Geçtiğimiz ay yoğun bakıma alınan Türk edebiyatının usta yazarlarından “gül yetiştiren adam” Rasim Özdenören, 82 yaşında hayatını kaybetti. Yazar Sadık Yalsızuçanlar, Özdenören'e ilişkin "Özellikle 1970’li yılların son çeyreğinden itibaren 1980’li ve 90’lı yıllarda iki, belki üç ayrı kuşağı çok derinden etkiledi ve besledi diyebiliriz" dedi.
OĞUZ BAKIR
Karar yazarı Mehmet Ocaktan, Alaattin Karaca ve Yazar Sadık Yalsızuçanlar, Rasim Özdenören'i vefatı sonrasında Özdenören'e ilişkin konuştu.
Özdenören’in çok özel bir yeri olduğunu belirten Karar yazarı Mehmet Ocaktan, “Rasim Bey bir düşünce insanı olduğu için zaman zaman bazen siyasi eğilimler ön plana çıkabiliyor ve bu konuda belli bir süre sonra bir bakıyorsunuz ki, bir sanatçı olan Rasim Özdenören bu eserlerinden daha çok siyasi eğilimleri ön plana çıkabiliyor" dedi.
Ocaktan’ın Özdenören’in vefatına ilişkin sözleri şöyle:
Mehmet Ocaktan
“Rasim Özdenören bizim dönemimizin ve Türkiye’deki entelektüel camianın, muhafazakar dindar kesimlerin çok yakından tanıdığı bir sanatçı, edebiyatçı… Daha doğrusu hikayeleriyle, romanlarıyla Türkiye’de sanatsal anlamda önemli bir yere sahip düşünce insanı. Hem hikayeleri hem romanları var, aynı zamanda da düşünce yazıları var Rasim Bey’in. Allah rahmet eylesin. Tabii belli bir yaşa gelmişti, koah hastasıydı. Zaman zaman sanatçılara, edebiyatçılara bakarken Türkiye’de bazen eleştirel bakışlar da olabilir. Ama kim nasıl bakarsa baksın sonuçta Rasim Özdenören, Türkiye’nin yetiştirdiği değerli bir entelektüeldir, değerli bir aydındır, bir düşünürdür ve çok önemli bir hikayecidir.
Gençlik yıllarımızda Rasim Özdenören’in hikayeleri ve romanları ile büyüdük. Gençlik yıllarımız derken; üniversite ve daha sonrasındaki gazetecilik yıllarımda benim açımdan Rasim Özdenören çok önemli bir yere sahiptir. Yeni Devir gazetesinde çalışırken 1970’li yıllarda Rasim Özdenören de o gazetenin köşe yazıları yazıyordu. Ben aynı zamanda Yeni Devir'in yazı işleri müdürlüğünü yaptım.
Bir dönemin Akif İnan’larının Rasim Özdenören’lerinin, İsmet Özel’lerin, Alaattin Özdenören’lerinin, Cahit Zarifoğlu’larının yazdığı bir gazeteydi Yeni Devir. Dindar muhafazakar kesimin de en önemli gazetelerinden biriydi. Entelektüel anlamda en önemli gazetelerinden biriydi. Hem Rasim Özdenören hem Cahit Zarifoğlu… Bugün hepsi rahmetli oldular… Necip Fazıl’ın dergiler çıkardığı dönemde de yazılar yazmıştı. Özdöneren, uzun bir geçmişi olan ve Türk Edebiyatı’na, Türk hikayeciliğine önemli katkıları olmuş bir yazardır. Bugün Türk hikayeciliğinden söz edilirken hangi cenahtan olursa olsun Rasim Özdenören ismi önemlidir. Ama tabii bizim açımızdan Rasim Özdenören’in daha çok özel bir yere sahiptir. Türkiye’de özellikle 70’li 80’li yıllarda İslamcı kesimlerin sanat, edebiyat alanındaki gelişmelerinin önemli yazarlarının öncülüğünü yapmış, o dönemde yeni kuşakların önünü açmış ve onları dünya ile tanıştırmıştır. Dünyadaki bütün sanatsal alandaki gelişmeleri aynı zamanda o örnekleri Türkiye’ye taşıyarak da öncülük etmiş bir isimdir.
Şimdi her ne kadar Türkiye’de siyaset her şeyin üzerini örtmüş gibi görünüyorsa da 70’li 80’li yıllarda İslamcı camiada öncü rol oynamıştır.
Sanatçıların ve edebiyatçıların en önemli özelliklerinden birisi, Türkiye’de ideolojik kamplaşmaların olduğu 70’li 80’li ve sonraki yıllarda bile hiçbir ideolojik mahalleye kedilerini hapsetmeden sadece Türkiye’de değil bütün dünyadaki kültürel ve sanatsal birikimlere pencerelerini her zaman açık tutmuşlardır.
