Akit istedi diye Altılı Masa çökmez ama
CHP’den Gürsel Tekin, HDP’ye de bakanlık verebileceklerini söyledi diye...
İYİ Parti’den Yavuz Ağıralioğlu, “HDP ile aynı masaya oturmayız” dediği için...
“Harç bitti, yapı paydos” mudur? Altılı Masa, hemen yarına dağılıyor mu demek?
İster sorulması üzerine, ‘neden olmasın’ kabilinden; isterse de kişisel beklenti ve siyasi ikbal hesabıyla, partisinde kendine yer açmak veya maraza çıkarmak için söylenmiş olsun. Fark etmez.
Siyasetin fıtratında var hepsi, olur böyle vakalar.
Çalkantıya yol açması, endişe ve tepkiyle karşılanması da siyaset-seçmen ilişkisinin cilvelerindendir.
Eski kulağı kesiklerden duymuştum; karakollardaki vukuat çizelgesine kendilerince koydukları bir ad varmış, “Mışlar Defteri” gibi bir şeydi.
Olayların ilk kaydının; tarafların polise anlatımına dayanarak “o öyle yapmış, bu böyle etmiş” diye tutulmasından dolayı...
Siyasetin de itişmeler, kakışmalarla dolu bir “Mışlar Defteri” yok mudur!
Fakat kayıtlara “o öyle demiş, bu şöyle cevap vermiş” diye geçecek günlük atışmalar, bozuşmalar; sonucu belirlemez.
İktidar çığırtkanları; ne kadar köpürtürse köpürtsün, habbeyi kubbe göstermek için ne kadar büyütürse büyütsün...
Akit istedi diye, ortalığı kubbe gibi kaplayan gerçekler ölmez, hele halkın canını yakan gerçekler söz konusuysa...
Bütün umudunu ilk seçimde iktidar değişimine bağlayanlar, hop oturup hop kalkıyor. “Ya bir terslik olursa, ya hata yapılırsa” korkusuyla yürekleri ağızlarında.
Altılı Masa’nın üstüne titremeleri, anlaşılabilir bir şey.
Fakat tartışmaya, görüş ayrılıklarına, parti farklılıklarına alan bırakmamak; hepsini aynılaşmaya zorlamak, siyaseti boğar.
O elbise dar gelir ve asıl o zaman Altılı Masa’nın dikişleri atar, çatlayıp patlayarak...
İktidar, aralarını bozma fırsatlarından abartma gücüyle yararlanacak. Muhalefet ittifakını çatlatmak, Altılı Masa’yı devirmek için elinden geleni, ardına koymayacak. Bu da siyasetin, iktidar mücadelesinin doğasına dahil.
‘Endişeye mahal yok’ demiyorum. Olmaz mı! Ülkenin, vatandaşların riski; bir 5 yıl kaybetmekten çok daha büyük.
Hukukta, demokraside ve artık ekonomide de geri dönüşü olmayan bir noktaya sürüklendiğimiz fikri, kimi tedirgin etmez?
Ama yüksek kaygıyla ha babam kuruntuya kapılarak, siyasetçileri çok da sıkboğaz etmemek gerektiğini düşünüyorum.
Hatasız siyaset yapılmaz. AK Parti de kendi içinde inişler, çıkışlar yaşayarak bugüne geldi.
Sıfır hata baskısı, hata yapma korkusuyla siyasetçiyi kilitler.
Ben de iktidar, siyasetin her meydanında cirit atarken muhalefetin donakalıp yerinden kıpırdayamamasından endişeliyim.
Bu, ülke adına AK Parti’yi bile ürkütür. Güçlü, etkin bir muhalefetle yarışmaya can attıklarını; Erdoğan’ın beyanlarından da biliyoruz.
İKİYÜZLÜ AHLAKÇILIK YİNE SOBELENDİ
Şarkıcı Gülşen’in sahne dekoltesine demediğini bırakmayanlar, iktidar medyasındaki teşhirciliğe sessiz.
Odatv de dün bunu, çok fena yüzlerine vurdu.
Üsyelik tek yaptığı, Takvim gazetesinin son bir haftalık manşetlerini toplamak. Zorlandığı söylenemez.
Eski muhafazakar jargonla tam bir ‘boyalı basın’ kolajı çıkmış ortaya. Ki ibretlik.
‘Ele verir talkını, kendi yutar salkımı’ durumu.
Din ile ahlak, kendi nefsinde dindar ve ahlaklı olmak için değil de başkasına dincilik satmak, ahlakçılık taslamak için var sanki.
Yaşamadığını, başkasına dayatmaya “ikiyüzlü ahlakçılık” deniyor.
Medyadaki bu sahte ahlak bekçiliğinin iç yüzünü görse; Şeyhülislam Yahya Efendi ne derdi?
“Muhafazakar medya maskesiyle riyakarlık edenleri bırak, riyaya devam etsin onlar/ Gülşen’in konserine gel ki ne riya var burda, ne riyakar” gibi bir beyit döktürürdü Allah bilir ya.
Odatv bile dayanamamış bu kadarına. Gülşen’e laf edenler, bakın işte nelere gözünü kapatıyor diye verip veriştiriyordu.
Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu.