Akbelen'de yüz binlerce çam ağacının maden uğruna kesilmesini önlemek için çadır kurup nöbet tutan çevre gönüllüleri hakkında 'ormanı işgal'den dava açıldı. Ağaç koruyucuları, “Ormanı işgal eden şirketleri değil, korumak için 7/24 nöbet tutanları yargılıyorlar" dedi. Uzmanlar ise yeşil alanları betona gömen asıl işgallerin önünü 2018’deki düzenlemenin açtığını hatırlattı.
MERVE ŞİŞMAN
Muğla’daki Akbelen ormanında maden arama çalışması başlatan iki şirket altı günde 780 dönümlük ağaç katliamı yapınca, kendilerini ağaçlara siper eden köylüler çadır kurup günlerce çevre nöbeti tuttu. Ormanı savunurken darp edilen Ahmet Tatar ve Muhtar Işık'a "Ormanı işgal ve ormandan faydalanma" suçlamasıyla dava açıldı. İkizköylüler ise 'Akbelen 12 Eylül davası' adını verdikleri davada köylünün değil şirketlerin yargılanması gerektiğini söyledi.
TALANIN ÖNÜNÜ 16. MADDE AÇTI
İkizköy Muhtarı Işık, davayla kendilerine gözdağı verildiğini belirterek "Ormanları yok eden şirketler vergi muafiyetiyle, teşviklerle ödüllendirilirken; toprağına sahip çıkanlar cezalandırılıyor" dedi. Ormanı işgal suçunun izinsiz bina yapılmasıyla işleneceğini belirten Doç. Erdönmez, "Çadır kurmak ya da ormanda kalmak bu suç kapsamının dışında” diyerek ormanlardaki talana 2018'de kanuna eklenen 16. maddenin yol açtığını söyledi.
ORMANI İŞGAL EDENE DEĞİL SAVUNANA DAVA
Muğla İkizköy’deki Akbelen Ormanı’nda ağaç kesimine karşı nöbet tutan vatandaşlara dava açıldı. İlk duruşma salı günü. Doğayı savunurken darp edilen Ahmet Tatar ve İkizköy muhtarı Nejla Işık “Ormanı işgal ve ormandan faydalanma” suçlamalarıyla hakim karşısına çıkacak.
Muğla’nın Milas ilçesine bağlı İkizköy’deki Akbelen Ormanı’nda 16 ay önce Limak ve IC İÇTAŞ, maden aramak için kıyıma başladı. Hükümete yakınlığıyla bilinen Nihat Özdemir ve İbrahim Çeçen’e ait şirketler, 6 günde 780 dönümlük ağaçlık alanı yok etti. Ağaç kesimini durdurmak için çadır nöbetleri tutan bölge halkı, şimdi şok bir davayla karşı karşıya. Doğayı savunurken darp edilen Ahmet Tatar ve İkizköy muhtarı Nejla Işık ‘ormanı işgal ve ormandan faydalanma’ suçlamasıyla yargılanacak. Açılan davanın ilk duruşması, 12 Kasım’da saat 10.50’de Milas 4’üncü Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülecek.
BASKILAR YILDIRAMAZ
KARAR’a konuşan ve dava öncesi dayanışma çağrısı yapan İkizköylüler “Nöbet alanına baskın ve müdahale 12 Eylül 2023 günü gerçekleşmişti. Duruşma da 12 Kasım’da. Bu yüzden 12 Eylül davası adını verdik. Her geçen gün uydurma gerekçelerle yeni soruşturmalar başlatılıyor, cezalar kesiliyor. Şimdi de Akbelen yok olmasın diye tuttuğumuz nöbet için yargılanıyoruz. Ormanı işgal eden biz değil, şirketlerdir. Baskılar bizi yıldıramaz. Akbelen direnişi yargılanamaz” ifadelerini kullandı.
