N’olacak şimdi?
Önce Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın NTV’deki mülakatında söyledi: “Cumhurbaşkanı adına konuşmuyorlar.”
Bülent Arınç ve Cemil Çiçek. Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyesi iki isim Yargı reformu üzerine konuşmuşlardı, herkesin kafasında “Acaba Cumhurbaşkanı da böyle mi düşünüyor?” soruları oluşmuştu. Ne de olsa “Yargı reformu” Cumhurbaşkanı’nın seslendirdiği “Ekonomi, Demokrasi, Hukuk” üçlemesi içindeydi. İşte Kalın bunu düzeltti.
Cemil Çiçek ilk bana söylemişti. Ve ben onun Cumhurbaşkanı adına konuşmadığını biliyordum. Zaten sözleri de herkesin reform heyecanına girdiği günlerde o heyecanı söndürecek nitelik taşımaktaydı. “Reform kelimesi çok aşındı, kimse bir şey beklemesin.” Hatta ben Cemil Bey’in “Heyecanı söndürüyor” diye eleştirileceği düşüncesine kapılmıştım.
Yalnız Bülent Arınç’ın “Ben, Cumhurbaşkanı ve Adalet Bakanı adaletten yanayız. Biz adil yargılama istiyoruz.” sözleri dikkat çekiciydi. Bana “Gerçekten Cumhurbaşkanı da böyle mi düşünüyordur?” diye sorulduğunda “Hüsnü tefe’ül, diye cevaplamıştım, öyle olmasını temenni ediyor ya da ona yönlendirmeyi arzu ediyor” demiştim.
İşte olan oldu, önce İbrahim Kalın şerh koydu, ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan söyleyeceğini söyledi.
“Son günlerde bizimle asla ilgisi olmayan kimi bireysel açıklamalar ile reform gündemimize yaptığımız vurgular bahane edilerek yeni bir fitne ateşi yakılmaya çalışıldığını görüyoruz. Geçmişte birlikte çalışmış olsak bile hiç kimsenin şahsi açıklamaları hükümetimizle, partimizle ilişkili hale getirilemez. Bizim nerede durduğumuz bellidir, istikametimizde değişiklik yoktur. Teröre bulaşmış, terörle el ele kol kola yürüyenler bizim temasta olduğumuz kişiler olamaz. Şu anda yargının tasarrufu altında olanlar, yüzlerce, binlerce insanımızın, Yasin Börülerin ölümüne neden olanlar hiçbir zaman Tayyip Erdoğan tarafından, dava arkadaşları tarafından asla ve asla savunulmaz.”
“Fitne ateşi” neydi? Arınç’ın “Adalet reformu” çerçevesinde işi Kavala ve Demirtaş gibi isimlerle somutlaştırması mıydı? Ya da Cumhurbaşkanı’nın çıkışını, “Reform da işte buraya kadar” gibi mi okumalıydık?
İbrahim Kalın’ın sözlerinde dikkat çekici bir husus vardı. Kalın Arınç’ın değerlendirmelerinden söz ederken “Diyelim ki Demirtaş meselesini Sayın Arınç bu şekilde konuştuğunda belki kendisi tamamen hukuki açıdan bir mülahazada bulunuyor” diyor, sonra “ama, şerhini düşerek, bunu yaşanan siyasi olaylardan bağımsız ele almak mümkün değil” notunu ilave ediyordu. Sonra da tıpkı Cumhurbaşkanı gibi Kobani, çukur eylemleri ve Yasin Börü’yü sayıyordu.
Gerek Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, gerekse orada konuşulanı kamuoyuna taşıdığını farz edebileceğimiz sözcü Kalın’ın sözlerinden yargı reformu konusunda bir belirsizliğin yaşandığı sonucuna varmak mümkün. Soyut olarak reformdan bahsedilsin ama somut olaylara gelince şerhler düşülsün.
“Siyasi olaylar” şerhi mesela.
Oysa “Siyasi olaylar” da yargıya geldiğinde yine yargı tarafsız işleyecek, bağımsız işleyecek. Mevcut yasalara göre işleyecek. Yine hukukun evrensel ilkeleri çerçevesinde işleyecek. Yeni yasa üretmeyeceksiniz. Masumiyet karinesini ihlal etmeyeceksiniz. Tutukluluğu cezalandırmaya dönüştürmeyeceksiniz vs…
Halk mahkemesi kurmayacaksınız. Medya mahkemesi kurmayacaksınız. Siyaset mahkemesi kurmayacaksınız. Yargısız infaz yapmayacaksınız.
Bütün bunlar ne demek?
Yargılanmakta olan ve cezaevinde bulunan kişiyi – kişileri, sistemin en tepesinden mahkûm etmeyeceksiniz.
“Siyasi olay” notunu düşerek, kanunlarda yazılı olandan öte bir ceza beklentisi içine girmeyeceksiniz. On yıl verildi, oysa ömür boyu hapis verilmeliydi, o bile yetmez ağırlaştırılmış müebbet verilmeliydi, hatta o da yetmez, idam cezasını geri getirip ölüm cezasına çarptırılmalıydı! O da yetmez öldürdükten sonra cesedi cezalandırılmalıydı vs… Gerekçe: Halk böyle istiyor, medya böyle istiyor, iktidardaki siyasetçi böyle istiyor!
Bu mudur?
Hukuk reformu böyle mi olacak? Tam da böyle bir anlayışı ortadan kaldıracak bir reform değil miydi hukuk reformu?
Öngörülebilir olmayı istemiyor muyduk?
Sayın Cumhurbaşkanı’nın çıkışı tam da “öngörülebilir” bir hukuk reformunu mu sergilemiş oluyor?
Reform sözcükleri dünyaya verilmiş bir mesajdı, bu açık. Yeni Amerikan yönetimine, AB’ye… Bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ağzından. Çünkü herkes O’nun sözünün belirleyici olduğunu bilmekteydi. Peki nasıl okunacak şimdi son şerhler?
-İçselleştirilmemiş reform hamlesi.
-Cumhur İttifakı ortağına çarpmış bir girişim.
-Ümitsiz vaka.
Bütün bunlar, İttifak ortağının bir suç örgütü lideri ile “Dava arkadaşılığı”nı ilan ettiği zeminde yaşandığı ve henüz Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın o konuda bir değerlendirme yapmadığı dikkate alındığında daha anlamlı hale geliyor.
Ne denmişti?
-Reform çok aşındı. Kimse bir şey beklemesin.
Şimdi çok çok çok daha aşındı. Ben şu anda asıl Adalet Bakanı ne düşünüyor onu merak ediyorum. Keşke Arınç’ın dediği gibi olsaydı.