Kanal restleşme alanı olmamalı
Kanal ile ilgili ilk kanaatim şu olsun: Bu iş siyaseten alt etme alanı olmamalıdır. Şu anda o yöne doğru gitmektedir. Görünen durumda sanki Cumhurbaşkanı Erdoğan “Çılgın projeler” mecrasındaki ilerleyişi ile yerel seçimlerde İstanbul’u kaybetmiş olmanın da getirdiği duygusal tepkinin sonucu kanal yapmayı yeniden İstanbul’da belirleyici olmanın sembolü gibi görmekte, buna karşılık, seçimlerde İstanbul’u yönetme yetkisini alan Ekrem İmamoğlu da, Kanal’ı yaptırmayarak geleceğe yürüyüşünde etkili bir çıkış noktası bulacağını düşünmektedir.
Tabii ki herkesin bir gerekçesi vardır. Ve herkesin taraftarı vardır. İlginç olan şu ki, şu anda taraflar da Kanal’ın yapılmasının doğru olup olmamasından daha çok siyasi taraftarlık indirgemesine maruz kalmaktadırlar.
Oysa herkes, böyle bir kanalın ekonomik, ekolojik, demografik, diplomatik, askeri alanda pek çok gelişmeye sebep olacağının farkındadır. Hem İstanbul’u hem de doğuracağı sonuçlarla tüm Türkiye’yi ilgilendiren bir konunun, siyaseten birbirini alt etme alanı olmaktan çıkarılıp, artıların – eksilerin masaya yatırılıp konuşulduğu bir atmosferde ele alınması aklın gereğidir.
Olay çok açık ki İstanbul Boğazına ikinci, üçüncü bir köprü yapmak – yaptırmamaktan öte bir durumdur:
Montröyü ilgilendiriyor, bu yönüyle Karadeniz’e sınırı bulunan (başta Rusya) tüm ülkeleri ilgilendiriyor, bu arada Karadeniz’e savaş gemisi çıkarmayı arzulayan Amerika’yı, İngiltere’yi, başka ülkeleri ilgilendiriyor…
Trakya’nın savunmasını ilgilendiriyor.
İstanbul’un su ihtiyacını ilgilendiriyor. Marmara’nın su yapısının değişimini ilgilendiriyor. Marmara’da canlılığın geleceğini ilgilendiriyor.
Deprem sebebiyle Marmara’nın tüm kuzey bölgesinin geleceğini ilgilendiriyor.
Kanal çevresine yerleşecek olan insan kütlesiyle İstanbul’un demografik bünyesinin nasıl gelişeceğini ilgilendiriyor.
Kanal projesinin babası hiç şüphesiz Cumhurbaşkanı Erdoğan’dır. Erdoğan’ın İstanbul’a Marmaray gibi, Avrasya tüneli gibi, tartışmalı olsa da Üçüncü Köprü ve İstanbul havalimanı gibi büyük eserler kazandırdığı bir vakıadır.
Erdoğan’ın uluslararası planda Türkiye’nin etkinlik alanını genişletme yolunda gayretlerinin olduğu da bir vakıadır.
Erdoğan’ın başta ifade ettiğim “siyasi çekişme” boyutu dışında Kanal inşasına hem “Büyük eser” iddiası hem de Montrö’deki kısıtlamaları aşan uluslararası bir boyutla baktığı düşünülebilir. İlerde ortaya çıkacağını söylediği “Siyasi sükse” ifadesi muhtemelen bununla ilgili olmalıdır.
Ancak itiraz çevresi de hem Montrö’yü tartışmalı hale getirmenin ortaya çıkaracağı uluslararası pazarlık ortamının çok daha geriye gitme ihtimalini gündeme getireceğini ifade etmekte, hem de savunma ağırlıklı uyarılar yanında yukarda ifade ettiğim ekonomik, ekolojik, demografik risklere dikkat çekmektedir.
Aslında yapılması gereken bilek bükmekten vazgeçip bir masaya oturmaktır.
Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanıdır. Kanal için para, şayet dışardan kredi bulunmazsa, onun iradesi ile bütçeye konacaktır. 75 Milyar gibi bir harcama söz konusudur. Bu parayı, anlamsız ya da birilerine rant sağlayacak bir projeye tahsis etmesi akla uygun gelmemektedir. Türkiye için gerekçeleri olmalıdır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, kimi bilim adamlarının risk tahminlerini gözardı mı etmektedir?
İmamoğlu’na rağmen Kanal’ı yaparak “İstanbul’u kazandılar ama buranın hakimi biziz” mesajı mı vermektedir?
Bunları düşünmek gerçekten sıkıntılıdır.
Peki İmamoğlu “Yaptırmam” derken, Cumhurbaşkanı’nın yapma gerekçelerinin tümüyle boş olduğunu mu düşünmektedir, yoksa, kolay izah edilemeyen bir konuyu kullanarak, bir sıfır öne geçmeyi mi hesaplamaktadır?
Masaya oturmak, dedim.
Şu anda bir halk oylamasında kanal için “Evet – Hayır”lardan hangisinin öne geçeceği bilinmemektedir. Ciddi bir itiraz topluluğunun olduğu görülüyor.
İstanbul Büyük şehir Belediyesi çalıştay yapıyor. Yapsın. Ama bana göre masayı asıl sayın Cumhurbaşkanı kurmalı ve İBB’nin görüşlerine başvurduğu ve itirazlarını seslendiren tüm bilim adamlarını davet edip kanaatlerini almalıdır. Diplomatlar var, emekli genelkurmay başkanları var, Marmara’nın altını izleyen deprem uzmanları var, iklim araştırmacıları var, ekolojik gelişmeleri izleyenler var… Bunlar bir araya getirilip, toplumun içini durultan bir müzakere ortamı hazırlanmalıdır.
Siyasetten öte bir zemin oluşturulursa, bundan İstanbul kazançlı çıkar, Türkiye kazançlı çıkar, bana göre sayın Cumhurbaşkanı ve sayın İmamoğlu da kazançlı çıkar.
Haydi sağduyuya!