İç sancı Güvenlik sorunu
Diyelim dışarda “yalnızlaşma” sorunu yaşıyorsunuz ve tamamen haklısınız. Olmaz ya, olmamalı ya, dostları artırmanın bir yolu bulunmalı ya, hiçbir ülke, dostsuz güvenliğini garantide görmez ya, ama her hamlede haklıydınız ve diyelim ki etrafınız düşmanla çevrili hale geldi…
Diyorum ki hiç olmazsa “iç insicam”ınız olmalı. Çünkü o da bir güvenlik konusu. İçerde sağlam olursanız, dışarda oluşacak tüm güvenlik problemlerini göğüsleme imkanınız olur. Ama içerde sancılı iseniz, içerisi, dış sorunları sizin gibi görmemeye başlıyorsa, içerde insanlar, bedenlerinde dışarda oluşan güvenlik sorunlarından çok daha etkili yaralar olduğunu düşünüyorlarsa, işiniz zor demektir.
Bugün “iç insicam” konusunu tahlil edeceğim onun için.
Belki şöyle düşünülebilir: İçerde ne olursa olsun bizim insanımız, dışarda güvenlik sorunu ortaya çıktığı takdirde her şeyi bir kenara bırakır ve ülke güvenliğini önceler.
Bunun göstergesi olarak diyelim ki TBMM’de partiler ortak bildiri yayınlar ve dış tehdide karşı ortak tavır koyarlar. Son ABD yaptırım kararından sonra da “dört parti” böyle bir ortak bildiri yayınladılar.
Aslında bu “dört parti” konusu bile sözünü ettiğimiz “iç insicam” meselesi ile bağlantılı. Herkes biliyor ki Meclis’te dört parti yok ve Meclis’in üçüncü büyük partisi bu tür ortak bildirilere imza atmıyor. Zaten Meclis’teki bir başka parti o partinin kapatılması kampanyasını yürütüyor, o parti iktidar cenahı tarafından el birliği ile şeytanlaştırılıyor.
Yüzde 10’larda oy alan bir parti bu, 20 milyona yakın halk kitlesini temsil ediyor. O parti etrafında ülkenin “Kürt sorunu” diye kitaplara geçen bir sorunu odaklaşıyor. Herkes parti kapatılsa bile o sorunun bitmeyeceğini adı gibi biliyor.
Orada adı – sanı belli bir sorun var.
Ama “iç insicam” denince, sorunun o sorunla sınırlı olmadığını da ifade etmemiz lazım.
Ülkenin iktidar bloku, açık bir kamplaştırma siyaseti uyguluyor. İş, sistemin yapısı gereği iktidar olabilmeyi yüzde 50 artı 1’e kilitledi, buna ulaşabilmek için içerde kitleleri duygusal planda bilemek gerekiyor, bu da karşıda bir düşman yapı oluşturmakla mümkün, muhalefete karşı bu dil kullanılıyor. Muhalefet de ancak karşıt bir blok oluşturmakla iktidar oyunu oynanabileceğini düşünerek karşıt bir bloklaşmaya gidiyor. Bloklaşma gerçekleştiği ve iktidar bloku, iktidar olmanın bütün imkanlarını kendi blokunu tahkim için kullanmaya yöneldiği zaman, ayrışma – bloklaşma sadece tepedeki ayrışma ile sınırlı kalmıyor, kitlelerin duygu dünyasına sirayet ediyor.
Şunu söyleyelim: Henüz siyaset diline yansıyan nefret söylemi, geniş kitleleri etkileyecek boyutta değil. Şükredelim ki değil. Ama o tehlike var. Ve maalesef siyaset özellikle HDP’den başlamak üzere bunu besliyor.
Ak Parti bu konuda duyarlıydı. Kurulu düzenin ayrıştırıcı tavrını değiştirmeye talipti. Dindarlar, Kürtler, Aleviler, gayrı müslimler…. alanlarında ortaya çıkan sorunları çözme iradesi ile yola çıktı. Hatta o noktada kurulu düzenle gerilimler yaşadı.
Gelinen noktada Ak Parti de , işte o, yüzde 50 artı 1 tıkanması ile kurulu düzenin söylemlerinden bir milim şaşmayan MHP ile birliktelik içine girdi.
“MHP iktidar olursa Türkiye bölünür” diye bir kaygı vardı, çünkü MHP dili kurulu düzenin dili idi, etnik bir zemin üzerinde oluşmuştu ve karşıtlarını üreten bir dildi. Ak Parti, taaa başından beri o çizgiden ayrışmayı tercih etmiş, bunu Türkiye’nin “iç insicam”ı için kaçınılmaz görmüştü. Şimdi MHP dili iktidar dili haline geldi.
Risk büyüdü.
Kaldı ki iktidar dili, yüzde 50 artı 1 kamplaşması ile “iç insicam”ı “iç gerilim” haline getirmiş bulunuyor.
Diyelim en tepeden yapılan sağlıkla ilgili bir açıklamaya, muhalefete yönelik öfkenin iliştirildiği bir politik zeminin, nasıl bir halk psikolojisini üretmesi beklenir?
Yani sanki iktidar, her alanda farklılaşmayı, kamplaşmayı önceleyen bir dili kaçınılmaz görüyor. Yeter ki yüzde 50 artı 1 tahkimatı yerli yerinde dursun. Bu durumda insanlar da asgari ücrette ayrışıyor, aşıda ayrışıyor, yargıda ayrışıyor, yolsuzlukta ayrışıyor…
İktidar (özellikle Ak Parti’ye söylüyorum) farkında mı bilmem ama, bu bodoslama gidiş derinlerde çok ciddi bir “güvenlik sorunu”na dönüşüyor.