İsveç onayı ABD’yi değiştirecek mi?
NATO’da bunuşumuzun da, İsveç’in NATO’ya alınışının da Rusya’nın oluşturduğu tehdit ile ilgili boyutu var. Başta Amerika olmak üzere Batı dünyası, Sovyetler dağıldıktan sonra bile “Putin Rusyası”nın “tehdit” niteliğini koruduğunu ve ona karşı bir güvenlik duvarı oluşturmak gerektiğini düşünüyor. Onun için NATO, Sovyetler’e karşı olduğu dönemden daha kalabalık bir yapıya kavuştu. İsveç de Baltık dünyasında NATO’ya katılan ve Rusya’yı kuşatan son halka.
NATO’nun en kalabalık orduya sahip ikinci ülkeyiz. NATO misyonunu kabul ediyoruz ki, o bünyedeki konumumuzu sorgulamış değiliz. En son İsveç’in üyeliğine de TBMM’deki kararla onay vermiş bulunuyoruz.
Finlandiya ve İsveç’in adaylığı gündeme geldiğinde biraz direndik. Bu ülkelerde Türkiye’ye yönelik terör tehdidi konusunda bir duyarlılık yoktu. Terör örgütleri orada cirit atıyor, üstelik Kur’an yakma gibi İslam’ın mukaddeslerine yönelik eylemler yapılıyordu. “Olmaz, dedik., terör örgütlerinin faaliyeti önlensin” dedik. Önce Finlandiya bazı adımlar attı, onun üyeliğini onayladık, İsveç için epeyce direndik.
İsveç İsveç’ten ibaret değildi. Öte yanda asıl Amerika bastırıyordu. Doğrusu biz de Amerika ile problemli ilişkileri İsveç – NATO denklemi üzerinden bir noktaya getirmek istiyorduk.
Amerika ile problemli ilişkiler çoktu. Rusya’dan alınan S-400’lerle başlayan gerilim, 1 milyar dolar yatırdığımız F-35’ler projesinden çıkarılmaya, sonra F-16’ların modernizasyonu meselesine kilitlenmiş, daha da önemlisi PYD - YPG yapılanmasına Amerika’nın verdiği destek, ilişkilerdeki çirkinliğin üzerine tüy dikmişti…
Aslında Amerika ile müttefikliğimiz müttefiklik değildi. Bunu, Cumhurbaşkanlığı seviyesinde de, Dışişleri, Milli Savunma Bakanları seviyesinde de hemen her platformda ifade etmiştik. Kürsülerde yaptığımız değerlendirmelere göre Amerika, nerede ise Rusya’dan daha tehlikeli idi. Halk nezdinde de Amerika, Türkiye için en tehlikeli ülkeler arasında idi. (Kadir Has Üniversitesi araştırmasına göre ABD “Türkiye’ye tehdit” açısından yüzde 70 ile başı çekiyor, ikinci sırada İsrail var.)
İsveç’in NATO adaylığı söz konusu olduğunda “Terör örgütlerinin faaliyetlerini önleme” şartını öne sürüyorduk ama, halen NATO bünyesinde “müttefikimiz” olarak bulunan ülkelerin beslediği tehdit konusunda bir şey yapamıyorduk.
Ben İsveç tartışmaları sürerken, “İsveç şu anda her türlü sözü verse ama yarın NATO’ya girdiğinde terör örgütlerine destek vermeye başlasa bunun için devreye sokacağımız tedbir ne olabilir?” diye sordum.
Bu sorunun arkasında “Her türlü itirazımıza rağmen YPG - PYD’ye destek vermeye devam eden Amerika’ya karşı ne yapabiliyoruz?” sorusu vardı.
Aslında “Türkiye’nin güvenliği Amerika için, Avrupa’daki NATO üyesi ülkeler için ne kadar önemli?” sorusunun cevabı net değildi.
Rusya, evet Türkiye’nin yanı başında büyük bir güçtü. Türkiye’ye yönelik kötü hesaplarının bulunduğu biliniyordu. Rusya’dan emin olunamazdı. Rusya’ya karşı savunma ittifakları boş bir korkunun – endişenin eseri değildi.
Ama Batı dünyası ile girişilen ittifaklar da güven sağlıyor muydu?
Bu soru, Türkiye’nin zihninde saklıdır.
Buna rağmen Türkiye yakın tehlike – uzak tehlike – güncel tehlike değerlendirmeleri içinde, NATO’da bulunmayı tercih etmiştir.
Ve buna rağmen rahat değildir. Amerika’dan da emin değildir, tüm Batı’dan da emin değildir.
İsveç işi, başka pazarlıkların malzemesidir. Türkiye’nin güvenliğini Rusya’yı meşgul etmesi açısından ilgilendirir şüphesiz. Ama şu anda Türkiye için güncel risk PYD – YPG yapılanması ise, onu Amerika besleyip büyütüyor.
İsveç’in NATO üyeliğini İsveç’ten çok Amerika ile konuşuyor olduğumuz herkesin malumu.
Anlaşılıyor ki Amerika, işi, İsveç’in onaylanması ile F-16 taleplerimiz arasında bir denkleme odaklaştırdı, muhtemel ki, o konuda bir gelişme olacağı ümidine ulaştık, ya da İsveç işi olmazsa daha kötü işler olacağı kaygısı edindik ve İsveç’i Meclis’ten geçirdik.
Amerika, görünen o ki, şu ana kadar PYD - YPG ile ilgili itirazlarımızı, tepkilerimizi, öfkelerimizi, müttefiklik sorgulamalarımızı duymazdan geldi.
Doğrusu ben, nerede ise Suriye problemi başladığından bu yana, Türkiye – Amerika ilişkilerinin böyle “Duymazdan gelme” modunda yürüyor olmasını anlayamıyorum. Daha doğrusu “Amerika bu coğrafyada Türkiye’yi nereye koyuyor ki, bizim güvenlik sorunu olarak gördüğümüz bir meselede tam da güvenliğimizi haleldar eden bir misyon içinde görünüyor? Ve biz, en yüksek seviyeden ‘Ortadoğu’da bizi ıskalayan hiçbir stratejik karar verilemez’ diye kükrerken neden bu konuda etkili olamıyoruz?” sorusunu cevaplandıramıyorum. Bunu soruyorum, ama bu soruya karşılık bizden, yani Ankara’dan bir cevap çıkmamasını da anlayamıyorum.
İsveç’in NATO’ya girişini onayladık. “Onlar erdi muradına” ama biz kerevete çıktık mı, belli değil. Dileyelim İsveç, Amerika gibi kötü misyonlar içine girmesin ve müttefiklik hukukuna riayet etsin.