Sadece Yüzyıllık Yalnızlık’ı yazsaydı da ölümsüzleşirdi

Sadece Yüzyıllık Yalnızlık’ı yazsaydı da ölümsüzleşirdi

Edebiyat eleştirmeni Gerald Martin’in yazdığı ‘Gabriel García Márquez’e Giriş’te, Nobel ödülü sahibi Kolombiyalı yazarın yaşamı boyunca tanık olduğu olaylarla eserlerinin nasıl ortaya çıktığı ilişkilendirilerek anlatılıyor. Márquez’in edebiyatçı kimliğine yönelik “Sadece Yüzyıllık Yalnızlık’ı yazsaydı yine ölümsüzleşecekti” ifadesi vurgulanıyor.

ERKUT TEZERDİ

Eserleri sayısız dile çevrilen Kolombiyalı yazar Márquez, Nobel Edebiyat Ödülü almasının yanı sıra son 50 yılın en bilinen ve ilgiyle okunan edebiyatçısı. İngiliz edebiyat eleştirmeni Gerald Martin, ‘Gabriel García Márquez’e Giriş’ kitabında yazarın bu yönünün altını çizerek, onun Nobel sahibi yazarların en popüleri olduğunu, büyülü gerçekçilik akımının da romanları sayesinde 60’lar sonrası ünlendiğini ve değer gördüğünü söylüyor. Martin kitapta ünlenen akımla Márquez’in yapıtlarını bağdaştırarak şöyle bir değerlendirme yapıyor: “Metinleri, normalde uyuşmayan şeyleri uzlaştırmadaki başarısıyla dikkat çeker. Romanları ve öyküleri, her büyük eserde olduğu gibi, insan olmanın anlamını geniş biçimde ve derinlemesine irdelemekle kalmaz, tarihteki belli dönüm noktalarını ve siyasi olayları da ele alırlar.” Hanım Ana’nın Cenaze Töreni, Yaprak Fırtınası, Albaya Mektup Yok, Benim Hüzünlü Orospularım, Kolera Günlerinde Aşk, Kırmızı Pazartesi... Ama Márquez’in eserleri arasında çok dikkat çeken bir aile sagası var ki o da kimi edebiyat eleştirmenlerine göre Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandıran da bu romanı: Yüzyıllık Yalnızlık. Martin kitapta, romanın temelinin Márquez’in ailesine dayandığını belirterek “Kolombiya, hatta bütün Latin Amerika tarihinin sembolik bir temsilidir” diyor.

‘Gabriel García Márquez’e Giriş’ elbette ki sadece Yüzyıllık Yalnızlık’ı anlatan bir çalışma değil! Latin Amerika edebiyatı ve tarihiyle Márquez’in yaşamından kırılma noktaları, tüm eserleriyle iç içe aktarılıyor. Onun, henüz 20 yaşındayken bile ülkesinin en çok gelecek vadeden edebiyatçılarından biri olduğunun belirtildiği kitapta, Márquez’in şiir yazmaya kolejde, öykü yazmaya da hukuk eğimi alırken başladığı belirtiliyor.

Bu dönemde çalışmaları ülkenin önde gelen gazetelerinde yayımlanıyor. 1948’de ülkenin önemli siyasetçileri öldürülünce, ülkede isyan çıkıyor ve Márquez üniversite eğitimi gördüğü Bogotá’dan ayrılarak Cartagena’ya ardından Barranquilla’ya yerleşiyor. El Heraldo gazetesinde çalışmaya başlıyor. Maddi sorunlar yaşayınca annesiyle birlikte evlerini satmak için Aracataca’ya bir yolculuk gerçekleştiriyor.  Böylelikle Márquez’in yaşamının en önemli dramatik kırılma noktası gerçekleşiyor. Ev adlı romanı hiçbir zaman tamamlanmıyor. Bir de üstüne Márquez Yaprak Fırtınası’nı yazmaya koyuluyor. Martin, romanın Márquez’in hayatıyla olan büyük benzerlikleri şöyle açıklıyor: “Romanda dedesine benzeyen bir adam, yaşadığı küçük kasabanın sakinleriyle ahlak konusunda çatışacaktı. Kasabanın adı Macondo’ydu ve büyük ölçüde Aracataca’dan esinlenmişti. Kitaptaki diğer karakterlerin de Márquez ve annesine benzediği gün gibi ortadaydı. Roman Mayıs 1955’te yayımlandı.”