Son dönemlerinde çok görüşmüyorduk Rasim Bey ile ama geçmişten gelen bakış açılarına ve verdikleri sanat eserlerine baktığımızda Türkiye bağlamında hiçbir şekilde herhangi bir ideolojik yaklaşıma prim vermeden evrensel anlamda sanatı önceleyen bir edebiyatçı olmuştur.
“RASİM ÖZDENÖREN ZAMAN ZAMAN SİYASİ OLAYISIYLA ÖRNEK ALINACAK BİR KİŞİLİK DE OLABİLİYOR”
Yeni Devir’deyken de Yeni Şafak’ta da köşe yazarlığı yaptığı dönemde Rasim Bey ile sürekli konuştuğumuz, zaman zaman belli konuları tartıştığımız dönemler oldu. Tabii şunu açıkçası altını çizmek isterim; Rasim Bey bir düşünce insanı olduğu için zaman zaman siyasi eğilimler ön plana çıkabiliyor ve bu konuda belli bir süre sonra bir bakıyorsunuz ki, bir sanatçı olan Rasim Özdenören bu eserlerinden, bu yönünden çok siyasi eğilimleri dolayısıyla örnek alınacak bir kişilik de olabiliyor.
Elbette bu da önemlidir ama esas benim açımdan önemli olan evrensel kültür anlamında genç kuşaklara sunduğu estetik bakış açısıdır. Rasim Bey ile oturup konuştuğunuzda dünyanın önemli hikayecilerinden, düşünürlerinden örnekler verir. Mesela 'Tolstoy bu konuya şöyle bakmıştır' gibi örnekler verir. Bir sanatçının, edebiyatçının estetik bakış ile size sunduğu örnekler daha önemlidir."
"DAHA ÇOK DİNDAR KESİMİN MODERN DÜNYAYA, MODERN DÜŞÜNCEYE VE MODERN SANATA AÇILMASI YÖNÜNDE GERÇEKTEN ÖNEMLİ YAZILAR YAZDI"
Özdenören'in özgün fikirlere sahip olduğunu belirten Karar yazarı Alaattin Karaca "Yaptığımız sohbetlerde hiç aklımıza gelmeyen bir ayrıntı üzerinde daha çok kafa yoran ve çok da popüler olmayan, sanatın bazen bir ayrıntısı üzerinde duran bir ağabeydi bizim için." dedi.
Alaattin Karaca
Karaca'nın Özdenören’in vefatına ilişkin sözleri şöyle:
"Çağdaş Türk Edebiyatı’nın ve politikasını daha çok din ekseni üzerinden kuran edebi ekololün 1950’den sonra en önemli yazarlarından ve düşünürlerinden biriydi Rasim Bey. Özellikle Çağdaş Türk Edebiyatı’nda modern öyküye geçiş sürecinde bilinçaltına gelmesi ve giderek küçürek öyküler yazması, onu aynı zaman da Çağdaş Türk Edebiyatı’nın modern öykücüleri içinde değerlendirmemize yol açıyor.
Bunun dışında onun bir de tabi düşünce yazıları var. Daha çok dindar kesimin modern dünyaya, modern düşünceye ve modern sanata açılması yönünde gerçekten önemli yazılar yazdı. Bu açıdan Rasim Bey’i önemli bulduğumu söylemek istiyorum.
Kendisini bizzat tanıdım, zaman zaman sohbetlerimiz oldu. Benim gördüğüm ve tanıdığım Rasim Bey, aslında sohbetlerinde dahi çok özgün fikirler ve özgün ayrıntılar üzerinde duran bir aydındı. Yaptığımız sohbetlerde hiç aklımıza gelmeyen bir ayrıntı üzerinde daha çok kafa yoran ve çok da popüler olmayan, sanatın bazen bir ayrıntısı üzerinde duran bir ağabeydi bizim için.
Şunu da eklemem gerekiyor, hem düşünce yazılarında hem de sanat, edebiyata ilişkin politik yazılarında oldukça değişik ve özgün bir mantık olarak görmüşümdür. Çünkü ondaki mantık alışılmışın dışına çıkabilen bir mantıktı. Bunu mesela Ruhun Malzemeleri’nde fark etmiştim.
Bunu eksiklik olarak görmüyorum ama; Rasim Bey’in daha çok dünya ve çağdaş edebiyata, Dostoyevski’ye mesela ve çağdaş varoluşçulara daha yakın olduğunu söyleyebilirim. Ana kaynaklarının Türk Edebiyatı’ndan çok batı edebiyatına yeğlediğini söyleyebilirim."
