Şehir rantı ve kirlenme
31 Mart ve ardından 23 Haziran yerel seçimlerinde İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya, Adana gibi büyük şehirlerde kazandığı başkanlıklarla CHP’nin hem hizmet hem de rant sınavı başladı.
İşte yerelde iktidardı, hem şehre ne vereceğine bakılacaktı hem de şehrin rantını nasıl yöneteceğine, elini kirletip kirletmeyeceğine… Merkezi iktidara yerelden gidileceği gibi bir tecrübe vardı Türkiye’de, aynı şekilde şehir rantının yönetenleri kirletme potansiyeli vardı. Üstelik CHP, İSKİ skandalı gibi bir bagajı da taşımaktaydı.
Ankara’da yaşanan, üstelik her tarafı CHP’li olan olay, çok erken gelmiş bir travmadır. Böyle durumlarda karşı cenahın top atışları kaçınılmazdır. Hele seçimlerde sembol şehirlerin dramatik bir biçimde CHP’ye kaptırılmasının burukluğunu yaşayanlar için hadise, üzerinde çok çok konuşulacak bir zemin durumundadır.
Ancak “Şehir rantı” boyutu ile de herkesin her zamanki meselesidir. O alan derin bir günah alanıdır. “Karşılığında okul yaptırma” meselesi, müştereken işlenen günahları kapatmak için geliştirilmiş en masum formüldür. Masum olmayan alanlarda ise partilerin birbirinden daha masum olmadıkları paylaşımlar vardır.
***
CHP’nin büyük şehir iktidarı Mart’tan yola çıkılırsa 9, Haziran’dan yola çıkılırsa 6 aylık bir konudur. Ondan önce uzun zamanlar İstanbul’u, Ankara’yı Ak Parti kadroları yönetmiştir.
Hani Zeytinburnu’nda bir 16-9 kulesi vardı. İstanbul’un silüetini bozduğu gerekçesiyle gündeme gelmişti. İnşaatı yapan Ak Partili idi, belediye, ilçesi - ili ile Ak Parti’deydi. Üst katlar yıkılmalıydı ama yıkım halinde belediyenin şirkete tazminat ödemesi gerekiyordu, tazminat göze alınamadı ve kulenin silüeti bozmaya devam etmesi tercih edildi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir sözü var hani: “İstanbul’a ihanet ettik.” Eşi bulunmaz bir özeleştiri. Aslında bu, üç kelimelik bir söz olmakla kalmayıp, irdelenebilseydi, belki de İstanbul’la başlayıp, bütün şehirlerin derdine çare bulunabilirdi. Bu söz müthiş bir sözdür. Tayyip Bey, kendisini de işin içine kattığı öyle bir sözü gelişigüzel söylemiş olamaz. İçini doldurduğu müthiş tespitler olmalıdır. Diyorum ki, işte onlar sayılıp dökülse, rapor haline getirilseydi, ortaya “İstanbul nerden nereye?” gibi bir döküm çıksaydı, herkesin elinde bir İstanbul dosyası olurdu.
İstanbul’da silüet mi kaldı! Silüetle uğraşmak naif bir duyarlılık olarak görülüyor artık. Bunca kule, bunca imar ve emsal değişikliği ile okullar mı yapıldı birilerinin kasası mı dolduruldu?
Hani Bülent Arınç’ın müthiş bir sözü vardı: “Ankara parsel parsel satıldı” gibisinden. Melih Gökçek ile tartıştığı bir ortamda söylemişti. Bu söz doğru muydu yanlış mıydı, araştırılması gerekmiyor muydu? Kol kırılır yen içinde kalır. Belki de Arınç’ın sözünün bir uzantısı bugün Sinan Aygün ve ortaklarının bağlantısı ile ortaya çıkıyor. Halbuki Arınç Ak Parti’nin tepe isimlerinden biri, Gökçek Ankara’nın kaç dönemlik başkanı, neden parsel parsel satış iddiası masaya yatırılıp sorumlular ortaya çıkarılmaz?
Bir ara Ali Babacan’ın hazırladığı “kent rantı” düzenlemesi vardı. Kent rantını belediye yönetimi ile iş birliğini başaran kişiler mi alacak, yoksa kamu mu? Babacan, rantın kamuya intikalini gerçekleştiren bir çözüm arayışındaydı.
Rant bir savaş alanı. Kimi batıyor kimi ihya oluyor. Aradan bir okul inşası çıkarsa herkesin içi rahat ediyor. Ama rantın büyüğü başka paylaşım alanlarında iç ediliyor. Birkaçı patlıyor, gündem oluyor, sonra yine aynı.
En taze mevzu, Kanal’ın çevresinden Katar Emiri’nin annesinin 44 dönüm arsa alması da, bir erken bilgilenmenin ürettiği rantla ilgilidir. Erken bilgilenme başka kime rant alanı açmıştır, onu da herhalde ilerde göreceğiz.
Cumhurbaşkanı’nın sözüne yeniden dönersek, kimse şehirlere ihanet etmemeli. O sözün söylenmesini önemsiyorum. Yeter ki herkes için bir özeleştiri çığırı açsın. İstanbul’a yapılan yanlışlıklar madde madde sıralansın ve bundan böyle kimse bunu yapmasın, densin. Bu her şehir için yapılsın. Herkes nasıl bir şehir teslim alıyor, onu bırakırken nasıl bırakıyor, bunun hesabını versin.