1966’da yazımı tamamlanan ve bir sene sonra Buenos Aires’te okuyucuyla buluşan Yüzyıllık Yalnızlık ise yayımlandığı dönem özellikle üçüncü dünya ülkelerindeki edebiyatseverin ardından tüm dünyanın ilgisini çekiyor. Márquez böylelikle geçimini yazar olarak kazanabileceğini fark ediyor. Ardından eşiyle birlikte Barcelona’ya taşınıyor. “Böyle geniş bir yelpazede bir okur kitlesine bu kadar doğrudan hitap eden fazla roman yoktur” diyen Martin “Yüzyıllık Yalnızlık dışında başka roman yazmasaydı da bu kitap sayesinde ölümsüzleşecekti. Okurlar romanın büyülü perdesinin ardından birbirinden farklı etkileri görebilirler: İncil’den Binbir Gece Masalları’na, Cervantes, Virginia Woolf, Faulkner, Hemingway gibi edebiyat tarihine damgasını vurmuş eserler ve yazarlardan etkiler taşır” sözlerini kaydediyor. Romanın başarısı, Márquez’i çok ünlü bir yazar yapıyor ve o da yeni romanını yazmaya başlıyor. 1960’ların sonundan itibaren Latin Amerika’nın sorunlarına daha da eğilen Márquez; bunun için de Başkan Babamızın Sonbaharı’nı kaleme alıyor. Kitap Latin Amerikalı bir tiranın portresini çiziyor. Ancak, 1973’te Şili’de Salvador Allende’nin sosyalist hükümeti devrildiğinde Márquez darbeciler ortadan kalkana kadar hiçbir roman yayımlamayacağına dair yemin ediyor. Siyasi gazeteciliğe geri dönüyor, ardından siyasetten diplomasiye yöneliyor.

NOBEL EDEBİYAT ÖDÜLÜ MÁRQUEZ’İ AŞKA YÖNLENDİRDİ

1982’de Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazananınca o zaman dek roman ve öykülerini iktidar, yalnızlık ve siyasi temalar üzerine kurgulayan Márquez, siyasi militanlıktan uzaklaşıyor, aşk üzerine yazmaya başlıyor. 85’te en popüler romanlarından Kolera Günlerinde Aşk yayımlanıyor. Martin’e göre bu roman Márquez’in annesi ile babasının yürek hoplatan flörtlerine dair anekdotlardan esinlenen tarihi bir eser: “Márquez bu romanıyla Nobel’in altında ezilen ya da şanından gözleri kamaşan yazarlardan biri olmayacağını göstermiş oldu” diyen Martin, Márquez’in 1999’da lenfoma olduğunu, hastalıkla mücadele ederken, kısmen ömrünün de sonuna geldiğini düşündüğünü söylüyor. Márquez siyasi aktivistlikten komple vazgeçerek, kendi anılarını kaleme aldığı ‘Anlatmak İçin Yaşamak’ı 2002’de yayımlıyor ve kitap tüm dünyada satış rekorları kırıyor. İlerleyen yıllarda röportaj vermeyi de bırakan Márquez, 2004 yılında ‘Benim Hüzünlü Orospularım’ı okuyucuyla buluşturuyor ama bu roman çok olumlu eleştiriler alsa da kimi edebiyat eleştirmenlerine göre Márquez’in ışıltısını hiç yansıtmıyor.

