Afganistan’da biz mi kazandık?
Vatan Partisi Genel Sekreteri Özgür Bursalı’ya göre, “Taliban Örgütü kazandı, ABD emperyalizmi ve işbirlikçileri yenildi.”
Vatan Partisi, buna sevindikleri için tepki gösterenleri ise ABD’nin hezimetine üzülüp kendilerine saldırmakla suçluyor.
Ayasofya Camii eski baş imamı Prof. Mehmet Boynukalın da Taliban’ın zaferine alkış tutanlardan.
Tivitinde diyor ki: “Afgan halkının büyük çoğunluğuna göre Taliban işgale karşı duran bir milli mücadele hareketidir. Ülkenin tamamını neredeyse savaşsız teslim almışlardır.”
Örnekleri çoğaltabiliriz...
Oysa Türkiye, 20 yıldır bu mücadelede Taliban’ın karşısındaki tarafta yer alıyordu.
BM ve NATO görevleri çerçevesinde, ABD’nin öncülüğüyle...2002’den 2014’e kadar ISAF Harekatı’na, sonra da Kararlı Destek Misyonu RSM’ye aktif katkıda bulunuyoruz.
Katkımızın amacı ve niteliği, TSK’nın sitesinde şöyle anlatılıyor:
“Türkiye Afganistan’da; etnik kökeni ne olursa olsun halkın tamamına eşit yakınlıkta olacak şekilde, Afgan yönetimini desteklemek, Afganistan Milli Savunma ve Güvenlik Kuvvetlerini eğitmek ve Afganistan halkına güvenlik, istikrar ve gelişme konusunda yardım etmek maksadıyla bulunmaktadır.
Türkiye’nin milli kısıtlamaları gereği; Türk birlikleri sorumluluk sahası dışında ve mayın temizleme, terörle mücadele ve uyuşturucuyla mücadele faaliyetlerinde görev almamaktadır.
TSK’nın Afganistan’da üstlendiği birçok görevden birisi de Afgan Milli Savunma ve Güvenlik Kuvvetlerinin Afganistan’ın güvenliğini tek başına sağlayabilecek yeterliliğe ulaştırılmasıdır...”
Bu konumlanma, pek de Taliban kazanınca biz de hükmen kazanmışız gibi göstermiyor. Hatta tersi...
Taliban’a yönelik, ABD ve NATO operasyonlarına destek görevleri üstlenmişiz.
20 yıl geçmiş...
NATO liderliğindeki koalisyon güçleri, havlu atıp dağılıyor.
ABD, yenemediği Taliban’la anlaşarak çekiliyor şimdi. Ehlileşme sözleri karşılığında Afganistan yönetimini Taliban’a terk ediyor.
Desteklediğimiz Afgan yönetimi ve ordusu ise Taliban kapıyı çaldığında hiç direnmeden Kabil’i teslim ediyor.
Bizim de “ABD emperyalizmi ile işbirlikçileri yenildi, yaşasın” diye sevinç çığlıkları atmamız gerekiyor, öyle mi!
“Afgan halkının milli mücadelesi işgalcilere galip geldi” diye Taliban’ı kutlamamız, zil takıp oynamamız gerekiyor, öyle mi?
Mücahit Taliban’ın zafer bayramının tadını çıkaranlara, çıkarmayanların da vatanseverliğini, dinini, imanını sorgulayanlara bir soru:
Pardon ama Türkiye, hangi tarafa düşüyor sözüm ona bu cihatta; kazanan tarafa mı, kaybeden tarafa mı?
Müttefiklerimiz ABD ve NATO ile Afgan yönetimi ve ordusu kaybedince biz de hükmen yenilmiş saymayabiliriz kendimizi. Bunu anlayabilirim.
Fakat Taliban kuvvetleri kazanınca nasıl biz de hükmen kazanmış oluyoruz? İşte bunu almıyor aklım.
SOYLU'NUN NEFRET DİLİNDEN ŞİKAYETİ
İçişleri Bakanı Soylu, “Sel bölgesinden bir hatırlatma” başlığıyla dün şu tiviti attı:
“Siyaset sorumluluğu alanlar; bölücülük, nefret suçu, ırkçılık ve yabancı düşmanlığı üzerinden Batı’nın elemanlığını yaparak fitne tohumu ekmemeli.”
Afetlerin yol açtığı yıkımlarda yöneticilerin ihmal ve kusurunu eleştiren muhalefete bu tepkisi.
Türkiye’de kötü giden işlerden Merkel’i sorumlu tutar, dış güçleri eleştirir, Hans’la George’dan hesap sorarsan yerli ve millisin.
Ama ülkeyi yönetme sorumluluğunu üstlenen iktidara laf eder, kendi yetkililerinden hesap sormaya kalkarsan direkt Batı’nın elemanı oluyorsun.
Biri Bakan Bey’e söylesin...
O şikayet ettiği bölücülük ve nefret suçu var ya, tam olarak böyle bir şeydir.
Türkiye’deki siyasi muhalefeti, Alman hükümetine değil de bizim hükümete muhalefet ediyor diye Batı’nın elemanlığıyla suçlamak, sadece ucuz demagoji değildir.
Hedef göstererek, muhalefete karşı halkı kin ve düşmanlığa da tahriktir. Katıksız bir nefret suçudur. Ve milleti, milli-gayri milli diye ayırdığı için bölücülüktür.
Yeri gelmişken...Bir de mafya elemanı siyasetçi vardı, Sedat Peker’den aylık 10 bin dolar maaş alıyordu, Bakan Bey adını açıklayacaktı, sahi ne oldu ona?