İYİ Partili Prof. Dr. Bilge Yılmaz, Türkiye'de enflasyonu yüzde 10 seviyelerine indirmenin 12 aylık bir süreci alacağını ifade etti. Yılmaz, "makro ekonomik istikrar ile hukuk eş zamanlı tesis edilirse Türkiye’ye kalıcı sermaye de gelir" değerlendirmesinde bulundu. Grup Başkanvekili Erhan Usta'da 19 yıllık AK Parti iktidarında 600 milyar dolar civarında cari açık verildiğini ileri sürdü.
SEMRA ALKAN
İlki Aralık 2021'de gerçekleştirilen İYİ Parti'nin "Kalkınma Kongresi"nin ikinci oturumu perşembe günü İstanbul'da düzenlendi. Kongre'nin gündemine Türkiye'de "ekonomi istikrarı", "kamu maliyesi istikrarı" gibi başlıklar vardı. Oturum, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener'in konuşması ile başladı. Sonrasında ise kongreye katılan isimler belli konularda sunum yaptı.
Kongrede İYİ Parti Samsun milletvekili ve Grup Başkanvekili Erhan Usta ve İYİ Parti Ekonomi Politikaları Başkanı Prof. Dr. Bilge Yılmaz da birer sunum yaptı.
Oturumun ardından Usta ve Yılmaz'a sorular yönelttim.
Erhan Usta'da 19 yıllık AK Parti iktidarında 600 milyar dolar civarında cari açık verildiğini ileri sürdü.
Yılmaz, enflasyonu yüzde 10 seviyelerine indirmenin 12 ay kadar süreceğini söyledi. Yılmaz, "makro ekonomik istikrar ile hukuk eş zamanlı tesis edilirse Türkiye’ye kalıcı sermaye de gelir, kısa dönemli sermaye de gelir" dedi.
***
Bilge Yılmaz'ın Semra Alkan'ın sorularına verdiği yanıtlarda şu şekilde:
* Bugünkü sunumunuzda özellikle 2011 yılının altını çizdiniz ve 2011 yılından itibaren "geleneksel olmayan politikalara geçildi" diye belirttiniz. Bu konuyu biraz açar mısınız?
2011’den sonraki dönemde yani Durmuş Yılmaz’ın Merkez Bankası Başkanlığı dönemi bittikten sonra, Merkez Bankası dolar satmaya başladı. Durmuş Bey döneminde rezervler yükseliyor, sonrasındaki üç ay içinde rezervler düşmeye başlıyor. Bir anlamda, geleneksel olmayan politikalarla birazcık uyanıklık yapılmaya çalışıldı. Yani faizler düşük gibi gösterildi. Türk Lirası fazla değer kaybetmesin diye döviz satıldı. Tabi, bu durum asıl 2018’den sonra çok bozuldu. Şunu da belirtelim; 2011’de Erdem Başçı’nın başkanlığındaki takım şu anki takıma göre çok iyi. Hakkını yememek lazım… Ama bozulma o zamandan başlıyor. Zaten bozulma ufak ufak başlıyor. Belli bir yerde yolun sonuna gelince bozulma çorap söküğü gibi geliyor.
* Sunumda kur korumalı TL mevduatı sisteminin başarılı olmayacağını belirtmeniz dikkat çekiciydi. Zira kurdaki köpüklerin gittiği, enflasyondaki köpüğünde alınacağı söyleniyor. Buradan hareketle, enflasyondaki köpük alınabilir mi?