HAFTANIN KİTABI

17-06/03/sadfs.jpg

Dönemin toplumunu sertçe eleştirir

Fransız edebiyatında gerçekçilik akımının en önemli temsilcilerinden Stendhal Parma Manastırı romanında aristokrasisi, sarayları, tutkularıyla İtalyan ruhunun muhteşem bir portesini ortaya seriyor. 1839 yılında yayımlandığı anda başyapıt olarak kabul edilen ve günümüzde adı dünya klasikleri arasında sayılan roman, başta Balzac olmak üzere tarih boyunca önemli edebiyatçılar tarafından övüldü. İlk kez 1839 yılında iki cilt olarak basılan kitapta, romanın ana kahramanı Fabrice Del Dongo, aşka bağımlı bir soyludur ve bu özellikleri toplum kurallarıyla ters düşer. Parma Manastırı, 1700’lerin sonu, 1800’lerin de başında, karşı konulmaz tutkulara dönüşen karmaşık duygusal ilişkileri anlatan bir eser. Öteki yandan da dönemin Fransız ve İtalyan toplumlarını eleştirir. Stendhal romanın girişinde konuyla ilgili şu satırları yazar: “Öyküyü 1830’lardaki elyazmasında en küçük değişiklik yapmadan yayımlıyorum... Belki İtalyan oldukları için öyküdeki kişiler okurun pek ilgisini çekmeyecektir; o ülkedeki insanların yürekleri biz Fransızların yüreğinden epey farklıdır... Bazen kibre kapılsalar da bu, zamanla bir tutku olup çıkar, ‘inat’ adını alır. Son olarak da yoksulluk onlar için gülünç bir şey değildir. Ayrıca öyküdeki kişilerin kabalıklarını olduğu gibi anlatma cüretini gösterdiğimi de itiraf edeceğim. Her şeyden çok parayı seven, hiç de öyle nefret ve aşkla günah işlemeyen Fransız ruhunu, o yüce ahlakanı romandaki kişilere giydirmek neye yarardı ki?”

YENİ ÇIKANLAR

17-06/03/rteyr56ut7.jpg

Günümüz Türkçesiyle Dede Korkut

Beş yüzyıl önce yazı diline geçirilen Dede Korkut Hikâyeleri o çağlardan günümüze kalan yapıtların azlığı dolayısıyla büyük bir değer taşır. Cevdet Kudret tarafından hazırlanan bu kitapta okumayı ve anlamayı kolaylaştırmak amacıyla günümüzün arı dili kullanılmış, değişikliğin elden geldiğince az olmasına çalışılmış. Bu kitapta, çok sevilen o eski halk hikâyelerini bir kat daha güzelleşmiş bulacaksınız.

17-06/03/03kr2yenicikan2.jpg

Bir kitabın esrarı

Bir tesadüf sonucu, Mert’in eline eski bir kitap geçer. Kitabın ne adı ne de yazarı bellidir. Sayfalarının arasında bir de tiyatro bileti vardır. Bunun üzerine Mert kitabın ve biletin, kaybeden kişi için önemli olduğunu düşünerek sahibini aramaya karar verir. Bu sırada kitaptan sanki canlı bir varlıkmış gibi söz eden İdil’le tanışır ve birlikte kitabı incelemeye başlarlar, tuhaflıklarla karşılaşırlar. Almıla Aydın ‘Esrarengiz Kelimeler!’ ile Mert ve arkadaşlarının macera dolu yolculuğunu anlatıyor.

ÇOK SATANLAR TÜRKİYE

17-06/03/03kr02-hayvanlardan-tanrilar.jpg

Hayvanlardan Tanrılara - Sapiens

Yuval Noah Harari

Karanlıktan Sonra

Haruki Murakami

Körlük

Jose Saramago

Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu

Stefan Zweig

Huzursuzluk

Zülfü Livaneli

Kürk Mantolu Madonna

Sabahattin Ali

Dedemin Bakkalı -  Çırak

Şermin Çarkacı

* Türkiye’de çok satan kitaplar idefix, Remzi, Babil, kitapyurdu ve D&R listelerinden derlenmiştir.

AZERBAYCAN

17-06/03/03kr02-hayalet-ucak.jpg

Hayalet Uçak

Bear Grylls

Eyni Ulduzun Altinda

John Green

Min möhtəşəm günəş

Xalid Hüseyni

Çi

Akilah Azra Kohen

Terrorun Gülən Üzü

Aqil Ələsgər

Leyla

Aleksandra Kavelius

Yumurta

Sevinc Çılğın

Azerbaycan'da çok satan kitaplar alokitab, kitabevim ve alinino listelerinden derlenmiştir.

İlgili Haberler
Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN