Dünya sistemi ile hesaplaşırken...
İstanbul Boğazı’ndan kaptanlığını Trump’ın yaptığı dev bir petrol tankerinin geçtiğini düşünün. Nasıl yüreği ağzına gelirdi herkesin.
Aynen öyle, Amerika bir transatlantik ve onun seyir halinde olduğu bir dünyada, Trump kaptanlık yapıyor. Nereye toslasa korkunç bir yangın çıkaracağı muhakkak.
“Bir tweetlik strateji” diye yazmıştım en son Suriye’den çekilme çıkışını. Biraz heyecan mı duymuştuk ne!
Ben de “İsrail ordayken, İran ordayken, Araplarla türlü çeşitli kombinezonlar oluşturma çabaları ordayken Amerika Suriye’den çekilecek, eee sonra?” diye sormuştum.
Sonra ABD Dışişleri Bakanı Pompeo’nun dilinden “Türklerin Kürtleri öldürmesine mani olma misyonu” konusu geldi gündeme.
Cevap verdik: “Kürtleri öldürmek alçakca bir iftiradır, aksine onları bağrımıza basıyoruz, düşmanlığımız Kürtler adına hareket ettiğini söyleyen ama Kürtleri de katleden terör örgütlerinedir.”
Şimdi Trump konuşuyor: “Kürtler’e saldırırlarsa Türkiye’yi ekonomik olarak mahvederiz.”
Dile bakın: “Mahvederiz.”
Sanki bir sokak kabadayısı meydana çıkmış racon kesiyor.
Ne cevap verilir böyle bir dile?
Müttefiklik falan geçelim, hasım devletler arasında bile normal şartlarda bu dil kullanılmaz.
Çok açık ki bu bir savaş dili.
Bilmiyorum Amerika’da bu sözleri duyup “Yaa Başkan ne yaptın sen!” diyerek saçını başını yolan birisi çıkmış mıdır?
Ama orada en tepe noktada sözünün nereye gideceğini bilmeyen ya da bu sözler gerçekten Amerikan iradesini yansıtıyorsa, Türkiye’yi hedefe koymuş bir yapı var demektir.
***
“Türkiye’ye karşı Kürtlere kalkan olma” söylemi sadece düşmanlığın dışa vurma biçimidir.
Amerika bölgenin en kılcal damarlarına vakıftır. PKK’yı bilir, PYD-YPG’nin onun uzantısı olduğunu bilir. PKK-PYD’nin kendisine boyun eğmeyen Kürtlere ve farklı etnisitedeki bölge halklarına karşı zalimce davrandığını bilir. PKK’nın, Kuzey Irak Kürt yönetimi ile problemli olduğunu bilir. Her şeyden önce Türkiye’deki muhafazakâr Kürtlerin PKK ile hayati sorunlar yaşadığını ve bölge halkını PKK’ya karşı mevcut hükümetin koruduğunu bilir.
Bu durumda Amerika’nın doğru yerde, yani PKK-PYD’nin yanında değil de, bu yapıdan mağdur olan Kürtlerin, diğer etnik grupların ve onları himaye eden Türklerin yanında olmasını beklersiniz değil mi?
Ama oyun stratejisi başka yaklaşımlar üzerine kuruluyor; şöyle ki:
1- Amerika, Arap Baharı’nı başlangıçta destekler göründü, ama eylemlerin sonunda “İslamcı” iktidar modelleri çıkınca bundan ürktü ve Mısır’dan sonra tavrını değiştirdi, daha sonra da Mısır’daki yapının devrilmesine katkıda bulundu.
2- Başlangıçta kredi açtığı Erdoğan çizgisini de bu çerçevede görüyor ve krediyi kesmekten öte, altını oyma politikasına yöneliyor.
3- Bunun için Arapları İsrail’le elele tutuşturmak ve Türkiye karşıtı bir blok oluşturmak istiyor. Bu, Erdoğan yönetimindeki Türkiye’nin tüm İslam toplumlarıyla iyi ilişkiler kurma ve İslam dünyasından yeni bir güç oluşturma arayışına yönelik bir darbe niteliği kazanıyor.
4- Kürtler konusu, Türklerle en iyi kaynaşmış bir diğer İslam toplumu ile Türkiye’nin arasında uçurumlar inşa etme hesabı. Saldırı-koruma... Kötü rol Türklere, iyi rol Amerikalılara. 100 yıl önceki İngiliz yaklaşımı.
Bu, adım adım ilerleyen, ilmek ilmek örülen bir saldırı. Evet saldırı.
İslam dünyasında Erdoğan, halkların sempatisi ve yönetimlerin mesafeli duruşu gibi ikili bir tavra muhatap.
Amerika mesafeli tavırları karşıtlığa-düşmanlığa dönüştürmeye, halkların sempatisini de zamanla eritmeye çalışıyor. Yani sizi birincil güç kaynaklarınız alanında yalnızlaştırmaya...
Dünya sistemi ile hesaplaşma açısından merhum Erbakan Hoca’nın yaşadığı zorluklar noktasındayız.
Bunun cevabı nasıl verilir?
Bence üzerinde çok ciddi olarak çalışılması gereken ânın problemi budur.