Kısa süreli biraz dalgalanma, düşme olabilir. Ama uzun vadede doğru politikalar uygulamadan enflasyonu düşüremezsiniz. Köpüğünü almaktan kasıt enflasyonu uzun süreli düşürmekse, hayır bunun yapılabileceğini sanmıyorum. Bunun için tam teşekküllü bir enflasyon kontrol etme mekanizmasının kurulması gerekiyor. Bunun da ne olduğunu biliyoruz. Şu anki Merkez Bankası’nın bunu yapmasına imkân yok. Çünkü Merkez Bankası’nın bir saygınlığı ve güvenilirliği yok. Merkez Bankası saygın ve güvenilir olsa, biz bu enflasyonu düşüreceğiz dediği zaman, onun bir ağırlığı olur. Şu an beklentileri değiştiremiyorlar. Saygınlık olmadığı için de yaptıkları şeyler piyasa faizini etkilemiyor. Bu ortamda enflasyonu uzun vadede düşürmeleri mümkün değil. Günden güne bir ay yüksek, bir ay düşük çıkabilir, bir dalgalanma olacaktır. Asıl doğru çözümler, doğru takımlarla yapılmadan enflasyonu kalıcı bir şekilde, yani bizim hedeflediğimiz tek basamaklı rakamlara ulaşmak mümkün değil. Bu iktidar ve bu kadrolarla imkânı yok.
* Açıkçası bugünkü sunumunuzdan şöyle bir sonuç çıkardım. Kurallar tam olarak uygulanmış olsa, sizin de belirttiğiniz gibi siyasetin etkisi olmazsa, çözüm kendiliğinden geliyor.
“GÜVEN VE KREDİBİLİTEYİ TESİS ETMEK ÇOK ÖNEMLİ”
Öncelikle çözümün güvenilir olması lazım. Şu anda bizim kadrolarımızı sayın Cumhurbaşkanı çağırıp, hadi sizi bu alanda görevlendirdim diye söylese yine etkili olmaz. Niye etkili olmaz? Kimse Tayyip Bey’in bu konuda ısrarcı olacağını ve bizim takımımıza müsaade edeceğine inanmayacaktır. Bu takım gelir, 3 ay işler biraz düzelir gibi olunca, onları da çıkarır, yine bildiğini yapar diye korkulur. Dolayısıyla, güven ve kredibiliteyi tesis etmek çok önemli.
“MERKEZ BANKASI’NIN FAİZİ ETKİSİZ ELEMAN”
Bir siyasi otorite, doğru, güvenilir, uluslararası saygınlığı olan bir kadroya görevi teslim edip, bağımsızlığı temin ederse, çok hızlı bir şekilde Türkiye’de fiyat kontrolü gelir. Böylelikle, Türkiye’de enflasyonun 10 civarına düşmesi 1 yıl içinde sağlanabilir. Ama bunun için siyasi iradenin Merkez Bankası’nın bağımsızlığını temin etmesi, garanti etmesi gerekiyor ve ondan sonra Merkez Bankası’nın enflasyon kontrol politikalarını süratle uygulaması lazım. Bu politikalar nedir? Merkez Bankası’nın etkin olmasıdır. Şu an Merkez Bankası’nın faizi etkisiz elamandır. Kimse için bir önemi yok. Bunu tekrar belli bir yere çekip, çok hızlı bir şekilde enflasyon kontrol altına alındıktan sonra, şeffaflıkla birlikte, rezervlerin toplanmasından sonra yavaş yavaş aşağıya ait olduğu yere, düşük seviyeye indirmektir.
* Bu söylediğiniz ne kadar sürede gerçekleşir?
Enflasyonu %10 civarına indirmemiz yaklaşık olarak 12 ay sürer. Ondan sonraki süreç, yani enflasyonu %10’dan %5’e çekmek daha zor bir mücadeledir. Ama zaten enflasyon %10 civarına geldiği zaman, şu an yaşanan aşırı zamların önünü de almış olacağız. Dolayısıyla herkes de rahatlamış olacak.
* Peki, hangi aşamada yabancı yatırımcı gelir?
“MAKRO İSTİKRARIN OLMADIĞI BİR YERDE YATIRIMCI GELMEZ”
Makro istikrarın olmadığı bir yerde yabancıda, yerli yatırımcıda gelmez. Dolayısıyla önceliğimiz burada makro ekonomik istikrarı sağlamaktır. Burada çözüm, çözüm denen konu o kadar belli ki… Ki bunu Türkiye yaptı, biliyor. Yapması kolay. Bu noktada, 2001 döneminde Kemal Derviş’in kurduğu program istikrar anlamında başarılı bir programdı. Kemal Derviş’in bir kalkınma programı yoktu, yani devamı yoktu. Ak Parti’de bunun devamını getiremedi zaten.
