Şehitler şehit aileleri ne diyor bu işe?
Bu işler böyle mi olur, bilmiyorum ki…
Bir gün şöyle söylersiniz, sonra unutursunuz. Sizinle birlikte herkes de unutur mu?
Hadi gidenler artık konuşamaz, hesap soramaz, peki gidenlerin arkasından yüreğine taş basanlar da unutur mu?
Şu 15 Temmuz hadisesi. Orada can verenler. 250 şehit…
Ne derdi mesela şahit olanlar, şu Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile can - ciğer kuzu sarması görüntülerine? Şu turkuvaz veya kırmızı halı üzerinde gidip gelmelere, kucaklaşmalara, hiçbir şey olmamış gibi davranmalara?
Ya da ne diyor şehitleri biraz gururla biraz göz yaşı ile yüreklerine gömenler?
15 Temmuz’un arkasında Amerika ile birlikte BAE’nin bulunduğunu hem Cumhurbaşkanı Erdoğan hem İçişleri Bakanı Soylu söylemişti. Gümbür gümbür ses tonlarıyla hem de…
Kim itiraz edebilirdi ki bu iddialara?
Önce soralım: Doğru mu idi bu iddialar? Bilgiye mi dayanıyordu? Yoksa o gün “darbeye dış kaynak bulma” hesabının uzantısı mıydı?
Bu soruyu sormak en azından bizler, bu ülkenin insanları olarak bizler için hak değil mi?
Bizler, devleti yönetenler bir şey söylediğinde ona inanmak durumunda değil miyiz?
Şayet doğru idiyse, bu işin hem Amerika ile hem Birleşik Arap Emirlikleri ile bir hesabının görülmesi gerekmez miydi?
Sizin ülkenizde darbe yaptırıyorlardı. Meclisiniz bombalanıyordu. 250 insan hayatını kaybediyordu. Darbe başarılı olsaydı ülke başka bir ülke haline gelirdi.
Böyle olmaz mıydı? İş böylesine ciddi değil miydi?
Peki BAE ile ilişkiler ısıtılırken bu mesele masaya yatırıldı mı? BAE’de, darbe işini kimin kotardığı araştırıldı mı? Cumhurbaşkanı sordu mu mesela BAE Kralına? İçişleri Bakanı sordu mu mesela meslekdaşına, istihbarat kurumları arasında bir bilgi alışverişi oldu mu? Para ile beslenme söz konusu ise kim beslendi?
Şimdi birileri “Niye kaşıyorsun kardeşim bütün bunları, işler düzeldi işte, Reisimiz en iyisini yapar” diyecek biliyorum.
Acaba şehitler de öyle mi söylerdi?
Acaba şehit yakınlarının da içinden öyle duygular mı geçiyor?
Hiç kimse sormuyor mu?
250 şehit önemli değil midir böyle, ülkeler arasında ilişkiler düzelirken?
Mavi Marmara şehitleri işini nasıl hallettik?
Dün dündü bugün bugün…
Ne kadar vurmuştuk Demirel’e, siyasette ilkesizliği haykıran bu sözleri söylediğinde. Geldi o sözler şimdi bizimkilerin siyasetinin merkezine oturdu.
“Kardeşim 250 şehidin hesabının sorulacağı zaman mı?”
Paraya sıkışmışız, ekonomi dönmüyor, her bir dolar can simidi gibi, gelsin de nereden gelirse gelsin, öyle armudun sapı, üzümün çöpü demeyeceksin.
Hele bir de orada Sedat Peker diye biri var. Aportta bekliyor. Ya seçim öncesi zehir zemberek şeyler söylerse…
Sedat Peker’i susturmak için bile ilişki kursak BAE ile yine önemli.
-Ama 250 şehit yahu! Şehit deyince akan sular durur bizde yahu! 15 Temmuz 2016’dan beri ülkede yaşanan tüm olağanüstülükler 250 şehidin hatırasına dayanarak yürümüyor mu? Yani niye unutacağız
BAE ile ilişkiler söz konusu olduğunda 250 şehidi?
Yoksa doğru değil miydi darbe girişiminin arkasında BAE’nin bulunduğu iddiası?
Yani tüm o iddialar, halkı “dış güçler” öfkesi istikametinde “motive etmek” için miydi?
Ne dendi acaba şimdi BAE ile görüşülürken?
-Canım o gün söyledik işte, olur bunlar siyasette. Halkın size yönelik öfkesini çabuk unuttururuz merak etmeyin. Halk bizi dinler ve inanır!
Ne dersiniz, Sedat Peker’i verecek mi Birleşik Arap Emirlikleri? İlişkiler öylesine ısındı mı?
Sedat Peker’in paketlenip iadesi, önce İçişleri Bakanı Soylu’nun sonra da iktidarın işine yarar mı? Sedat Peker susturulmuş mu olur paketlenip iade edilince? Yoksa, o iş orada bitmez mi? Ayağına mı dolanır birilerinin? Peker’in tüm iddialarını unutur mu insanlarımız? Yoksa Peker aklı, bizimkilerin hesabını bozacak hamleleri planlamış mıdır? Nasıl bir cezaevi ortamı planlanıyordur Peker için? Peker’i almak, 250 şehidin hesabını sormaktan daha önemli bir iş midir?
Gene geldik 250 şehide… Onlar orada çok çok sıcak bir ukde halinde duruyorlar.
Ey dostlar, bizim cenahtaki dostlar, ne dersiniz, her olaya iktidardaki arkadaşlarımızın penceresinden bakmaktan başka çaremiz yok mu? Hep birlikte 250 şehidin üzerine soğuk su içmekten başka çaremiz kalmadı mı?
Bazen hakikat arayışından vaz geçmek gerekebilir. Yeter ki bizim iktidarımız yaşasın, öyle mi?