Dramatik benzerlik
"İntihar eylemleri”nin Filistin lügatindeki adı “İstişhad eylemi” dir. “Şehit olma arzusu ile yapılan eylem” anlamına gelir.
“Bir davaya derin iman”la yapılan eylemlerdir bunlar. Sonuçta ortaya konan “can”dır. Zaten ortada geniş kitlelerin desteklediği bir mücadele vardır. Yer yer örgütlenme de söz konusudur. Ama bu mücadele uzun zamanı gerektirir, onun için sabır lazımdır. Bu arada düşmanın zulmü devam etmektedir. Zulmün katmerlendiği bir noktada kimi insanların – örgütlerin tahammül sınırı biter ve düşmana “anladığı dil”den cevap verilmesi konuşulmaya başlanır. “Anladığı dil” düşmanın canını acıtacak dildir. Tabii ki kolay karar verilmez, tabii ki fedailer kolay seçilmez, evet “can” vardır ortada. Ama başka sorular da vardır: Bu eylem “dava”ya fayda sağlayacak mıdır? Ya “masumlar” da ölecek ve dava kirlenecekse… Böyle bir eylem “düşman”a ne kadar zarar verecektir ki? Aynı davaya inananlar arasında uyaranlar olur. “Böyle bir yöntem yok bizim değer dünyamızda” diyenler olur. “Bu, düşmanın bizim davamızı dünyanın gözünde yıpratmasına yol açar” diyenler olur. “Çocuklar ölür, yaşlılar ölür, savaş dışı kalması gerekenler ölür, bunu yapmayalım” diyenler olur. “Sıcak savaşın da bir zamanı ve hukuku var” diyenler olur. Hatta eylem için seçilenlerin anne – babaları sarılır çocuklarına, “Yapma evladım, bu yol yol değil” derler. Ama “seçilen”i yönlendirenler -bazen onların kimlikleri de sorgulanır- “Sabretmenin pasifizm olduğu” kanaatindedirler. “Seçilen” de “dava için hayatını ortaya koyma”nın yüceliğine inanmıştır. Aykırı sözleri, “zayıf insanlar”ın “duraklatıcı yaklaşımları” olarak görür. “Dava bu noktaya böyle zaaflar yüzünden gelmiştir vs…”
Sonunda eylem yapılır. Bir otobüs mesela, bir kahvehane, bir süpermarket, bir sinema… kundaklanır. Meğer içerde eylem yapanın annesi, babası, kardeşleri vs varmıştır, kan revan içinde can verenlerden birileri de onlardır… Eylem kendi anne – babasını - kardeşlerini de vurmuştur.
Bu manzara yabancımız değildir. Zikrettiğimiz tartışmaların bir kısmı mesela Filistin hassasiyetimiz ve ortak değer yargılarımız sebebiyle ülkemize kadar uzanmıştır. İsrail zulmüne isyan ederiz, ama “istişhad” eylemlerinde mesela İsrailli çocukların da -ya da Filistin davasını destekleyen eylemcilerin de- ölüyor olmasının inançlarımız ve insanlığımız açısından doğru olup olmadığını da tartışırız.
Oradan Türkiye günceline gelirsek…
Şu anda ekonomideki gelişmeleri bir tür intihar eylemi olarak değerlendirmek mümkün mü?
Karar verici irade “Bir Müslüman olarak naslar neyi gerektiriyorsa, onu yapmaya devam edeceğim. Hüküm bu.” diyor.
“Derin inanç” bu.
Aslında ülkede hemen herkes faizin zararlarının farkındadır. Faizli yapının değiştirilmesi gerektiğini paylaşmayan yok gibidir. Faiz indirilsin, indirilsin, hatta sıfır olsun… Bu da toplumun isteğidir. Ama ülkede yıllar içinde -hem de sizin yönetiminiz altında- öyle bir ekonomik yapı oluşmuştur ki, bu alanda birdenbire operasyonlara başladığınızda ortalık savaş alanına dönecektir. Etrafta “yapma, etme” sesleri yükselmektedir. “Böyle olmaz, bu, ülkeyi yangın yerine çevirir” çığlıkları duyulmaktadır. Bu arada operasyonun “mağdurları”, markete girip eli yananlar, evine ekmek götürmekte zorlananlar “Eyvah yandık” diye feryat etmektedirler. Onlara “Hele biraz sabır” diye seslenilmektedir. Görevlendirilen insanların bir kısmı “laf dinlemediği” için devre dışına çekilir, bir kısmı pes edip “aflarını” isterler. Bunlar “Nas var nas” uyarılarına rağmen zoru göğüslemeye yürekleri yetmeyen “zaaf içindeki insanlar” olarak görülür. Bir kısım insanlar “mandacı” olur, bir kısmı “cibilliyeti bilinenler” safında görülür. Ekipler yenilenir, değil mi ki “Bir ekonomik kurtuluş savaşı verilmektedir, öyleyse bir takım fedakarlıklar olacak”, gerekçesi devreye girer.
Şu anda ülkemizde bir “inanç eylemi”nin sonuçları yaşanmaktadır. “Ben bir Müslüman olarak…” diye başlayan bir cümle, bu ülkede milyonların paylaşacağı bir ifadedir. Ama garip bir biçimde “faizsiz işlemler” için kurulduğu farz edilen finans kurumlarının yöneticileri bile “faizler hiç olmazsa enflasyon oranında olsun” gibi bir çağrıda bulunmakta, faize savaş açanlar bile yüksek faizli işlemler yapmaktadır. En azından insanlar tabii ki “Ben bir Müslüman olarak” ifadesine karşı çıkmayı akıllarından bile geçirmeden, “Faizle mücadelenin başka yöntemleri olmalı” demekte, karar vericileri “makul”e davet etmektedirler.
“Makul” ile çatışmanın insanlar nezdinde “Değerler”in de yıpranmasına yol açabileceği uyarıları yapılmaktadır.
Ama bazen hiçbir uyarı “tutku”ları aşamayabilir. Sonunda “Değerler” dahil her şey, herkes bedel öder. Ne yazık ki böyle olur.