İçişleri Bakanı ve mahrem bilgi
“Günün adamı” Kürşat Ayvatoğlu “Güç ve nüfuz elde etmek için AK Parti’de olmak istedim” diyor. Bu niyetle yola çıkmış, Ak Parti Genel Merkez’e kadar ulaşmış, belli ki lüks arabalara binecek ve kokain temin edecek kadar güç ve nüfuz da elde etmiş.
Bundan ne anlıyoruz?
Bir: Bir kişi kafasına koyduğunda bir yerlerde Ak Parti’yle ilişkiye girip genel merkeze kadar tırmanabilir.
İki: Ak Parti’nin bir tarafına tutunursanız güç ve nüfuz elde edebilirsiniz.
Aslında bu, Türkiye siyasetinde çok tabii bir durum. Merkezi veya yerel, bir şekilde iktidar sahibi olan siyasi parti, tırmanma hedefi olur, nüfuz ve güç kaynağı olarak kullanılır.
19 Yıldır devletin makam ve para olarak tüm imkanlarına hükmeden bir siyasi partinin, işsizliğin, özellikle genç işsizliğin tavan yaptığı, üniversite mezunlarının kasiyerlik bulduğunda bayram ettiği bir ortamda, bir tırmanma şeridi bulduğunu düşündüğünde bir genç için tutunma hedefi olmasından daha tabii ne olabilir?
Yukardan, çok yukardan bir filmi çekilse Türkiye siyasetinin, partilerin müthiş bir güç ve nüfuz mücadelesi alanı olduğu, insancıkların bir üste çıkmak için gerektiğinde babasının üstüne basarak ilerlediği görülecektir. Belki de en azından şu: Yola başka niyetlerle çıkılmış olsa bile güç ve nüfuzun başını döndürmediği insan sayısının çok fazla olmadığı görülecektir.
Kürşat Ayvatoğlu’nun başı erken dönmüştür sadece. Sabretse, güç ve nüfuz kazanma yollarında epeyce başarı gösterdiğine göre, daha yukarılara, daha çok nüfuza, daha çok güce ulaşabilirdi herhalde. Partiden devlete neden atlamadı, kokain başını erken mi döndürdü ne oldu da genel merkezde bitti macerası, araştırılmaya değer.
Tabii şu anda, partide, devlette böyle güç ve nüfuz arayışı ile yola çıkmış ve belli hedeflere ulaşmış ne kadar insan var, o da merak etmeye değer.
Ak Parti tecrübesinde böyle en büyük tırmanma hamlesinin FETÖ tarafından gerçekleştirildiği ve akıbetin ülkeye ve örgütün etkilediği on binlerce insana tarihi bir bedel ödettiği söylenebilir. Şu anda kimlerin nerelere tırmandığına bakılırsa Ayvatoğlununki çok masum bile kalabilir.
Olayın Kürşat Ayvatoğlu ile ilgili kısmı nispeten Türkiye siyasetinin normali gibi görülebilir, yadırganmaz.
Olayla bağlantılı bir gelişme daha olmuştur ki, bana kalırsa orası daha problemlidir. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun Sözcü’den İsmail Saymaz’a söylediklerinden bahsediyorum.
Bakan, Ayvatoğlu’nun kendisi ile çekilmiş fotoğrafını, Genel Merkez’deki görevini, kokain ve lüks hayatını izah sadedinde konuşurken bazı cümleler kullanıyor.
Şunu hemen ifade edeyim: Bakan’la herkes fotoğraf çektirebilir ve bakan böyle durumlarda GBT sorma imkanına sahip değildir. O sebeple o fotoğraf, Bakan’ı töhmet altında bırakmaz. Bakan -Gereken yapılıyor- diyor ki, o da işin rutini olarak doğrudur.
Ama Bakan’ın “Anladığım kadarıyla bu mesele siyasallaştırılmak isteniyor. ‘Buradan siyasal sonuç elde edebilir miyim?’ deniliyor” diye başlayan bazı cümleleri var ki, onlar gerçekten sorunlu. Bakan “Özellikle bazı milletvekilleri yapıyor. Onlara acıyorum. Ben kamuoyunda çok şey bilen bir adamım” diyor. Devam ediyor: “Ama başka bir şey daha ifade edeyim. O tweet atanları görüyorum. Bazı milletvekillerini görüyorum. Meseleyi bu noktaya taşımak son derece ayıp.”
Devam ediyor sayın Bakan:
“Görevim icabıyla birçok mahrem bilgiye sahibim, doğru mu? Bu meseleyi milletvekili olup da paylaşanlarla ilgili sadece üzülüyorum. Allah muhafaza, en yakınlarında böyle bir şey çıkarsa ne diyeceğiz? O kişiyi mi sorgulayacağız?”
Kritik ifade pek tabii ki “mahrem bilgi.” İçişleri Bakanısınız ve evet size pek çok mahrem bilgi ulaşır. Emniyet İstihbarat size bağlı bir kere. Bakan’ın ifadeleri bu imkanı siyaset açısından stratejik mahiyette gördüğünü ortaya koyuyor. Bunu ifade etmekten çekinmiyor.
Zaman zaman sayın Bakan’ı, kimi gazetecilerle girdiği tartışmalarda hakarete varan ifadeleri sebebiyle eleştirdim. İnsanların güvenliğinden sorumlu bir bakanın böyle konuşamayacağını yazdım. Kendisine insanların nasıl güveneceğini sorguladım.
Şimdi bu “mahrem bilgiye sahibim” ifadesi de içinde muhtemel bir tehdidi barındırıyor. Bakan bunu asla kullanmamalı demekle yetinmeyeceğim, aklından bile geçirmemeli.
Şimdi kim nasıl bakacak sayın Bakan’ın sözlerine? Bizzat aynı hükümet, aynı yönetim içinde bulunanlar nasıl bakacak? Hangi “Mahrem bilgi” nerede nasıl kullanılabilir, gibi bir kuşku insanların içinde yuvalanmayacak mı? Nasıl bir vahametten söz ettiğimi sanırım herkes gayet iyi anlıyordur.