Bu haber iyi haber-2
İyi haberler, gelmeye devam ediyor.
İyimserliği artıran bir değişiklik de AK Parti yönetiminde oldu.
Efkan Âlâ, Genel Başkan Yardımcılığından Genel Başkan Vekilliğine getirildi.
Numan Kurtulmuş'tan boşalan iki vekil koltuğundan birinde, Efkan Âlâ oturuyor artık.
Âlâ, popülist söylemler dahil ucuzluğa başvurmayacak biri. Ucuzluktan geçinen iktidar trol sürülerinin saldırılarına dahi uğramıştı.
Mehmet Şimşek örneğinde de gördük. Neymiş; karalamayacakmışsın, lâzım olurmuş.
Kurtulmuş da makamın hakkını vermek için ucuz popülist söylemlere başvurmaktan kurtuldu böylece. Yıpranmıştı. Meclis Başkanlığında kendini yenileyecektir, yerini buldu.
İki görev değişikliği de bir restorasyon sürecine girildiğine işaret.
Demek ki artık yanıltıcı propaganda istenmiyor, hatta vazgeçiliyor. Partide yükseliş kriteri olmaktan çıkarıldı bu, yeni dönemde aranan şartlardan değilse ne âlâ!
Böyle sembolik anlamlar yüklemek, parti kadroları ve kamuoyuna mesaj verildiğini düşünmek doğruysa... Kuru hamasetle birlikte saz çalıp türkü söylemekten de bir kopuş yaşanabilir. Gerekmezdi gerçi.
Fakat bakarsınız; Âlâ'nın eş Başkan Vekili Binali Yıldırım, yanık türküler havalandırmaya daha fazla zorlamaz kendini.
İbrahim Kalın'ın MİT Başkanlığına geçişi ve Cumhurbaşkanlığı Sözcülüğünün Çağatay Kılıç'a devrini de göstergelere ekleyin...
Son yer değiştirmelere bakınca makul politikalara, rasyonel yönetime dönüş alâmetleri çoğaldı, diyebilir miyiz?
Henüz bekle-gör modunda, ihtiyatlı bir iyimserlikle karşılıyorum. Hayra yormayı kim istemez? Dua edelim de Erdoğan başarsın. Ülke, bir 5 yıl daha kaybetmeyecekse hangimiz dilemez bunu.
HÜSEYİN TURAN HABERİ İYİ DEĞİL
"Bu haber iyi haber" başlıklı ilk yazımı, 6 Haziran'da yazmıştım. Gelişmeleri ekleyerek güncelliyorum.
Ama olumsuzlukları da not düşmesem olmaz.
AK Partili belediyelerin; iktidarı sevmeyen ve lafını esirgemeyen sanatçıları kara listeye alması, konserlerini iptal etmesi hiç 'iyi haber' değil.
Cadı avı, Melek Mosso'yla başladı. Seçimle gelmiş bir belediye başkanı, baskıyla istifa bile ettirildi. Mosso, incittiği AK Parti seçmeninden özür dileyince konserini iptal etmedi, nasıl etmez diye!
AK Partililer de karşı tarafın, eleştiriyi aşan ayrımcı nefret söylemlerine maruz kalıyor. Bu da kabul edilemez.
Fakat karşılığı, tersinden daha fazla ayrımcılık ve nefret söylemi mi? Kötü örnek, örnek alınırmış gibi.
Hem Hüseyin Turan, Melek Şahin veya Mabel Matiz nasıl bir ayrımcı nefret dili kullandı ki bu torbaya atılıyor? Cidden bulamadım.
Siyasi görüşünü beğenmediği için Yavuz Bingöl'ü dinlemeyi kesenleri de anlayamıyorum. Ya da konser verdirmeyen muhalefet belediyelerini...
İki şeyi birbirinden ayırarak, görüşlerini eleştirip türkülerini dinleyemez miyiz?
Sazsız, türküsüz siyaset pekâlâ yürür de Hüseyin Turansız saz da türkü de yürümez. İnanmayan, Yavuz Bingöl'e sorsun.
Eminim, o da hatırlatacaktır size: Erdoğan'ı desteklemek kadar karşı çıkmak da hak; karşı çıkmak kadar desteklemek de...
Ayrıca iyi haberlerin nasıl başladığını unutmayalım.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, göreve başlama töreninde muhalefete el uzatmış, bu eli tutmaya çağırmıştı.
Yumruklar, üç vakte tekrar sıkılmayacaksa iyi haberdi.
Artık önümüze bakma teklifi, kulağa hoş geliyordu.
Gerçeklerden ve akılcılıktan kopuk ucuz şovun suyunu çıkaran bakanlar, değişmişti. Cumhurbaşkanlığı Yardımcılığına Cevdet Yılmaz, Hazine ve Maliye'ye Mehmet Şimşek, Dışişleri'ne Hakan Fidan, İçişleri'ne Ali Yerlikaya, Ticaret'e Ömer Bolat ciddiyeti gelmişti.
Akılcı ve gerçekçi politikalara her alanda dönülecekse çok iyi haberdi.
Cumhurbaşkanı, "bize oy vermeyenlerle muhabbetin diliyle konuştuk" demişti. Oy vermeyenler de bunu hissedecekse süper haberdi.
Arkası gelecekse tabii. Güzel gidişti bu gidiş, eğer sonu gelirse...