KARAR TV ekranlarında yayınlanan Neden-Nasıl? programına katılan 'Plaza Sufisi' kitabının yazarı Selcen Gür, gününüz tasavvuf anlayışına yönelik değerlendirmeler yaparken kitabında da bahsettiği Mevlana'dan da alıntı yaptı: Gül düşünürsün gülistan olursun diken düşünürsün dikenlik olursun
MUSTAFA SİVİŞ
Taha Akyol ve Gülay Erdemli'nin yorumuyla KARAR TV ekranlarında yayınlanan Neden-Nasıl? programı hem entelektüel hem de güncel konuları tartışmaya devam ediyor.
6 Şubat 2024 Salı günü yayınlanan bölümün konuğu, 'Plaza Sufisi' kitabının yazarı Selcen Gür oldu.
Günümüz modern insanı ile tasavvuf arasındaki potansiyel iyileştirici güce değindiği kitabı hakkında değerlendirmelerde bulunan Gür, Mevlana'dan 'Gül düşünürsün gülistan olursun diken düşünürsün dikenlik olursun' sözlerini alıntılayarak, değerler üzerine sürülen bir yaşamın önemine değindi.
İşte, Selcen Gür'ün modern yaşamda bunalan insana ve tasavvufun şifasına ilişkin değerli sohbeti...
TAHA AKYOL: BU KİTABİ NEDEN YAZDINIZ, NEREDEN YOLA ÇIKTINIZ?
'Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre, günümüz insanı eskiye kıyasla çok daha mutsuz, depresyon artmış durumda. Türkiye için bu geçerli ama gelişmiş ülkelerde de bunlar yaşanıyor. Batı psikolojisi insanı eksiden alıyor ve sıfıra getiriyor. Sorunları çözüyor ama ilerisi için bir vaadi yok, hastalıkları atlatıyor ama daha fazlasını sunmuyor. Bu noktada insanlar yeni nesil spiritüel şeylere yöneliyor.'
'Bizde beyaz yaka, orta sınıf insanlar genellikle Kemalist çizgiye sahip ama bu ideolojinin insanların maneviyatına dair söyleyebileceği çok bir şey yok. Siyasi bir proje niteliği taşıyor. Maneviyata dair bir arayışa girdiğinizde bakıyorsunuz bir taraftan daha sıkı ve yobaz yapılar var. Oraya ait olmak istemiyorsunuz. Bu sefer de batıya dönüyorsunuz ama batı da çok batılı yani sizin kültürel kodlarınızla uyuşmuyor. Onlarda bir Anadolu mayası yok. Oradaki öğretiler sizin kalbinize dokunmuyor ve sizi ilerletmiyor. Gidiyorsunuz Uzak Doğu’ya yogalar falan var. Oradaki en büyük ayrımı şurada gördüm, Doğu mistisizminde nefsi yok etmek var. Ama bizde, tasavvufta nefsi terbiye etme anlayışı var. İşte, İmam Gazali diyor ki ‘Nefis senin bineğindir, nefsini öldürürsen bineksiz kalırsın’ ama sen onun hakimi olmalısın. Bu anlamda, ben de ‘Biz neden kendi içimize bakmıyoruz?’ dedim. Anadolu tasavvufundan bahsediyorum.'
AKYOL: BU KİTABI YAZMADAN ÖNCE İYİ BİR ŞEY OLSA BİLE DEPRESİF HİSSEDİYOR MUYDUNUZ?
'Tabi ki hissediyordum. Çünkü bizim günümüz mutluluk anlayışı, ‘Tüket, haz duy ve mutlu ol’ diyor. Hedef odaklı yaşadığınızda bir zaman sonra hedefe ulaştığınızda daha fazlasını ve daha fazlasını istiyorsunuz. Ve bu bir kısır döngüye dönüşüyor. Halbuki biz dışarıdan aldığımız şeylerle, dış koşullarla mutlu olabilen varlıklar değiliz. Bilimin geldiği nokta, interdisipliner. İnsan biyolojik, psikolojik, sosyolojik, ekonomik ve maneviyatı olan bir varlık. Siz bu dört şeyi tamamladınız ama bir şey hep eksik kalıyor. Maneviyat dediğimiz o duyguyu tatmin edemediğimiz zaman biz tekrar aynı noktaya düşüyoruz.'
GÜLAY ERDEMLİ: BU KADAR OKUMA SIRASINDA SİZİ EN ÇOK HANGİ İSİM ETKİLEDİ?
'Benim şöyle bir özelliğim var, bir kitapta hoşuma gitmeyen bazı şeyler varsa o kitabı geri plana atmıyorum, aklıma gönlüme iyi gelenleri alıyorum, öbüründen de hoşuma giden şeyleri alıyor ve kendi sentezimi yapıyorum. Hiçbir öğretinin ateşli savunucusu değilim, hiçbir fikri körü körüne savunmuyorum ve bunu doğru bulmuyorum. Biz Türkiye’de bundan kaybediyoruz. Bir insanı değerlendirirken beğenmediğimiz şeyler söylüyor diye geriye koyarsam o zaman ben alacağımı alamam. Ben her çiçekten özü, aklıma ve gönlüme yatanı alarak kendi sentezimi yapıyorum. Herkes böyle yaparsa çok daha rahat eder. Osmanlı ve Cumhuriyet ile olan ilişkimiz de öyle, bir taraf çok iyi, bir taraf çok kötü diyor. Hayır, biz bunları eleştirelim ve iyi olanlarını alalım, kendi sentezimizi yapalım.'
ERDEMLİ: MODERN DÜNYADAKİ İNSAN SUFİZMDEN ÖRNEK ALARAK TATMİN DUYABİLİR, MUTLU OLABİLİR Mİ?