Ayrıca, makro ekonomik istikrar sağlandıktan sonra kanunların, hukukun tesisi lazım… Türkiye’de hukuk çalışmazsa, makroekonomik istikrar gelse bile yatırım gelmez. Sadece sıcak para gelir. Günlük gelir, gider. Yatırımcı kendisini güvende hissetmez, fabrikada kurmaz. Yani makro ekonomik istikrar ile hukuk eş zamanlı tesis edilirse Türkiye’ye kalıcı sermaye de gelir, kısa dönemli sermaye de gelir.
Dolayısıyla, iktidar değiştikten sonra, kısa dönemli sermaye gelmeye başladıktan sonra, bizim buradaki amacımız ikinci bir bahar havası yaşatmak değil. Burada yapılması gereken, hızla Merkez Bankası’nın Türk Lirası’nda istikrarı sağlamasıdır. Sonrasında aşırı değer kayıplarına yol açmadan Merkez Bankası’nın eksi rezervlerinin kapatılması, kırılganlığın kapatılması gerekiyor. Ondan sonrada gelen sermayenin sıcak sermaye yerine kalıcı ihracata yönelik sermaye için teşvik sağlanması lazım. Bunun içinde kanunların çalışması, doğru analizlerin yapılması, bir anlamda iki tarafında kazanabileceği bir ortamın yaratılması gerekiyor. Yani örneğin, Volkswagen gibi şirketler gelsin, biz onlara doğru teşvikler verelim, ama tabi burada esas olan bu teşvikleri Türkiye’nin kazanması şartıyla verelim.
“TÜRKİYE ÇOK HASSAS BİR DÖNEMDEN GEÇİYOR”
Açıkçası, şu anki hükümetin yeniden piyasalarda güvenilirliği tesis etmesi, kanunların güvenilirliğini, Türkiye’nin bir hukuk devleti olmasını tesis etmesi çok zor... Yapsalar bile gene değiştirme riskini gördüğü için insanlar çekinecektir. Dolaysıyla, Türkiye, çok hassas bir dönemden geçiyor.
* Son dönemde çok tartışılan konulardan biri olan elektrik dağıtımının özelleştirilmesiyle ilgili yorumunuz nedir?
Özelleştirme doğru işler yapılacaksa, doğru olabilir. Bu esasen biraz seçilen patikaya göre değişen bir şey. Örneğin, ben mükemmel bir sistem kursam, özelleştirme yararlı olur mu? Olur. Ama sistemi mükemmel bir şekilde kurmazsanız, zararlı olur. Bu noktada, niye özelleştirme yapıldı? Dediler ki, yatırıma ihtiyaç var, özel şirketler daha çok yatırım yapacaklar, kaçağı engelleyecekler, kaliteyi artıracaklar. Yalnız bunların hiçbirini yapmadılar.
***
Erhan Usta’nın Semra Alkan'ın sorularına verdiği yanıtlarda şu şekilde:
* Sunumunuzda ‘kaynaklar ranta gitti’ diye çok dikkat dikkat çekici bir ifadeniz oldu. Bu konuyu biraz detaylandırabilir misiniz?
“KAYNAKLAR RANTA GİTTİ”
600 milyar dolar civarında AK Parti hükümetleri 19 yılda cari açık verdi, yani dış kaynak kullandı. Bu kaynakların çok önemli bir kısmı teknoloji yatırımına, imalat sanayi yatırımına, üretime, tarıma gitmesi gerekirken, bu alanlara gitmedi, gayrimenkule, inşaata, betona gitti. Çok önemli kısmı buralara gitti. Ve buralar vergilendirilmeyen alan. Dolayısıyla iki türlü zararımız oluyor. Birincisi, devlet bu aktiviteden para kazanmıyor, vergi almıyor ve vergi almadığı için harcama yapamıyor. İkincisi de bu alanlar üretken olmadığı için ülkenin büyümesini kısıtlıyor, ülkenin borç sorununu artırıyor. Bu noktada, üretken olmayan alana yapılan her yatırım, o gün yapılırken iyidir, firmalara da para kazandırabilir. Ama milli ekonomiyi tıkayan bir şeydir. Çünkü kendi borcunu çeviremez. Bunlar hep dışardan kullanılan kaynaklarla yapıldı.
* Sunumda da bahsettiğiniz kamu özel işbirliği projelerinin bütçenin içindeki payı nedir?
Öncelikle, kamu özel işbirliği projelerini sürekli büyüyen, ciddi bir kara delik olarak belirtebiliriz. Ve bu projelerle ilgili riskin de ne kadar olduğunu tam olarak bilmiyoruz. 2022 yılında kamu özel işbirliği projeleri için hükümetin bütçeye koyduğu rakam şu anda 42 milyar TL’den 65 milyar TL’ye çıktı. Bu rakamın bir iki yıl içerisinde 150 milyar TL’ye yaklaşacağını öngörüyoruz. Dolayısıyla bu konunun detaylı bir şekilde takip edilmesi gerekiyor. Buradaki sözleşmeleri dolardan Türk Lirası’na çevirmemiz lazım. Bazı projelerde adaletsiz bir şekilde kar marjlarının oluşturulduğunu görüyoruz. İktidara geldiğimizde bu firmalarla masaya tekrar oturup, bu sözleşmeleri revize edeceğiz.
* Dünya genelinde pandemiyle birlikte kamunun ağırlığı daha da arttı denilebilir. Bu noktada, sunumunuzda kamu işletmelerinin mali yapıları bozuluyor diye belirttiniz. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
“KAMU İŞLETMELERİNİN MALİ YAPILARI BOZULUYOR”
Kötü yönetim ve kurdaki yüksek artış sebebiyle kur artışını fiyatlara yansıtmakta geciktiler. Örneğin BOTAŞ açısından değerlendirecek olursak; zamanında doğal gaz alım kontratlarının yenilenmemesi ve spotta da fiyatların çok yükselmesiyle birlikte, çok ciddi bir maliyeti üstlendiler. Bu durumu bir yandan tüketiciye yansıttılar. Doğal gazda bir yıl içinde hanelerde % 47 oranında fiyat artışı oldu. Sanayide bu 5 katına, elektrik santrallerinde 4 katına çıktı. Buna rağmen BOTAŞ’a 100 milyar TL’de Hazine’den enjeksiyon yapıldı. Tüm bu olanların açıklaması kötü yönetimdir. BOTAŞ gibi birçok kamu işletmelerinin mali yapılarında bozulmalar var. Dolayısıyla kamu işletmelerinde de ciddi bir kara delik oluştuğunu görüyoruz ve bu alanın da yeniden düzenlenmesi gerekiyor. Ayrıca, Varlık Fonu’nun da tasfiye edilmesi lazım…
* Son dönemde elektrik ve doğalgaz faturalarına gelen devasa zamlarla ilgili yorumunuz nedir?
Bu yapılan zamların sadece dörtte birlik kısmı küresel ölçekteki fiyat artışlarından geliyor. Geriye kalan dörtte üçlük kısmın altında yatan sebep ise, tamamıyla kendi hatalarından geliyor. Yani kurdaki artıştan, dolayısıyla kötü yönetimden, kitlerin kötü yönetilmesinden… Örnek verecek olursak; yılın başında 7,36 olan, Mart ayında 6,88 olan dolar kuru, bugün 14 TL. Ki şu ana kadarki yapılanlar yapılmasaydı, bugün 7,5 TL olan bir dolar kurundan bahsedecektik. Çünkü dünyadaki trend de öyle. Dolar değerlenmedi bizim gibi ülkelerin paralarının karşısında. Eğer bu dolar kuru dediğim gibi tutulmuş olsaydı, elektrik fiyatlarını bugünkü kullandığımızın yarı fiyatına kullanacaktık.