6’lı masa ve CHP
Bakıldığında, 6’lı masa ile ilgili en tartışmalı gündemlerin CHP cenahından gelen ve medyadaki CHP yanlısı simaların açıklamalarından oluştuğu görülüyor.
Bu da “6’lı masa CHP için ne anlam taşıyor?” sorusunun sorulmasını haklı kılıyor.
Bu sorunun içinden çıkan sorular da şunlar:
-‘6’lı masa, çok partili hayata geçildikten sonra tek başına iktidar olamayan CHP’yi iktidara taşıyacak bir manivala mı?
-Eğer böyle ise, 6’lı masanın ana unsuru olan CHP iktidardan aslan payını almalı, diğer partiler de güçleri oranında iktidar bünyesinde yer mi almalılar?
-Eğer böyle ise CHP liderinin de Cumhurbaşkanılığı için ortak aday seçilmesi kazanılmış bir hak, dolayısıyla diğer partilerin bu çizgiye gelmeleri görev gibi mi görülmeli?
Bakıldığında, şu yukarda çizdiğim siyası tablonun mevcut iktidar tarafından 6’lı masanın CHP dışındaki paydaşlarına “CHP’nin kuyruğuna takılıyorsunuz” suçlaması tarzında yöneltildiği görülecektir.
İlginç olan şu ki, CHP dışındaki 5 parti, köken ve toplum tabanı itibariyle daha çok benzeşen ve CHP’den farklı partilerdir.
İktidarda da bir birliktelik var, Ak Parti, MHP ve BBP birlikteliği. Muhafazakar – milliyetçi birliktelik olarak tanımlanacak bir yapı o. Taban geçişliliği fazla.
Muhalefetin iktidara yönelik en net eleştirisi, ülkeyi kamplaştırma noktasında odaklanıyor.
6’lı masa ise, “Farklı damarlar”ın birlikteliğinden yola çıkarak ülkede “toplumsal barış misyonu” iddiasına sahip çıkmasıdır.
İktidar, toplum nazarında 6’lı masayı “CHP ve destekçileri”ne indirgeyebilirse en önemli propaganda başarısını göstermiş olacaktır.
6’lı masanın, CHP dışındaki partiler için -şüphesiz seçim başarısı hesapları da var- en savunulabilir yanı, muhafazakar – milliyetçi eksende bile olsa kamplaşmanın toplum barışını tahrip ettiği, bunun ülkeye -ve muhafazakar değerlere- hayati zararlar verdiği, CHP ile birlikteliğin bunu tamire yönelik olduğu yaklaşımlarıdır.
Peki bu yaklaşımın CHP’de karşılığı var mıdır, yoksa bu seçim hesapları içinde çaresiz kalan partilerin kendilerine yer ararken ürettikleri güzellemelerden mi ibarettir?
Onlar bu noktada CHP’nin Kemal Kılıçdaroğlu öncülüğünde önemli adımlar attığı kanaatindedirler.
Aslında CHP’de “çizgi restorasyonu” yeni değildir. Ecevit’te vardır, Baykal’da vardır. Kılıçdaroğlu da “Helalleşme” söylemiyle bu damarı çok daha belirgin hale getirmiştir.
6’lı masanın CHP dışındaki paydaşları, bir noktada, Kılıçdaroğlu’nun “Helalleşme” hamlesini kendi tabanlarında “CHP ile ilişkileri meşrulaştırma gerekçesi” olarak görmüşlerdir.
“Helalleşme Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP dışı kitleler nezdinde kendisini kabul ettirmek için ürettiği bir maniveladır” tarzındaki bir algının, “Helalleşme”yi de, onun masum zemini üzerine kurulan ilişkileri ve birliktelikleri de zehirleyeceği açıktır. Bundan sanırım en çok Kemal Kılıçdaroğlu rahatsız olacaktır.
Farklı toplum kesimlerinin birbiriyle helalleşmesi, devletin toplumla helalleşmesi…
Buna dair çabaları hep önemsedim. Özal’ın “dört eğilim” girişimleri, Ak Parti’nin ilk yıllarda da farklı toplumsal damarlardaki kanamaları onarmaya yönelik projeleri (açılımları) hep önemsedim.
Bugün de yaralar var ve onarılması kaçınılmaz. Maalesef iktidar cenahı, “seçmen konsolidasyonu” hesabıyla yaraları bizzat kanatmaktan kaçınmıyor.
6’lı masa, tam da bu noktada hayati bir misyon kazanma imkanına kavuşuyor.
Tabii ki, bu vasfını sürdürebilirse…
Risk nerde?
Parti hesabında ya da bu sürecin en uç statüsü gibi görünen “Ortak adaylık” konusunu koltuk kapma hesabına dönüştürmekte…
Çok açık ki bu tarz hesapların tamamı, karşıt odağın hanesine artı olarak geçer. Zaten iş oraya gidiyorsa, 6’lı masada insicamı koruma imkanı kalmaz.
Yazı bu noktada CHP’ye odaklanmış oldu. Orada “En büyüğü biziz, aslan payı bizim olmalı” yaklaşımının tabii olarak ağır basabileceği, zaman zaman da bastığı görüntüsünden yola çıkıldığı için… 6’lı masanın her paydaşında kaçınılmaz olarak bir “Hesap” saklı olacak ve zaman zaman ortaya çıkacaktır.
Sınav, birliktelik için “idealize edilen misyon”daki tutarlılığın her an hatırlanmasında ya da unutulmasında odaklaşıyor.
EKSEN ARAYIŞI
Cumhurbaşkanı Erdoğan “Şanghay İşbirliği örgütü alırsa gideriz” dedi. Gönlü gerçekten orada mı? Sanmıyorum. İsteyebilir, “Bize uygun bir lig” gibi görebilir. Malum fotoğrafa bakılırsa ne de olsa, orada “Laf dinleyen liderler” var. Lafımızın dinlendiği ve itibar gördüğümüz yeri tercih etmek abes değil. Hele AB’nin uzun süredir hınzırca bir diplomasi ile “Liderler Zirvesi”ne davet etmediği ve bizim için “Siyasi topluluk” gibi yan yollar oluşturmaya çalıştığı bir zamanda. Gene de gözümüzün ucuyla Batı dünyasına baktığımız da bir vakıa. Mesela New York’ta Biden’la yemekte de olsa görüşmeyi istemez miyiz? Batı’dan vaz geçmeyi mi düşünüyoruz, yoksa ŞİÖ ile ilişkiyi Batı’yı kıskandırmak için mi geliştiriyoruz? Bence eksen tespitinde zorluk yaşıyoruz. Eksen olmak ise şimdilerde çok çok uzaklarda. “Eksen arayışı” içinde gözükmek ise Türkiye’ye yakışıyor mu? O fotoğraf kitleleri öyle büyülüyor ki, “arayış” ne anlama geliyor düşünen bile yok.