"RASİM ÖZDENÖREN İÇİN 80’Lİ VE 90’LI YILLARDA İKİ, BELKİ ÜÇ AYRI KUŞAĞI ÇOK DERİNDEN ETKİLEDİ VE BESLEDİ DİYEBİLİRİZ"
Özdenören'in sadece öykücü değil aynı zamanda düşünce insanı olduğunu belirten Yazar Sadık Yalsızuçanlar "Özellikle 1970’li yılların son çeyreğinden itibaren 1980’li ve 90’lı yıllarda iki, belki üç ayrı kuşağı çok derinden etkiledi ve besledi diyebiliriz" dedi.
Sadık Yalsızuçanlar
Yalsızuçanlar’ın Özdenören’in vefatına ilişkin sözleri şöyle:
"Rasim Özdenören 1980’li yıllardan itibaren modern Türk öyküsünün, kendine özgü bir dili ve dünyası olan en ilginç yazarlarındandı. Daha çok toplumsal gerçekçilik teması ile ördüğü ilk hikayelerinden itibaren öykü dilini sürekli geliştirerek ve öykü temalarını zenginleştirerek devam ettti. Aynı zamanda onun öykülerinin metafiziksel bir boyutu da vardı. Daha bilgelik dolu, daha hikmet ve irfan ile yoğrulmuş bir boyutu da vardı.
Sadece bir öykücü değildi, bir düşünce insanıydı aynı zamanda. Çok iyi bir deneme yazarıydı. Ama özellikle 1970’li yılların son çeyreğinden itibaren 1980’li ve 90’lı yıllarda iki, belki üç ayrı kuşağı çok derinden etkiledi ve besledi diyebiliriz. Bendeniz de onun öykülerini okuyarak öykü yazmaya çok heveslenmiştim. Bizim kuşak üzerinde de derin ve sarsıcı etkileri vardır.
Öykü dünyası ve dili bakımından gerçekten biriciktir diyebiliriz. Hem dünya edebiyatını çok iyi biliyor ve takip ediyordu hem de bizim klasik edebiyatımızın, tasavvuf edebiyatının, halk edebiyatının da inceliklerine vakıftı.
İlk dört öykü kitabı; Hastalar ve Işıklar, Çözülme, Çok Sesli Bir Ölüm ve Çarpılmışlar, gerçekten bizim öykü dağarcığımızın en kıymetli parçalarını oluşturuyor diyebilirim."
"BÜTÜN BUNLARIN BİR KİŞİNİN KARARIYLA GERÇEKLEŞTİĞİ BİLİNİR"
Razim Özdenören'in ölümünün ardından edebi kişiliğini anlatan Yazar Necip Tosun, şunları söyledi:
Necip Tosun
"Rasim Özdenören edebiyat ve düşünce dünyasında, Cahit Zarifoğlu, Alaeddin Özdenören, Erdem Bayazıt ve Akif İnan ile birlikte anılır. Bunlara Sezai Karakoç ve Nuri Pakdil’i de eklersek güncel tanımlama ile “yedi güzel adam” ortaya çıkar. Rasim Özdenören’in edebiyat ve düşünce çizgisi Büyük Doğu, Diriliş, Edebiyat ve Mavera dergileri ile şekillenir, yol alır, biçimlenir.
Mavera düşünsel boyutta Büyük Doğu, Diriliş ve Edebiyat dergisinin takipçisi de olsa işlevsel olarak diğer dergi tecrübelerinden kimi farklılıkları sergiler. Bu dergide, ne Necip Fazıl’ın Büyük Doğu’sunda ne Sezai Karakoç’un Diriliş’inde ne de Nuri Pakdil’in Edebiyat dergisindeki gibi tek adamlık vardır. (Tek adamlığı olumlu ya da olumsuz anlamında değil bir gerçeklik olarak kullanıyoruz.) Dergi sorumluluğu Rasim Özdenören, Cahit Zarifoğlu, Alaeddin Özdenören, Erdem Bayazıt, Akif İnan isimlerine dağılmış, biraz daha geniş çevrelerle iletişim kurulmaya çalışılmıştır. Bu yeni bir tecrübedir. Çünkü Sezai Karakoç ve Nuri Pakdil daha rafine, daha dar bir alanda dergi faaliyeti içindeyken Mavera daha çoğul, geniş alanı tercih eder. Ayrıca düzenli bir yayın periyoduna sahiptir. Büyük Doğu, Diriliş, Edebiyat dergilerinin yayınlarına ara vermelerinin nedeni büyük çoğunlukla maddi nedenler olmakla birlikte sonuçta bütün bunların bir kişinin kararıyla gerçekleştiği bilinir.
