Karşı tarafın konsolidasyonu
Konsolidasyonu biliyorduk, şimdi daha çok biliyoruz. Çünkü meydanlara taşındı. Bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından. Mehmet Doğan haklı olarak eleştirdi konsolidasyon kelimesinin kullanılmasını. Çünkü Batı kaynaklı bu kelime, siyaset meydanında çok çok kullanılınca eş anlamlı (müteradif) Türkçe kelimeyi sahadan kovuyordu. Hadi söyleyiverin bakalım konsolidasyonun Türkçe karşılığı nedir? Tahkim desem artık onu anlamak, kullanmak da kolay değil. Güçlendirmek mi demek lazım. Safları sıklaştırmak mı? Ama içinize bakın, konsolidasyon o kadar kullanıldı ki yerine kullandığınız kelimenin onun yerini tutmadığını var sayabiliyorsunuz.
Neyse dil konusunda böyle bir parantez açtıktan sonra asıl konuya gelelim.
Eskiden her partinin kendi seçmeninin konsolide edilmesinden söz edilirdi. Yani seçmenin partisine sıkı yapışmasından, gözünün dışarda, başka partide olmamasından…
***
Raconun yüzde elli artı bir’e taşınmasından bu yana ittifaklar kaçınılmaz hale geldi, ittifak söz konusu olunca da parti tavanlarının – tabanlarının bir partiymiş gibi hareket etmesi anlamında konsolidasyon gündeme geldi.
Bu, parti içi konsolidasyondan daha zordu, çünkü her partinin geçmişten getirdiği bir duruşu vardı, o duruş kimi zaman – çoğu zaman- iç konsolidasyon zaruretinden dolayı öteki parti ile farkları vurgulama gereği oluşturuyordu, bu da partileri birbirinden uzaklaştırıyordu. İttifak durumunda bir yandan geçmiş dosyaları unutturmak, diğer yandan da yeni birliktelik alanları oluşturmak lazımdı.
İnsanların kimi mantıkla parti seçer, kimi duygu ile. Konsolidasyon daha çok duygular üzerinde çalışma ile gerçekleşir. Hani bir tür “Aşkla bağlanma” işidir sıkı sarılmak. Aşkla bağlanma, artı, aidiyetini taşıma işidir. Bunun için dolmalısınız ki taşasınız. Dolmak için de, sizin en hassas noktalarınıza hitap edilmesi gerekir. Dolmak, bir tür doldurucuların mahareti ile ilgilidir. Miting meydanındaki konuşmalarda mantık boyutu oldukça örtülüdür. Öne hep duygu boyutu çıkar. Kürsüdeki kişi sizi içinizdeki bir yerlerden, en hassas yerlerinizden yakalamak ister.
Mahalli seçimler çoktan mahalli seçimin ötesine geçti, Cumhur İttifakı cenahı için “Beka sorunu”, Millet İttifakı cenahı için “İktidardan kurtulma sorunu” eksenine oturdu. “Bu işi yerelde bırakalım, illerin ilçelerin sorunlarını konuşalım” diyenler, genel iklimin yanında neredeyse marjinal kalmaya mahkum hale geldiler. İnsanlar adayların iş yapabilirliğine göre mi oy kullanacaklar yoksa hangi kamptan olduğuna göre mi, belli ki ikinci şık ağır basıyor.
Bu eksen kaçınılmaz olarak söylemi keskinleştiriyor. En azından siyasi sözcüler noktasında “Düşman kamplar” oluştuğundan söz edilebilir.
Bence Türkiye’nin sağlığı açısından üzerinde durulması gereken soru şu: “Düşman kamplar” olgusu büyük kitlelere ne kadar taşınıyor, ya da taşınmıyor?
Bir tarafta şöyle bir söylem var: Suçlamalar parti yönetimleri ve liderlikler seviyesinde tutuluyor, o partiyi destekleyen kitleler itham edilmiyor. Diğer taraf da aksine, suçlamaları kitleye taşıyıp, karşı tarafa yönelik öfke oluşturmayı amaçlıyor.
Amaç şu: Oylar bıçak sırtı. Bir puan, iki puan hayati önem taşıyor. Onun için bir yandan kendi kitlenizi “konsolide edeceksiniz”, diğer taraftan da karşı tarafı “çözeceksiniz” ki artıya geçebilesiniz.
Yazının başlığına koyduğum mesele tam da burada ortaya çıkıyor.
Ya söylemleriniz kendi tabanınızda ve ittifak kurduğunuz partinin tabanında bir kesimi konsolide ederken, karşı tarafı da konsolide edici bir niteliğe dönüşüyorsa…
Ve ortaya bütün çabalara rağmen mutlak çoğunluklar yerine kıl payı çoğunluklarla sağlanan kazanım çıkıyorsa…
***
Aslında böyle bir sonucun çıkması her zaman ihtimal dahilindedir. Partiler, adaylar projelerini anlatırlar, vatandaş da projelerin gerekliliği, doğruluğu, uygulanabilirliği ve uygulayıcıların kapasitesi arasında bir seçim yapar, toplum yine ikiye ayrılıp küçük puan farkları ile bir ekibi öne geçirebilir.
“Hesaplaşma” iklimine dönen seçim kampanyalarında sorun şu ki, ikiye ayrılmış toplum, keskin bir karşıtlığa sürüklenmiş olur. Kendi kampınızı oluştururken karşı kampı da oluşturmuş olursunuz. İstediğiniz bu olmasa bile, yöneteceğiniz toplum bu olur. Toplumun yarısını kazanır yarısını kaybedersiniz. Bence Türkiye’ye sakin dil kazandırır. Türkiye önceliğimiz ise…
Son olarak kaydetmek isterim ki En’am suresi 108’inci ayetin şu kısmı iletişim dili konusunda herkese çok açık uyarılarda bulunmaktadır:
“Onların Allah’tan başka yalvardıkları tanrılarına hakaret etmeyin ki, onlar da cahillik ederek hadlerini aşıp Allah’a hakaret etmesinler!”