DEM’e kayyım atasak...
Bir yandan yerel seçimlerde nerede duracaklarına - kimi destekleyeceklerine ilişkin tartışma, bir yandan da Kuzey Irak’tan 12 şehidin gelmesi, HDP’den DEM’e dönüşen partinin meşruiyeti ile ilgili tartışmayı yeniden alevlendirdi.
CHP ile DEM’i ilişkilendirmek, milliyetçi - ulusalcı, muhafazakâr ve bir miktar Atatürkçü seçmeni etkiliyor.
Yani seçimde işe yarayacak bir olgu o.
İlginç bir durum, DEM’in, CHP’yi desteklemenin işe yaramadığını düşünüp en azından kendi adaylarıyla seçime girmesi ise, iktidar cenahınca tercih ediliyor ve DEM’e yönelik eleştirileri, tepkileri, meşruiyet sorgulamalarını azaltıyor.
Ancak, iktidarın MHP kanadı, DEM’e karşı amansız bir meşruiyet sorgulaması yürütüyor. DEM’e verilen hazine yardımını, DEM milletvekillerine verilen maaşı sorguluyor, DEM’ın Meclis Başkan vekillerinin sıra geldikçe Meclis’i yönetmesine tepki gösteriyor. Bahçeli, ve peşinden MHP milletvekilleri DEM temsilcisini dinlememek için Meclis genel kurulunu terk ediyor. Bahçeli bununla da yetinmeyerek, HDP ile ilgili kararları sebebiyle Anayasa Mahkemesine de ver yansın ediyor.
Sol Kürt siyasi çizgisi ise, HADEP, HDP, Yeşil sol Parti ve şimdi de DEM olarak, isim değiştire değiştire yoluna devam ediyor. Bu arada Selahattin Demirtaş ve benzeri tanınmış birçok Kürt siyasetçi de cezaevinde… Cezaevi, Kürt siyasetçilerin, evlerinden çok barındıkları mekân olarak nitelenebilir.
Bu siyasi çizgi, terör örgütü PKK ile irtibatı – iltisakı sebebiyle meşruiyet sorgulamasına muhatap. Bu çizginin siyasetçileri de, bu iltisakı – irtibatı reddetmiyorlar. Olsa olsa, PKK ile devlet arasında iletişim sağlayıp, PKK’nın yürüttüğü mücadelenin ülke vasatında karşılık bulmasına aracılık yapmaya çalışıyorlar.
Çözüm sürecinde bu rolü, devlet, ya da devletin en azından Ak Parti kadrolarının (Tayyip Erdoğan’ın) etkili olduğu bölümü önemsedi, kimi adımlar attı. “Dağda değil, ovada çalışın” yaklaşımı devletin bir kısmının dili idi.
Çözüm süreci bir şekilde akim kaldı ve denklem yeniden savaş diline dönüştü. Kürtçü sol siyaset Erdoğan karşıtı oldu, yüzde 50 artı 1 zorunluğu ile Erdoğan MHP ile iş birliğine başladı, MHP dili Ak Parti’ye de hakim oldu vs, vs…
İkircikli açıklamalar olsa bile Ak Parti henüz “parti kapatma” noktasında gözükmüyor. Buna rağmen, mesela yerel yönetimler söz konusu olduğunda, daha seçilir seçilmez, belediye başkanlıklarına kayyım atamaktan da geri durmuyor. 2019 sonrası Doğu – Güneydoğu’da patır patır kayyım atamaları yapıldı.
Şimdi yeni bir yerel seçim var. Sol Kürt siyasetinin önde gelen isimlerinden Ahmet Türk, 2019’da Mardin’e belediye başkanı seçildi, yerine kayyım atandı, şimdi yeniden aday oluyor, yerine kayyım atanmasını göze alarak…
“Kayyım” olayı başlı başına Türkiye’de Kürtlerin siyaseten sorunlu bir konumda olduklarının göstergesi.
“Hâkim irade, Kürt seçmenin bir şekilde oy kullanmasından hoşlanmıyor ve onu meşru saymıyor”, mesajı veriliyor.
İşte özet:
“19 Ağustos 2019 tarihinde üç büyükşehir belediyesiyle başlayan kayyım atamaları, günümüze kadar devam etti ve İçişler Bakanlığının kararıyla 3’ü büyükşehir, 5’i il, 33’ü ilçe ve 7’si belde belediyesi olmak üzere toplam 48 HDP belediyesine kayyım atandı.” Aslında sorun “seçmen iradesi” ile ilgili.
Belediye Başkanlarının yerine kayyım atanması, hâkim irade tarafından, “Türkiye siyasetinin demokratik niteliği” adına çok sarsıcı görünmüyor olmalı.
Ama Meclis’te siyasi temsil zor konu. Kapat kapat olmuyor. Parti kurdurmamak olmuyor. Kürt seçmenin oy hakkı ortadan kaldırılamıyor. Kürt seçmenin bu partiye oy vermesi “normal şartlarda” engellenemiyor.
“Anormal şartlar” oluşturmak mümkün mü? Mümkün ama o da sürdürülebilir değil.
O zaman bir şekilde parti oluyor, seçim oluyor, “Adamlar” Meclis’e geliyor, maaş alıyor, orada Bahçeli gibi, Erdoğan gibi, Akşener, Özdağ gibi konuşuyor, üstelik oy oranları yüzde 3’ün üstünde olduğu için hazine yardımı alıyor, Anayasa Mahkemesinin parti kapatması Türkiye’nin demokratik görünümünü sakatlıyor vs…
Ne yapmalı?
Bir türlü çözemedik bu sorunu. Kayyım düzeni, Doğu – Güneydoğu’yu özel bir konumda gösteriyor.
Aslında sorun “Kürt seçmen”in iradesi sorunu. Belediye başkanını da o seçiyor, milletvekilini de…
Belediye Başkanları yerine kayyım atandı. Acaba her bir milletvekilinin yerine de kayyım atanmasını düşünen olmuş mudur?
Ya da her bir Kürt seçmenin yerine?!
Oldu olacak DEM’e kayyım atansa ve sorun kökten çözülse nasıl olur?
Pek çoğumuzun böyle düşünmeye yöneltildiğini söylemek yanlış olmaz. Aynı ülkede birilerinin, “Öteki”lerin hayatını belirleme yetkisi… O yapının adı neydi?