Sultan 2. Abdulhamit döneminde gönüllü sürgün olan Mehmet Fazlı’nın kaleme aldığı ‘Afganistan’da Bir Jöntürk’ kitabı Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları tarafından okura sunuluyor. Fazlı’nın Azerbaycan üzerinden gittiği Afganistan’ı anlattığı kitap, son günlerde yeniden dünyanın gündemine oturan ülkenin bir asır önceki halini merak edenler için ideal bir okuma.
SEDAT PALUT
Anı kitaplarının en güzel yanı, kıyıda köşede kalmış hayatların gün yüzüne çıkmasıdır. Yazarlar yaşadıkları an’ı yazarken belki sadece kendi hislerini, yaşadıklarının kendi hayatlarına bıraktıkları iz düşümünü düşünüyorlar, lakin biz onların anılarını okurken sadece geçmişe gitmiyor, o dönemin ruhuna nüfuz etme şansını yakalıyoruz. Tabii eğer yazar bunu hissederek yazdıysa…
Elimde küçük bir anı kitabı var: ‘Afganistan’da Bir Jöntürk-Mısır Sürgününden Afgan Reformuna”. Kitabın yazarı Mehmet Fazlı. İş Bankası Kültür Yayınları arasından çıkmış. Sebebini belirtmemekle birlikte 2. Abdülhamit’in yönetim anlayışından kaçarak Mısır’a sığınan eğitimli genç bir Osmanlı. Buradan hareket eden Fazlı, 1908’de Afganistan’a ulaşıyor. Mehmet Fazlı, bir yıla yakın Afganistan’da kalıyor, 2. Meşrutiyet’in ilanı ile yurduna gerisin geri dönüyor. Fazlı, orijinal ismi ‘Resimli Afgan Seyahati’ adını verdiği kitabını yazma nedeni olarak, “Ülkemizde sıcak ilişkilere rağmen yeterince iyi bilinmeyen bu ülkenin tanınmasına katkıda bulunmak üzere,” kaleme aldığını belirtir. (S.7)
Yazar anılarına, Osmanlılar, Afganlılara karşı önemli bir his ve saygı besler ama oradaki hayat hakkında gerçek bir bilgiye sahip değildir. “Neden?” diye sorarak başlıyor. Mehmet Fazlı, Kahire’den Afganistan’a gitmek için Afgan Emir’ine mektup yazar. Bu mektubunda Afganistan’a hizmet etmek istediğini yazıyor. Afgan Emiri de mektuba “Osmanlı firarilerden mülki ve askeri teknik uzmanı olup da dereceleri belirten herkese kapımız açık” mealinde bir cevap yazıyor Mehmet Fazlı’ya.
Fazlı, Afganistan’a Trieste ve Macaristan üzerinden gitmeye çalışır. Trieste ve Macaristan’ı da oldukça över yazarımız. Sokaklarının, caddelerinin geniş ve temiz olduğunu, tiyatro binaları ve ticaret hayatının canlı olduğunu belirtir. “Macarlar namuslu, ciddi, fevkalade gayreti ve vatanperver insanlardır.” (S.11) Odessa’ya geldiklerinde ise yazarımızın başına komik bir durum gelir: “Dünyanın hiçbir tarafında işitilmemiş ve görülmemiş bir durum: Rostov’dan sonra trenin süratli gitmesi için yolculardan bir sürat ücreti aldılar.” (S.17) Ardından Azerbaycan’a geçen Fazlı, burada Türkçenin ve İslamiyet’in yaygın olmasından ve Türkçe gazetelerin rahat bulunmasından dolayı duyduğu memnuniyeti dile getirir.
‘GÜREŞTEN KÖÇEK OYNATMAYA EĞLENCELER PEK REVAÇTA’
Mehmet Fazlı, Afganistan’a varınca, onu arkadaşlarıyla birlikte Haydar Han isimli bir kişinin evine götürmüşler. Afganlıların kendisi için düzenlediği eğlenceyi şöyle aktarıyor: “Pehlivan güreştirmek, köçek oynatmak gibi şeyler, kadın fistanı ve daha bir takım kıyafetlerle adeta karnaval eğlencelerine benzeyen, fakat medeniyet seviyeleriyle uyumlu, karma karışık eğlencelerin Afgan diyarında pek ziyade revaçta olduğunu yeri gelmişken bahsetmem gerekir. “ (S.34)
Yazarımız devletin sağladığı imkanlarla Herat’, Kabil’e uğrar. Burada gördüğü konakları, ribatları etkilendiği ölçüde detaylıca anlatır. Yolda öğrendiği esir alım-satımının yasaklanmasında duyduğu memnuniyeti de yazar. O dönemde içki içmenin yasak olduğunu belirten yazar, şarap içenlerin ağır cezalara maruz kaldığını da okurla paylaşıyor. Yazar o dönemin milli şenlik gecesi, padişahın doğumu ve tahta çıkma olmak üzere üç önemli eğlencesi olduğunu belirttikten sonra Afganistan’ın sanayisi, tarımı, önemli şehirlere ait istatiksel bilgileri de okura aktarıyor.
90 sayfalık bu ince kitap 1900’lerin başındaki Müslüman coğrafyasının Afganistan’ını merak edenleri tatmin edecek nitelikte bir çalışma.
‘ŞİDDETE TAHAMMÜLSÜZ SERT İNSANLAR’
Yazar Mehmet Fazlı, ‘Afganistan’da Bir Jöntürk’ kitabında okura o dönemin Afgan Afganistanlılarını ida şöyle detaylı bir şekilde tarif ediyor: “Uzun boyludur, esmer benizli, parlak güzel alımlı, zeki cesur bir kavim olup hiddet ve şiddete, özellikle sövüp saymaya katiyen tahammül etmez sert insanlardır. Misafirperverdirler. Dine bağlılıkları pek mükemmel olup mollalara, takva ve zühd sahipleri ile şeyhlere fevkalade hürmet ederler. Şehirli kadınlar tesettüre son derece bağlıdırlar.” (S.48)