Polisiye öykülerin ‘ata’sı şimdi tiyatro sahnesinde

Polisiye öykülerin ‘ata’sı şimdi tiyatro sahnesinde

Amerikan gotik edebiyatın öncüsü Edgar Allan Poe’nun polisiye romanları ve filmleri etkileyen ünlü öyküsü Morgue Sokağı Cinayeti, Türkiye’de ilk kez bir tiyatro oyununa uyarlandı. Edebiyat tarihinde ilk dedektiflik hikayesi olarak bilinen, sıra dışı bir cinayeti anlatan öyküyü sahneye taşıyan Atlas Tiyatrosu’nun oyuncuları ve yönetmeni KARAR’a konuştu.

KARAR RÖPORTAJ / ERKUT TEZERDİ

Edgar Allan Poe’nun 1841 yılında yayımlanan Morgue Sokağı Cinayeti hikayesi, o günden beri yazara ilham kaynağı oldu, yüzlerce romanın altyapısını belirledi. Hatta hikayenin dedektif kahramanı Dupin, Arthur Conan Doyle’un meşhur dedektifi Sherlock Holmes’dan Agatha Christie’nin Hercule Poirot’suna kadar birçok roman, öykü kişisinin tasarımını etkiledi; yazımına yöne verdi. Tarihte bilinen ilk dedektiflik öyküsü olan Morgue Sokağı Cinayeti, Paris’te gerçekleşen iki kadın cinayetinin sır perdesini aralıyor. Öyküyü sahneye taşıyan Atlas ekibinden yönetmen ve metni tiyatroya uyarlayan Sercan Özinan ile oyuncular Duhan Şahin ve Deniz Telek’le konuştuk.

Neden bir edebiyat eserini sahneye taşıdınız?

Sercan Özinan: Daha önce Kafka’nın Dönüşüm ve Yuva adlı öykülerini sahneye uyarladık. Ve yine edebiyat uyarlaması bir oyun sahnelemek istedik. Çünkü edebiyat eserlerinin bir derinliği var.

Rolünüzden bahseder misiniz? Oyuna nasıl bir katkı sağlıyor?

Duhan Şahin: Tanıklardan biri olan Maria Moreu Fransız bir kadın. Geçimini tütüncülük yaparak sağlıyor. Bu kadını diğer tanıklardan ayıran öldürülen ve cinayeti meçhul olan Madam Lespanaye’yi tanıması. Diğer tanıklar daha çok olayı çözümlemeye yakınken Maria Moreu madamın ve kızının başına gelenlere üzülüyor. Bu nedenle cinayete karşı yaklaşımı diğerlerinden daha duygusal, ağlak ve korkak.

Poe’nun bu öyküsünün diğerlerinden farkı nedir?

Deniz Telek: Bana göre, Morgue Sokağı Cinayeti adlı öyküsünde Edgar Allan Poe bir dedektif öyküsünden hareketle dönemin felsefi tartışmalarına katkıda bulunuyor. Poe’nun yaşadığı dönemi dikkate aldığımızda, Descartes ile başlayan rasyonalist felsefe geleneğinin, İngiliz empirist filozoflarca devam ettirildiği görülüyor. Bu öyküyü ilk okuduğumda David Hume’un felsefi görüşlerinin ağır bir kokusunu aldığımı söyleyebilirim. Dönemin en büyük felsefi tartışmaları görünüş ve gerçeklik sorunu odaklıdır. Poe da bunu yapar.

Poe’nun onlarca öyküsü arasından Morgue Sokağı Cinayeti’ne nasıl karar verdiniz?

S.Ö.: Edgar Allan Poe hepimizin sevdiği bir yazar. Morgue Sokağı Cinayeti de Poe’nun belki de en iyi eseri. Öncelikle sahnelenebilir olması açısından çok uygun bir metin. İkincisi, tarih boyunca bütün polisiye yazarların esinlendiği bir öykü. Ayrıca Türkiye’de bu zamana kadar yapılmadı. Bu da bizim için çok önemliydi.

