Yargı: Politikacıya karşı Demokles kılıcı
Hadi gelin şu Meral Akşener’e yönelik 7 yıl önce başlatılan ve ancak şimdilerde kovuşturmaya yer olmadığına karar verilebilen “FETÖ soruşturması”nı konuşalım.
Ama önce birazcık ekonomiden bahsedelim. Ekonomiye kurtarıcı olarak Mehmet Şimşek’in getirilmesinden… Çünkü sonra söyleyeceğim şeylerin bununla ilişkisi var.
Ekonomi dibe vurdu ya, dibe vurduğu en yükseklerde de görüldü ya, bunun için düne kadarki uygulananların tam tersini uygulayacağı, üstelik Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın topluma ezberlettiği temel ekonomik ilkelerinin “rasyonele dönmek” adına üstünü çizeceği bilinen Mehmet Şimşek göreve çağrıldı ya, bütün bunlarda “Dışardan – özellikle Batı’lı finansçılardan- para bulma” motivasyonu etkili oldu ya….
İşte o meselenin uzantısı olarak bir de “Yargının rasyonelleşmesi” sorunumuz var. Evet onun “Boş tencere” gibi iktidar düşürdüğü görülmüyor – Hoş bizde boş tencere bile iktidar değiştirmiyor ya- o yüzden olmalı, henüz oraya bir “Mehmet Şimşek misyonu” gelmedi demek istiyorum.
Oysa şu olaya bakın… Akşener olayına…
7 yıl önce, 2016 yılında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, taa Cizre’den “Yağmur” kod adlı bir gizli tanığın iddiaları üzerine, Akşener hakkında ‘FETÖ üyeliği’ iddiası ile soruşturma başlatmış ve soruşturmada gizlilik kararı alınmış.
7 yıl boyunca bu iddia Akşener’in siyasi hayatı üzerinde Demokles kılıcı gibi sallandırılmış. Trol ağı, bu iddiayı tepe tepe kullanmış. Akşener’in “Çağırın ifademi alın” yönündeki bütün talepleri havada kalmış.
Yani bu soruşturma “siyaseten işe yaramış.”
Bu arada zamanın Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, o diğer Adalet Bakanları defalarca “Yargı reformu paketleri” açıklamışlar, oralarda “masumiyet karinesi”ne, “lekelenmeme hakkı”na işaret etmişler…
Yargıtayı içtihatları “Gizli tanık beyanının tek başına hükme esas alınamayacağı”nı belirtmiş. Ama Akşener üzerindeki, pis trol kampanyasına malzeme olan Demokles kılıcı kalkmamış.
Ve nihayet önceki gün, muhtemel ki ‘siyasi yarar’ hesabı ortadan kalktığı için, Savcılık ‘kovuşturmaya gerek olmadığı’na karar vermiş. Hem de hangi gerekçelerle bakın:
“Suçsuzluk karinesinin, adil yargılanma hakkının uzantısı olan temel bir hak olduğu, lekelenmeme hakkının da suçsuzluk karinesinin bir sonucu olarak ortaya çıktığı gözetilerek, Gizli tanık beyanının tek başına hükme esas alınamayacağı, şüphelinin FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile irtibatlı olduğuna, örgüt ile hiyerarşik bağ kurup; süreklilik, çeşitlilik, yoğunluk içeren eylemlerde bulunarak silahlı terör örgütü üyesi olduğuna ve bunu son döneme dek sürdürdüğüne ilişkin hakkında kamu davasının açılmasını haklı kılacak nitelikte her türlü şüpheden uzak, yeterli, kesin ve inandırıcı bir delil elde edilemediğinden hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermek gerekmiştir.”
Demek ki neymiş… Bir adil yargılanma hakkı varmış, suçsuzluk karinesi varmış, bir lekelenmeme hakkı varmış ve gizli tanığın tek başına karara esas olamayacağı bilgisi varmış… Savcılığımız bunları 22 Ağustos 2023’te mi öğrenmiş?
Yani bu memlekette yüzde 10 oy alan bir siyasi partinin başkanı suçsuzluk karinesinden, lekelenmeme hakkından 7 yıl boyunca yararlanamamışsa, sade vatandaşın hali nicedir?
Cezaevlerinde bu anlamda çile çeken ne kadar insan vardır acaba?
Bir başka konu:
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında görülmekte olan ve ceza kesinleştiği takdirde ona siyasi yasak getiren bir dava var. YSK üyelerine hakaret iddiasıyla açılan ve başından beri “İmamoğlu’nun önünü kesme amacı taşıdığı iddiaları”na yol açan bir dava bu. Çünkü İmamoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bütün karşı çabalarına rağmen -hem de iptal edilen ve tekrarlanan seçimlerle- İstanbul’u aldı… Dava henüz sonuçlanmadı ve önümüzde bir “İstanbul seçimi” daha var. Cumhurbaşkanı Erdoğan İstanbul’u çok istiyor, hissediliyor ki, İmamoğlu’nun yeniden adaylığı da kaygı veriyor.
Herkes merak ediyor: Acaba tam da seçime doğru Yargı kararını verir, İmamoğlu’na siyasi yasak gelir mi?
Ne düşünürsünüz bu durumda? Yargı’nın çok bağımsız hareket ettiği gibi bir inanca mı ulaşırsınız yoksa içinizde “siyasi operasyon” duygusu mu uyanır?
Yazının başına dönersek, ekonomi çevreleri dahil herkes biliyor ki, dışardan ekonomiye bakanlar aynı zamanda hukuk sistemine ve uygulamalara da bakıyorlar. Ekonomiye “dış bakış” hatırına Mehmet Şimşek’ getirildi, bir de hukukta rasyonelleşmeyi sağlayacak Şimşek misyonunda birisine ihtiyaç var. Bu yaklaşımı çok yürekten savunmadığımı tahmin edebilirsiniz ama ne yapalım ki böyle işliyor bu memlekette süreçler… Başka nasıl sonar erer bu memlekette mazlûmiyetler?
Burada bir olaya daha bakılabilir:
Almanya Cumhurbaşkanı Steinmeier, “sürgün” temalı bir etkinlikte yaptığı konuşmada, Almanya’nın siyasi zulme uğrayanlara karşı sorumluluğuna değinerek hapse atılan gazeteci ve aydınlar arasında Ahmet Altan ve Osman Kavala’yı da anmış.
Alman Cumhurbaşkanı’nın “Türkiye’deki iki siyasi tutuklu”yu anması kimilerine garip gelebilir. Ama “insan hakları” duyarlılığı böyle bir şeydir. Türkiye nasıl milyonlarca mülteciyi aldığı için dünya önünde bir insanlık iddiasında bulunuyorsa, Almanya Cumhurbaşkanı da, siyasi mültecilere sığınak olmayı onurlu bir misyon olarak niteliyor.
“Ahmet Altan ve Kavala yargılandı ve mahkum oldu” gibi yaklaşımlar, Yargı’nın siyasallaşma iddiaları karşısında pek itibar görmüyor dünyada…
MERKEZ BANKASI HERKESE SÜRPRİZ YAPTI
Ekonomi dünyası 100, 150 en fazla 250 baz puan artırılır faizler diye bekliyordu. MB 750 baz puan birden artırdı ve politika faizini 25’e çıkardı. Tabii ki sürpriz. Farklı bir MB ile karşı karşıyayız. Çılgın enflasyon psikolojisi karşısında cephe savaşı gibi bir tavır. Bunun “faiz yükseltmeyle” verilmesi ise, geçmiş süreçlere yönelik derin bir itirazın ve eleştirinin yansıması… Bakalım siyasetin tavrı ne olacak?