21 Nisan, Türk edebiyatının büyük isimlerinden birini, Kemal Tahir’i 46 yıl önce sonsuzluğa uğurladığımız günün yıldönümü. Kemal Tahir, edebiyata damga vurmakla kalmadı yaşadığı dönemin politik gelişmelerine de ışık tuttu. Romanlarıyla Türk aydınının tabulaştırdığı meselelere ‘başka bir açıdan da bakmayı’ öneren büyük ustanın eserleri bugün de her okunuşunda yeni bir şeyler söylüyor
ÖMER FARUK / İSTANBUL
Vefatının üstünden 46 sene geçmiş. Bunca yıl sonra bugün Kemal Tahir okumak ne ifade ediyor? Dün Kemal Tahir’i kimler okudu, bugün kimler okuyor? Ya da bugün artık Kemal Tahir okumanın lüzumu var mı?
Yeni bir Türkiye’den bahsedilen, Osmanlı’ya özlem duyulan, resmi tarihin deşildiği, “yerli ve milli” kavramlarının sıkça dillendirildiği bu dönemde muhafazakârların en çok istifade ettiği ve andığı isim (Cemil Meriç ile beraber) Kemal Tahir kuşkusuz. Çünkü o bütün ömrünce, Türkiye’nin dertlerinin dermanını halktan ayrılmış aydınlarda veya “zinde kuvvetlerde” değil, saf bir inanç ve iyi niyetle, devlet kurma-devlet yaşatma maharetini ve cevherini halen içinde taşıdığına inandığı Anadolu halkında gördü. 60 yaşında (1970) yayınlanan ‘Yol Ayrımı’ romanında bile bu iyimserliğini korudu: “Halk gelecek… Her çeşit aydınlarımızın yanına lütfen inmek istedikleri uydurma halk değil… Bizim gerçek halkımız… Bizden başka bir insan türü olmayı sürdüren halkımız… Hiç su katılmamış yerli. İşte bu halkın içinden, bizim sefil etkimizi yere çalacak yeni bir yerli insan türü çıkacaktır. Ben umutluyum, er geç çıkacaktır.”
Kemal Tahir’e göre kendisinin de içinde bulunduğu aydın sınıfa çok su katılmıştı; “hem de cıs cıvık yabancı suyu…” Ve halktan kopulmuştu. Bu özeleştiriyle birlikte Osmanlı tarihine gösterdiği sıcak alâka ve Batılılaşmaya, Kemalist devrimlere yönelik menfi tenkitler sebebiyle adeta taşa tutuldu. Oysa pekâlâ kolaya kaçabilir, on iki senelik mahpusluğun ciğerlerine hediye ettiği kanseri bir madalya gibi göğsüne takarak, “Nazım Hikmet’in kelepçe arkadaşı” sıfatıyla tahtına kurulabilirdi. Fakat o kolay şöhrete aldanmadı. Gerçeğin peşinden gitti. ‘Rahmet Yolları Kesti’, ‘Bozkırdaki Çekirdek’, ‘Yorgun Savaşçı’, ‘Devlet Ana’, ‘Kurt Kanunu’ ve ‘Yol Ayrımı’ romanlarıyla Türk aydınının tabulaştırdığı meselelere “başka bir açıdan da bakmayı” önerdi. Bu teklif, kendini solcu/sosyalist ve ilerici defterine yazanlarca kabul görmedi. Onlara göre Kemal Tahir -artık- “ileriye yönelen gelişmelere çelme atan oportünist bir dönekti.”
Peki evini ve sofrasını her fikirden insana açan Kemal Tahir gerçekten dönmüş müydü? Ayşe Şasa’nın deyimiyle, Kemal Tahir ölümüne yakın “Müslüman cenahta konuşulanların haklılığını sezmiş” olsa da bunu Cemil Meriç kadar açık bir dille hiçbir zaman ifade etmemişti. Belki etmeye vakit bulamamıştı… Kim bilir; belki Komünist mazisi, geldiği-yetiştiği Marksist gelenek, belki de hiçbir dogma tanımayan “isyankâr ve uzlaşmaz” kişiliği İslamcı çevrelerle kucaklaşmasına mâni oluyordu. Burası muamma… Fakat kesin olan şu ki: Kemal Tahir’i -dün olduğu gibi- yine muhafazakârlar daha çok okuyor, daha çok benimsiyor. Onun alternatif tarih anlatımından, Osmanlıcı görüşlerinden, tek parti yılları ve Batılılaşma eleştirilerinden etkileniyor. Bu tesiri anlamak güç değil. Kabul etmeliyiz ki, bizim Batılılaşma tarihimiz biraz da geçmişi unutmanın, reddetmenin tarihi. Kemal Tahir “Batılı olmak için” unutmak-unutturulmak istenilen geçmiş Osmanlı kültürünü, tarihini, kimliğini hatırlattı, müdafaa etti. Osmanlı üzerine araştırmaların yapıldığı, kitapların yazıldığı, dizi ve filmlerin çekildiği, geçmişin merak edilip kurcalandığı, siyasetten popüler kültüre hemen her alanda Osmanlı tarihine göndermeler yapılan bir dönemin, bugünün hazırlayıcılarındandı.
Osmanlı yığınlar için Fatih, Yavuz, Kanuni: yani Fetih, kılıç, tuğra… Mazi övünülecek zaferlerle saklı hazine. Batılılaşmak, değişmek isteyenler içinse tarih; unutulacak, utanılacak barbarlıklar toplamı. Kemal Tahir her iki anlayışın da dışında. Yahya Kemal ve Tanpınar gibi! Osmanlı Yahya Kemal’de Fuzuli, Baki; Tanpınar’da musiki. Kemal Tahir “Osmanlı’nın” anaç ve kerim çehresine hayran… ‘Devlet Ana’nın yazarı, ‘Huzur’un yazarından, ‘Mohaç Türküsü’nün şairinden daha talihli bir bakıma: kalabalıkların boyunun erişebileceği raftadır o. Milliyetçi ve İslamcı anlayışın yedi kıtaya ve üç denize hükmeden, İslamiyet’i ve adaleti yeryüzünde tesis eden Osmanlı tasavvuru ile Kemal Tahir’in “sınıfsız Osmanlı düzeni ve kerim devlet anası” birbirlerini tamamlamakta. Belli çevrelerce gördüğü alâkaya şaşmamalı.
Birkaç sene evvel, Selim İleri Kemal Tahir için, “İki binlerde eserlerinin yolu tıkandı. O büyük heyecan kalmadı…” demişti. Belki haklı… Altmışlı yıllarda ülkenin entelektüel gündemini meşgul eden o tartışmalar küllenince, buyurgan ve gür bir sesle ama tatlı tatlı, lezzetli ve sahici diyaloglarla inandırarak, sosyolojik-tarihsel tespitlerini anlatan Kemal Tahir de yavaş yavaş unutuldu. Bütünüyle maarif müfredatının insafına, mahalle kavgalarına terk edildi bugün.
Oysa Kemal Tahir’in siyasi görüşlerinin gölgesinde kalan zengin dili, incelik ve zekâ dolu mizahı ideolojik dertlerden uzak okurlar tarafından keşfedilmeyi bekliyor. Başka bir Kemal Tahir var bu romanlarda: edebiyattan, edebiyatın o çiçekli bahçesinde dolaşmaktan haz duyan, sanatı ve insanları ideolojilerden, fikirlerden, bayraklardan daha çok seven o mutlu azınlığın okuyup seveceği…
TARİHÇİLİĞİ VE SOSYOLOJİYİ SIRTLANMIŞTI
Kemal Tahir yalnızca Osmanlı geçmişine özlem duyan muhafazakârlara değil, resmi tarihle hesaplaşmak isteyenlere, II. Cumhuriyetçilere, liberallere, demokratlara da ilham ve cesaret verdi. İster istemez… Kemal Tahir’in çok ses getiren tezlerinin, başlattığı tartışmaların kendi resmi tarihini oluşturmak isteyen zümrelerin cephesi için tahkim imkânı sunduğu yadsınamaz. Sivil toplum, demokrasi, liberalizm gibi bayrakların göndere çekildiği “seksen sonrası” dönemde Kemal Tahir’le beraber İdris Küçükömer ve Cemil Meriç’ten devşirilen fikirler demeti böylece anonimleşti: yalan tarih, yanlış batılılaşma, aydın yabancılaşması, halk-aydın çatışması, bürokratik oligarşi, yerlilik ve millilik…Söylediği pek çok doğru olsa da “yerlilik” bir büyüteçti Kemal Tahir’in elinde: Kerim devlet, Osmanlı, ATÜT, aydınlar, tarih, cinsellik ve köylüler üzerine yazdıkları göz kamaştıran, kimi zaman yanıltan parlak birer yaldız. Saplantı değil ama abartı; Evliya Çelebivari abartı bir hastalıktı Kemal Tahir’de. Bol tarih, bol cinsellik, bol nutuk… Kemal Tahir’in adamları bol bol nutuk atar. Kemal Tahir’in romanları okura, “bu ülke” hakkında yeni bir şeyler söyler. Tarihçiliği ve sosyolojiyi sırtlanmış bir romancıdır Kemal Tahir.