Tarihe damgasını vurmuş bir metin tiyatroya uyarlandı. Bu konuda neler söylersiniz?

D.Ş.: Edgar Allan Poe büyük bir yazar. Diğer öykülerinde olduğu gibi Morgue Sokağı Cinayeti’nde de farklı bir bakış açısı ortaya koyuyor. Güzel, aslında basit ama bir o kadar da unutulan şeylerin mesajını veriyor. Gerçeğin aslında vadinin tepesinde ya da kuyunun dibinde değil de yüzeyde olduğunu mesela; basit bir gözlemle bile bunun çözülebileceğini anlatıyor. Tabii neyi gözlemlediğini bilerek... Bu tür öyküler ya da hikayeler alışılmışlıktan kurtulmak adına daha çok yapılmalı.

Hikakaye metnin tiyatroya uyarlanma aşamasında nelere dikkat edildi?

S.Ö.: Edebiyat uyarlamasında çok fazla sorunla karşılaşırsınız. Titiz davranmalısınız. Yazara da sadık kalmanız lazım. Bir replik yazarken alelade yazmıyorsunuz. Romanın, öykünün ruhuna sadık olmalı. Kurgu da yine orijinal eserin dışına çıkmamalı. Ama bunun yanında aksiyonu/çatışmayı korumak gerekiyor ki seyircinin ilgisi dağılmamalı. Okuduğunuz metin farklı, sahenelenen apayrı olabilir; böyle olursa da büyük bir sorun var demektir. Bu nedenle metni iyi analiz etmelisiniz.

Bu oyun oyunculuğunuza nasıl bir katkı sağlıyor?

D.T.: Oyunculuk bana göre başı ve sonu olmayan bir alan. Sürekli olarak bu alan üzerine araştırma yapmak gerektiğini düşünüyorum. Dünya sürekli değişiyor, insanlar ve tavırları da öyle. Bu büyük değişimin içinde değişmeden kalan şeylerin neler olduğunu ekonomi-politik açıdan okuyabilmek çok önemli. Bunları dikkate aldığımda oynadığım oyunun her defasında bana bir şeyler öğrettiğini görüyorum. Bu bağlamda nasıl ki hayattaki her dakika bize deneyim kazandırıyorsa, tiyatro sahnesinde de bu aynı şekilde yaşanır diye düşünüyorum. Böylesi önemli bir eseri sahneleme çabası bize süreç boyunca çok şey öğretti.

YÜZDE 70’İ ÖYKÜDEN 30’U BİZDEN

Peki orijinal hikayeyle arasında ne gibi farklılıklar var?

S.Ö.: Hikayede 12 şahit yer alıyor. Biz bu sayıyı oyunda dörde indirdik. Öyküde Dupin karakterinin çok uzun konuştuğu bölümler var. Mecburen kısalttık, Dupin’in katili bulmasına yönelik daha kilit cümleleri seçtik. Keza aynı durum yardımcısı için de geçerli... Sahneye taşınan metin için yüzde 70’i öykünün kendisi, yüzde 30’u ise bizim eklediklerimiz diyebilirim.

KEŞKE ŞU REPLİĞİ DE OYUNA KOYSAYDINIZ

Oyunu izleyen seyircilerin yorumu nedir?

S.Ö.: Genel olarak çok beğeniyorlar. Türkiye’de edebiyat uyarlamalarını ilgiyle izleyen güzel bir kitle var. Bir de mevzu Poe olunca kazayla değil de öyküyü ve Poe’yu bilen kişiler izlemeye geliyor. Pür dikkat izliyorlar. Ama beğenmeyenler de Poe’nun gerçekten çok sıkı hayranları arasından çıkıyor: “Keşke falanca repliği de oyuna koysaydınız veya şunu da ekleseydiniz...” diyenler oluyor.

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN