüküm/ Dolmabahçe’ye yanaşın da eğer yanaşabilirseniz/ İyi niyetle şöyle bir kolaçan edin/ Adam oturmuş memleketi düşünüyordu/ Ama önü havuzmuş da yelpazelenirmiş/ Ama yediği önünde, yemediği ardında/ Ama…/ Nankör herifler, aması yok bu işin/ Adam oturmuş bal gibi memleketi düşünüyordu/ Dalaman çayı hazin akar, diyordu/ Onu biraz delişmen akıtmalı/ Istıranca dağlarında bir eşek/ Güneşe karşı işer/ O eşeğin de icabına bakmalı/ Bizim Hacı haram yemez/ Pelvan İbrahim kıçını yumaz/ İstanbul çocukları askerlik edemez/ Açlığa muska lazım/ Sadrazama tasma lazım/ Ah, her şey düzelecekti ama/ Devletlimin sol kalçasında/ Bir zalim çıban!/ Ulan Baltacı Mehmet/ Ulan Yedisekiz Hasan Paşa/ Ulan 1914 savaşı/ Ulan Nasrettin Hocanın kuşu…"