'Mevlana ne diyor? ‘Gül düşünürsen gülistan, diken düşünürsen dikenlik olursun’ ifadesi nedir? Şimdinin diliyle plasebo ve nosebo. Bir şeyin sizi iyileştireceğine inandığınız zaman iyileşiyorsunuz. Bunu Bruce Lipton, kendisi hücre biyoloğudur, ‘İnancın Biyolojisi’ kitabında kaleme almış. Ve bir şeyin sizi öldüreceğini düşünürseniz, ölebiliyorsunuz, bununla ilgili bir sürü bilimsel çalışma var. Mevlana’nın söylediklerini göz önüne alalım, işte bunu söylüyor. Günümüzde söylenenler geçmiş sufilerinin söylediklerinden çok farklı değil, ben bunu yazmaya çalıştım. Ama sufilerin bir farkı var, onlar nihai amacı mutluluk olarak görmemişler. Burada hikayeyi Viktor Frankl ile bağladım.'
ERDEMLİ: KÖTÜ KOŞULLARA RAĞMEN İNSAN HAYATTA KALMAYI NASIL BAŞARIYOR?
'Anlam. Körü körüne mutlu olalım, sürekli haz alalım anlayışı ile mutlu olmuyoruz. Ama anlamlı bir hayatımız olduğunda, davamızda acı bile çeksek o bize bir anlam duygusu verdiğinde biz aslında o zaman mutlu oluyor, hayatımızdan tatmin oluyoruz. Yani mutluluk tüketim ile alakalı değil. Anlam bulmak ile alakalı. Burada Viktor Frankl’a yer verdim.'
ERDEMLİ: TASAVVUF GÜNÜMÜZÜN TERAPİ İHTİYACINI KARŞILABİLİR Mİ?
'Orada hem Yaşar Nuri Öztürk’ün hem de Kuşadalı İbrahim’in söyledikleri var. Diyor ki, İslam’daki tasavvuf, kişinin nirvanaya ulaşmasıyla bitmiyor, o andan sonra başlıyor. Yani sen çevrene ışık saçmalısın. Bugün işte başkaları için ne yapabilirim diye düşüneceksin. Diğer mistik öğretilerde kişi inzivada nirvanaya ulaşıyor ve orada bitiyor. Ama bizde öyle değil, toplumun yararı gözetiliyor. Ahmet Yesevi’yi de bunun için beğeniyorum. Ahlaklı, erdemli ve iyi bir toplumu hedefliyor. Günümüz toplumunda hedefler var hep birinden diğerine ulaşıyoruz. Ama biz değerler dünyasında yaşarsak, onlarla mutlu oluruz. Sürekli mutluluk mümkün değil, değerlerimiz ile mutlu olabiliriz.'
ERDEMLİ: DİYELİM Kİ PLAZA ÇALIŞANIYIZ VE DAHA ANLAMLI BİR HAYAT SÜRMEK İÇİN YOLA ÇIKARKEN NE YAPMALIYIZ?
'Burada anahtar kavramlardan bahsettim; Sabır, tevekkül, şükür, minnettarlık. Bunları hayatımızda tattığımız zaman zaten ufak ufak kendiliğinden mutluluk geliyor. Sürekli mutlu olma çabasında olmamalıyız. İş hayatında gençlere bazen şunu söylüyorum, başkalarına göre eziyet gibi gelen şeyler sizin için akışında gidiyorsa, doğru alana yönelmişsiniz demektir. Bazı öğrenciler için sponsor bulmak çok zahmetlidir ama bazısı için bu çok kolay bir şey. Okuma, bazısı için sıkıcıyken bazısı için değil. Sizin için anlam taşıyan şey ne? Bunu keşfedin. Popüler diye bir şeyleri seçmeyin. Hemen sıkılıyorsunuz ama ilgi alanınızı anlayın, sevdiğiniz şeyi keşfedince bunun zorluklarına da katlanıyorsunuz.'
AKYOL: KİTAPTA TEVEKKÜL ANLATILMIŞ BU KAVRAMI DETAYLANDIRABİLİR MİSİNİZ?
'Biz tevekkülü, çabalamadan Allah’tan her şey gelecekmiş gibi sanıyoruz. Hayır sen elinden geleni yap, eğer gelirse şükret olmazsa da hayırlısı değilmiş diyerek devam et. Kitabın başlangıcında da zaten bu konu var. Ben Türkiz Hanım ile tanışıyorum, o da bana, ‘Ölürsem Rabbime kavuşacağım, yaşarsam torunlarımla daha fazla vakit geçiririm’ diyor. Bakın, kadın iki olasılığa da eşit mesafede duruyor. Ama biz gümüz insanı ille de bu olacak diyoruz. O zaman zaten çok sıkıştırıyoruz kendimizi. Ama bu iki olasılığın da olduğunu kabul edersek, rahatlar ve huzur buluruz.'
AKYOL: DİKEY İSTEKLER MODU NEDİR?
'Mustafa Merter bu konudan bahsediyor. Günümüz insanının ‘hep bana hep bana’ ifadesine yönelik ‘bu sizi hep aynı konumda tutar’ diyor. Ama ‘siz, alan insan konumundan veren insan konumuna geçerseniz, bu sizi bir üst mertebeye çıkartır’ diyor. Bir insan ancak bu şekilde tekamül yolculuğunda ilerler. Aksi halde hep aynı yolda gider hatta aşağıya bile düşebilir. Şu anda çevremizde o kadar çok narsist var ki, aslında Anadolu kültüründe bu yok, başkalarına yardım etmek ve paylaşmak var.'