Yazılarım-kendim
Her gün yorumlar giriyor yazılarımın altına. Yorum olana can kurban. Değerlendirme olana, eleştiri olana can kurban. O alan okuyucu ile yazar arasındaki iletişim alanıdır ve yazar oraya gelenlerden, yazılarına tutulan aynayı görür. Nasıl anlaşıldığını, o alanda farklı hangi düşünceler bulunduğunu, kendi düşüncesinde tashih gereği olup olmadığını değerlendirir.
Bu tür değerlendirmelerden istifade ettiğimi belirtmek isterim, o tür yorumlar için teşekkür ediyorum.
***
Bir de suçlamalar, haksız yargılamalar var. Baktığımda suçlama ve yargılamalar okuyucuların kendi alanlarında da tartışmalara yol açıyor. Haksız ithamlara katılmayan okuyucular, onları yapanları insafa davet ediyor.
Bugün biraz cevap vereyim istedim.
Bazen “Ne kadar değiştiniz?” cümleleri sarf ediliyor gelen yorumlarda. Değiştim mi?
1969’lardan beri yazıyorum. Kendime bakıyorum insafta, adalette, merhamette, insanca duruşta bir değişim yok bende. Bu dönemin büyük kısmı benim çizgimin zorlukları içinde, dolayısıyla, en azından sistem boyutunda muhalefetle geçmiş. Değerlerimizi savunmuşuz, hayat tarzımızı savunmuşuz. İktidarda benim düşünceme yakın insanlar olsa bile, kurulu düzene muhalefet gerekmiş. Özal’ın iktidar döneminde başörtüsü mücadelesini hatırlayın, Refah döneminde, Ak Parti’nin ilk yıllarında yaşananları hatırlayın… çizgimiz belli.
Hoş, o dönemlerde bile iktidarda olan dostlara hatırlatmalarımız, uyarmalarımız olmuştur. O dönemlerde bile “iktidar”ı çok önemseyen dostlar, uyarılar karşısında “Bu dönemde bunlar yazılır mı?” diye itiraz etmişlerdir. Yazılanların iktidarda olanları yıprattığını, yıpratacağını, dolayısıyla zor kazanılan bir imkânın kaybedilmesinden endişe etmişlerdir.
Bugün bizim insanlarımızın iktidarı var. İyi işler yapılmıyor mu, yapılıyor. Peki yanlış işler? “GÜÇ”ün getirdiği psikoloji herkesi hep olumlu mu etkiliyor? Güç onu kullananlar için hep bir sınav alanı değil mi? Tarihte de iktidarların günahını – sevabını gücü kullanma biçimi belirlememiş mi?
İktidarı emanet ettiğimiz insanlar, bizim yakınlarımız olduğunda onların gücü yanlış kullanmaları durumunda ikaz etmek gerekmez mi? Bırakmalı, iktidarı nasıl kullanırlarsa kullansınlar mı demeliyiz? Yoksa iktidarda olanların “Biz yanlış yaptığımızda dostlarımız bizi uyarır, bizim ebediyet alemine savunulamayacak dosyalarla gitmemize mani olurlar” diye düşünmelerini mi beklemeliyiz?
Mustafa Yeneroğlu bir tweet atmış. Şöyle diyor: “İdarenizde bulunduğumdan beri kimin sırtına vurmuşsam, işte sırtım gelsin vursun, kimin malını almışsam, işte malım gelsin alsın” diyen Peygamberin ümmeti değiliz sanki, adaletle emrolunmamışız, bir günlük adalet 60 yıllık ibadetten üstün değilmiş, sanki hesap günü yokmuş gibi…”
***
Peygamber aleyhissalâtü vesselâmın “Günahsızlık” karakterine rağmen söylediği bu… O’nun eğittiği insanlardan birisi de çıkıp “Sen benim sırtıma vurmuştun ey Allah’ın Rasulü, aç sırtını ben de vurayım” diyebiliyor.
Rasûlullah’ın kurduğu İslam devletini devam ettiren halifelerin ikincisi Ömer (r.a.) halkın huzurunda hesaba çekiliyor ve kendisi buna sadece şükrediyor.
Ne yapmalı bu gelenekleri, sadece tarih sayfalarında mı bırakmalı? Haksızlık, adaletsizlik olunca susmalı mı?
Acaba ben mi değiştim yoksa iktidarda bizim arkadaşlarımız olduğu için artık haksızlık ve adaletsizlikleri görmemeye başlayan kişiler mi değişmiş oldu? Bakıyorum, adaletsizlik kendilerine dokunduğunda isyan ediliyor, başkalarına dokunduğunda “Zulüm var ama bugün görmek gerekir mi?” tereddütleri yaşanıyor. İnsanlar bunu kendi yüreklerine kabul ettirebilirler, ama böyle yapamayanları “Değiştiniz” diye suçlamamalılar.
Ak Parti milletvekili Mustafa Yeneroğlu bir tweet daha atmış; şöyle diyor:
“Bir kişinin bile haksız yere mağdur edilmesi küçük kıyametimiz olması gerekirken bir hukukçu olarak adım kadar eminim ki, on binlerce insan haksız yere cezaevinde ve-veya ihraç edilmiş. Artık hukuksuzluklar kanıksandı, vicdanları köreltti, toplumu kemiriyor.”
Ne dersiniz, sayın Yeneroğlu da mı değişti, yoksa gerçekte onun “Vicdanları köreltti, hukuksuzluklar kanıksandı” dediği alana girenler mi değişti?
Aslında yönetenler yönettikleri toplumun özgürce uyarılarda bulunacağını bildikleri ölçüde kendilerine çeki düzen verirler. “Dost acı söyler” sözü bunun içindir. Ebediyyet inancı olanlar için burada iken uyarılmak, ebediyyet aleminde uyarılmaktan her halükârda iyidir. Onun için dostlar bizi susturacaklarına uyarılarımızın kalblere ulaşmasına yardımcı olsalar daha doğru davranmış olurlar.