Kuşkusuz bu ayrılış ve yeni derginin çıkış nedenlerini kırgınlık ve kopma olarak değil, tarihsel sürecin zorunlu ortamı olarak değerlendirmek gerekir. Çünkü herkes kendi açısından bunun nedenlerini tartışır ve kararı tarih verir. En doğru yaklaşım belki de kaderdir. Diriliş ve Edebiyat dergilerinin düzensiz çıkışı, tek kişiye bağlılık, mizaç farklılıkları, yaklaşım ve tutuş farklılıkları gibi pek çok neden öne sürülebilir. Ancak sonuçta bütün bunlar olmuş ve yaşanmıştır. Yaşananları yanlış ve doğru kategorilerine ayırmak anlamsızdır. Çünkü buradan baktığımızda, Diriliş dergisinin, Edebiyat dergisinin aynı ya da benzer çizgi içerisinde, aynı görüş, inanç ve doğruları, yeni yorumlarla, farklı bakış açılarıyla zenginleştirdiklerini, çoğalttıklarını görürüz. Biri birine karşılık olsun diye çıkmamıştır. Bunları şahsi ya da kırılganlıkla izah etmek yanlıştır. Bu biraz da mizaç meselesidir ve doğal olarak ortaya çıkar.
Mavera dergisi her ne kadar bir ekip dergisiyse de sonradan bakıldığında Rasim Özdenören’in zihni, düşünsel yapısı, görüşü etrafında ilerlediğini, biçimlendiğini görürüz. Fiilen derginin editörlüğünü Rasim Özdenören yaparken, idari işleri Cahit Zarifoğlu yürütmektedir. Ama kuşkusuz ekip biraz da birbirini tamamlayan bir fıtrat, yaratılış ve düşünce içerisindedir. Rasim Özdenören ağır başlı, edebiyatçı, öykücü kimliği ile öne çıkarken, Cahit Zarifoğlu insan ilişkileri gelişmiş, samimi, herkesle iyi ilişkiler geliştiren bir şair olarak yeteneklerini sergiler. Özellikle derginin arka sayfalarındaki Cahit Zarioğlu’nun yürüttüğü “Okuyucularla” bölümü büyük yankı bulur. Cahit Zarifoğlu genç şair ve yazarların çalışmalarını değerlendirerek onları yönlendirir. Erdem Bayazıt gür sesli şiirler yayınlamakta, Akif İnan bilge, çelebi insan olarak dergiye büyük güç katmaktadır. Alaeddin Özdenören önemli şiirlerle dergide gözükmektedir. Belki de Mavera’nın asıl başarısı kolektif bilinçtir ve birbirini tamamlayan insanların bir araya gelmesiyle oluşan bu güçtür. Bu, Diriliş ve Edebiyat tecrübesinden sonra bambaşka, yepyeni bir durumdur. Aslında bu arkadaşlık durumunun tümünün edebiyatlarını beslediğini görürüz. Uzun süre birliktelik Rasim Özdenören’in öyküsünü, Erdem Bayazıt, Alaeddin Özdenören ve Cahit Zarifoğlu’nun şiirini, Akif İnan’ın düşünce yazılarını beslemiştir. Böylece solo dergicilikten, koro dergiciliğine geçilmiş, dergide çok seslilik hâkim olmuştur. Diğer yandan kurumsallaşma yolunda önemli adımlar atılmış, Mavera bünyesinde yayınevi, kitabevi oluşturulmuştur. Bu yazarlar Necip Fazıl gibi (kısmen) Sezai Karakoç gibi, Nuri Pakdil gibi ustaların yanında yetişmiş, ardından da Mavera’da kendi özgür alanları içinde kendilerini sergilemişlerdir. Bu anlamda Mavera onlar için oldukça uygun bir ortam olmuştur.
Mavera ilk olarak düzenli olarak çıkan ve devamlılığı olacak bir dergi izlenimi vererek çok önemli işlevi yerine getirir. Diğer yandan dergide yer alacak yazarlar özenle seçilir ve gelip geçici yazar heveslerine kapılarını kapatarak derginin bir yazarlar mezarlığı olmasının önüne geçilir. Kuşkusuz bu söylediklerimiz Mavera’nın 1976’dan 1984’e kadar ki Ankara’da çıkma sürecini kapsamaktadır. Yönetimevi İstanbul’a taşındıktan sonra dergi ne yazık ki aynı ilkelerle çıkamaz. Dergi İstanbul’a taşınınca çekirdek kadronun inisiyatifinden çıkar giderek etkisizleşir ve nihayet 1990’da sessiz sedasız kapanır. Mavera’nın asıl fonksiyonu 1976-1984 yılları arasındaki Ankara dönemidir. Bu süre içerisinde dergiden pek çok yazar yetişir bir anlamda mektep olur."