Kadirov mankurtluğu
Bu savaşta en absürt, en saçma, en abes rollerden birisini Kadirov’un üstlendiğini görmek de gerekmiyor mu? Daha doğrusu özellikle biz Müslümanların görmesi gerekmiyor mu? Ortada siyasi çıkar adına nasıl bir zihniyet alaborası, nasıl bir kişiliksizleşme, nasıl bir insani rol sıfırlanması olduğunu görmekten söz ediyorum.
Cengiz Aytmatov’un Gün Uzar Yüzyıl Olur romanındaki “Mankurt” hikayesini bilen, Sovyet (ya da bugünkü haliyle Rus) cenderesi altına girmiş yurtlarda, kafasına deve derisi geçirilip güneş altında bırakılan gençlerin hafızasını -yani kişiliğini- kaybettiğini, değil kardeşine, anasına ok atacak hale geldiğini bilir. Aklında can verirken Nayman Ana’nın “Adını hatırla” çığlığının oğulu uyandırıp uyandırmayacağı sorusu kalır.
Mankurt hikayesi Kırgız bozkırlarında bitmez.
Bu adam, Kadirov yani, Putin’in Çeçenistan’ın başkenti Grozni’yi “terörle mücadele ediyorum” gerekçesiyle yerle bir etmesinin ardından geldi yönetime. Çeçen şehitlerin üzerine Moskova’da üretilen “terörist” damgasını vurarak…
Öyle böyle değil Kadirov türü mankurtluk. Topluyor 10 bin kişiyi Grozni meydanına ve “Emret komutanım” diye sesleniyor oradan Putin’e. Hatta hızını alamıyor, Zelensky’yi “Başkomutandan özür dilemeye” çağırıyor, yani Putin’den.
Nedir Kadirov’u böylesine şaklabanlıklara sevk eden motivasyon? Bir kere kendi ülkesinin hafızası ile, hatırası ile, şerefli bağımsızlık mücadelesi ile savaşmaya yönelten motivasyon ne olabilir? Ne verir bir insana, ülkesinin Moskova’dan yönetilir hale gelmesi?
Bir yanda Şeyh Şamil’in hatıraları ile beslenen, uğruna kadın – erkek, genç – yaşlı insanların can verdiği Çeçen bağımsızlık mücadelesi, öbür yanda da onların şehit nâşlarının üzerine basa basa katiller ordusundan madalya alma hezeyanı… Nasıl olabilir ki bu?
“Şehitlik” mi düşlediler Ukrayna’ya giden Kadirov’un savaşçıları acaba? Kadirov’un arkasında saf tutmuşlar, namaz kılıp öyle yola çıkmışlar. Allah Allaaah.
Çanakkale’ye Hint birlikleri içinde ve İngiltere saflarında getirilen Müslüman askerler de, karşılarında ezan okuyup namaz kılan Türk birliklerine saldırı emri aldıklarında acayip bir rolün içindeydiler?
Dramatik rolleri paylaşıyoruz İslam dünyası olarak ne yazık ki. Çin de Doğu Türkistan’a boyun eğdirmek için Doğu Türkistanlılar bulur mu acaba?
Orada, içerden elemanlar bulur mu bilmem ama, taaa buralardan mankurt devşirebileceklerini gözlemleyebiliyoruz.
Benzeri şekilde Ukrayna’da yaşananlara yönelik yorumlara baktığımızda Sovyet hafızasından kurtulamayanlar bulunduğuna da kolaylıkla tanık olunabiliyor. Belli ki “derin bir hafıza” bu. Ya da kolay arınılamayacak bir “bilinç yüklemesi.” Bakıyorsunuz kerli – ferli isimler, Putin saldırganlığının gerekçelerini pazarlamaya soyunmuşlar. Anlıyorsunuz ki mankurt hasarını, hele ideolojik bir telkinle birlikte enjekte edilmişse, tamir etmek kolay değil.
-Kim ne derse desin Ukrayna olayı, Putin yönetimindeki bir Rusya’ya komşu olmanın potansiyel bir tehdidi bünyesinde barındırdığı gerçeğini herkesin gözüne sokmuştur.
-Yine kim ne derse desin, keskin sirkenin çoğunlukla küpüne zarar verdiğini, ya da kontrolsüz gücün güç olmadığını, ya da güç zehirlenmesinin bir noktada kendi kendini de zehirleyeceğini, Putin saldırganlığı, belki ilk birkaç sıçrayışta değil ama, eninde sonunda dünyaya göstermiştir. En sonunda Putin, bütün dünyanın “aklından bile geçirme” hassasiyetiyle baktığı “nükleer güç” lafını ağzına almıştır. Şimdi dünya Putin’in çok sıkışma halinde ne ölçüde çılgınlaşabileceğini tahmin etme çabasındadır.
-Bir tespit daha: Hitler, Saddam, Putin türü, bütün dünyayı kendi yumruğu ekseninde gören liderliğin kendi ülkelerine ödettiği bedel açısından da çok çarpıcı bir örnek yaşanıyor.
-Batı’nın Hitler aymazlığı, Putin aymazlığı halinde tekrar edecek mi, sorusu Putin’i sıkıştıran yaptırımlara bakınca sanki bu defa biraz farklı cevaplanacak gibi görünüyor.
-Ukrayna olayında benim altını çizmek istediğim bir husus, AFAD’ın insani yardım paketinin Ukrayna’ya ulaşmasıdır. Dünyada böyle yazılmak, tam bizim şiarımızdır. İnsanlık kazansın sonunda.
İKİNCİ ADIM
6 Parti adına kamuoyu önünde ikinci adım atıldı. Bu defa üzerinde iyi çalışılmış ve heyecanlı bir sunum programı içinde “proje” bazlı olarak. Bu adımlar, birlikte yürüyüşü besleyecek adımlar, ama aynı zamanda nispeten kolay adımlar. Herkes biliyor ki zurnanın zırt diyeceği yer, önce ortak başkan adayı, sonra 6 partinin birlikteliğinin tabanı – tavanı ile partileri tatmin edecek hangi formüle dayanacağı noktası. Bunun, toplumda oluşturacağı güven de zurnanın zırt diyeceği yerle alakalı. Toplumda oluşturacağı güven derken, farklı motivasyonlarla hareket ettiği bilinen tüm alanları kastediyorum. 6 partinin ana farklılığı, “toplumsal barışı ikame” noktasında toplandığı için, bu her şeyden önemli. Benim gözlemlediğime göre partiler adına kamuoyuna yansıyan mesajlar her zamankinden daha çok özen gerektiriyor gibi.
Dün kamuoyu ile paylaşılan metne gelince, bunun birçok sorunlu alanda geniş bir restorasyonu ihtiva ettiğini söylemek mümkün. İktidarın ilan edip de yapamadığı hukuk reformları başta olmak üzere. Sunulan metin, parlamenter sistemin eski kodlarını tekrarlayan bir yapıyı değil, onda da ciddi restorasyon getiren bir yapıyı işaretliyor. Belli ki geniş bir kadro memlekete kafa yoruyor. Bu neresinden bakılırsa bakılsın iyidir.