50+1 şartından kurtulmak için mi hepsi?
AK Parti’nin yeni Anayasa ısrarı neden? Yakın siyasi geçmişin, gizemi henüz çözülemeyen sırlarından biri.
Öne sürülen gerekçe, ikna edici değil.
Siviller, 1982’den beri Anayasa’yı 23 kez değiştirmiş. 96 maddesi, tamamen veya kısmen yenilenmiş. 23 maddesiyse Anayasa’dan çıkarılmış. Ama hâlâ sivilleşememiş.
Ve Türkiye Yüzyılı’nın tek eksiği, bir sivil Anayasa’ymış. Her sorun halledilmiş, bir o kalmış.
Darbe Anayasa’sından aziz milleti kurtarıp yeni bir Anayasa’yla Türkiye Yüzyılı’nı taçlandırmak, artık boynumuzun borcuymuş.
Size ne kadar inandırıcı, bilemem. Fakat bana, 80’lerin efsane mizah dergisi Gırgır’ın tanıtımını hatırlatıyor.
Şöyleydi hani:
“Geçim derdini, can sıkıntısını, aşk yarasını, karı-koca kavgasını şipşak keser. Her derde devadır, gırgır da gırgır...”
Yeni Anayasa’nın neredeyse baş ağrısına, diş ağrısına bile ilaç gibi geleceği söylenecek.
Ne oldu da bu yeni Anayasa merakı, birden depreşti? Esrarını koruyor.
Tutukluk yapıyor, teklemeye başladı, tek başlılık sistemi bize yaramadı, diye önerilse hadi neyse. Yeni Anayasa’yla tıkanıklığı aşma teklifinin bir anlamı var, gerçekçi görünür.
Fakat emeklinin maaş zammına gelince yavaşlayan hızlı karar alma sisteminden kurtulmak için istenmiyor. Öyle bir vaat duyulmadı.
Öyleyse... Emekliyi, çalışanı hayat pahalılığından kurtarmayacağına göre... Yeni Anayasa'yla olsa olsa kim, hangi dertten kurtarılmak isteniyor?
Anketlere baktığınızda, sokağa kulak verdiğinizde milletin öncelikli sorunları arasında yeni Anayasa yok, sıralamaya dahi girmiyor.
Her derde deva olmayacağı, bazı dertlerin devasıyla alakasının bile bulunmadığı da ortada.
Niye acilen, öncelikle yeni bir Anayasa yapmamız gerek? Acaba özel bir derde mi deva olacak?
Bu sorunun, şimdiye dek bulabildiğim, akla en yatkın cevabı şu:
Yoksa Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde 50+1 şartından kurtulmak için mi?
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 14 Mayıs’taki ilk seçim turundan hemen önce çıktığı ortak yayında, bundan yakınmıştı.
Demişti ki; “50+1’den vazgeçilebilir. Ben de bundan yanayım. Bu seçimden sonra böyle bir adım atılabilir.
Bu adım karşılık bulursa Anayasa değişikliği gerekiyor. Olmaması için hiçbir neden yok. Böyle bir adımın atılması taraftarıyım. O zaman seçim süreçleri çok daha rahat ve kolay olacaktır.”
Sonra uyumaya bırakıldı, gündeme getirilmedi.
Eğer mesele baş ağrıtan, işleri zorlaştıran bu yüzde 50+1 kamburundan kurtulmaksa doğruca tartışmaya açılmalı. Daha sahici olur.
Asıl niyeti gizleyen söylemler, inandırıcılıktan uzak.
Yüzde 50+1’i kaldırmanın emekliye, çalışana faydası ne? Bunu sordurmamaya çalışmak, sordurmaktan daha kötü.
Nereye kadar gözden kaçırılabilecek? Saklandığı anlaşıldığında ters tepmeyecek mi?
Millet geçim derdindeyken Anayasa’yı sivilleştirme ısrarının altından seçim kazanmayı kolaylaştırma hesabı çıkarsa nasıl görünür?
Hangi şeker tozuna bulanırsa bulansın, kolay yutulmaz. İyi düşünülmüştür umarım.
DİYANET’İN KİRA ÇELİŞKİSİ
İbrahim Tatlıses›in de okuduğu bir türkü vardı. «Tabip, sen elleme benim yaramı/ beni bu derde salanı getir» diye başlıyordu. Sonra da «hatırını, gönülünü yıkmadan/ saçlarını yol getir» diye devam ediyordu
Nasıl olacaksa o! Hem hatrını, gönlünü kırmayacaksın hem de saçlarını yolarak getireceksin...
Diyanet’in de böyle bir çelişkisi var. Yurt fiyatlarını karşılaştıran Birgün gazetesine, bu ne perhiz bu ne lahana turşusu, dedirtti.
Ev sahibi, kirasına; esnaf, sattığına enflasyonu yüksek yansıtıp hak yemesin, diye uyaracaksın. Bunun için hutbe okutacaksın... Ama Diyanet Vakfı, kendi öğrenci yurdunun aylığını, özel yurtların yüzde 50 üstüne kadar çıkaracak. Ve “çok kazanma hırsı”yla hak yemiş olmayacak, enflasyon güncellemesi olacak...
Enflasyon sebep, pahalılık sonuç değilmiş... Rüşvetle yolsuzluk sebep, fakirlik sonuç değilmiş gibi yaklaşırsan olacağı bu.
Hak yemek denince aklınıza ilk gelen, enflasyona bağlı fiyat artışları mı ki oradan başlıyorsunuz?
Sebepleri yok sayarak sonuçla mücadeleye soyununca da ‘ele verir talkını, kendi yutar salkımı’ tutarsızlıklarına düşmek kaçınılmaz.