Köylülerin bulunduğu alana jandarma ve asayiş noktası kurulduğunu anlatan İkizköy muhtarı Nejla Işık, şunları söyledi:
“Bu dava, iki kişi üzerinden açılmış olsa da aslında mücadelemize ve birliğimize zarar vermeye yönelik bir amaç taşıyor. Ülke çapındaki tüm mücadele verenlere “Direnmeyin, yoksa üzerinizde tüm gücümüzü kullanırız, sizin de başınıza bunlar gelir” mesajıyla gözdağı verme niyetindeler. Ormanları, köyleri, tarımı, yaşamı yok eden şirketler, vergi muafiyetiyle, teşviklerle ödüllendirilirken havasına, suyuna, toprağına sahip çıkanlar davalarla cezalandırılıyor. Bu dava, bir güç gösterisidir. Şirketin ‘Bize bir şey olmaz, siz kendinizi düşünün’ deme şeklidir. Ancak bu holdinglerin ve onları koruyan, başını bizden yana çevirmeyen tüm kamu görevlilerinin bilmesi gereken şey; dayanışmamızın onlardan daha güçlü olduğudur. Haklıyız, tek bir geri adım atmadan sonuna kadar direneceğiz.”
İkizköy muhtarı Nejla Işık
DARP VE TERS KELEPÇE
Hakkında dava açılan Ahmet Tatar ise, bölgede çadır nöbeti tutuğu için ‘ormanı işgal etme suçundan’ dava açıldığına işaret etti. Tatar yaşadığı süreci şöyle anlattı:
“12 Eylül 2023 saat 07.00’de, Orman İşletme Şefliğinden olduklarını sonradan öğrendiğim kişiler, çadırdan çıkmamı istedi. Kafamı dışarı çıkardığımda etrafımın 100’den fazla asker tarafından sarıldığını gördüm. 10 dakika içerisinde çadırı boşaltmam istedi. ‘Mümkün değil’ deyip elimdeki profesyonel fotoğraf makinemi alarak çekim yapmaya başladım. Hafıza kartımı çadır içerisinde unuttuğumu fark ederek tekrar çadıra yöneldiğimde bir jandarma uzman çavuş, koluma vurarak makinemi yere düşürüp parçaladı. Takiben 10 kadar jandarma set oluşturarak çadıra gitmemi engelledi. Bu esnada beni darp ederek yüzüstü yere düşürdüler. Bir astsubay, boğazıma dizi ile baskı uygulayarak nefes almamı zorlaştırdı. Ters kelepçe vurduktan sonra yaklaşık 70 metre beni sürükleyerek gözaltı aracına götürdüler. Araçta bir jandarma üsteğmen beni tehdit ederek sorgu esnasında hangi örgüt üyesi olduğumu anlattıracaklarını söyledi. Avukatım olmadan ifademi aldılar. Birkaç saat sonra ise serbest bırakıldım. Bizim çıkarıldığımız alana YK Enerji’nin konteynerlerinin yerleştirildiğini gördüm. Aslında operasyon günler öncesinden planlanmış.
Ahmet Tatar
GEÇİCİ ÇADIR KURMAK ORMAN İŞGALİ SUÇU OLUŞTURMAZ
İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Orman Fakültesi’nin Doç. Dr. Cihan Erdönmez, Akbelen savunucularına yöneltilen suçlamayı değerlendirdi. Erdönmez, “Gerçekten komik bir durumla karşı karşıyayız. Ormanı işgal suçu ancak izinsiz bina, tesis veya hayvan barınağı gibi yapılar dikilirse işlenir. Geçici çadır kurmak veya ormanda kalmak, asla orman işgali suçu oluşturmaz. Asıl mesele, Akbelen Ormanı’nı korumak isteyen halkın direncini kırmak için kullanılan her türlü yöntemin devreye sokulmasıdır” dedi. 2010’lu yıllardan 2017’ye kadar yıllık olarak 2 bin civarında olan orman işgal suçlarının sayısının 2018’den itibaren büyük bir artış gösterdiğine dikkat çeken Erdönmez, şöyle devam etti: “2023’te sayı, 5 bin 629’a yükseldi. İşgal edilen orman alanları da 2018’e kadar yılda yaklaşık 9-10 bin hektar civarındayken, geçen sene itibarıyla 30 bin 457 hektara ulaşmış durumda. Suçlamadaki artışın nedeni, 2018’de yapılan düzenleme. Orman Kanunu’na eklenen 16. madde ile binlerce hektar alan, orman sınırları dışına çıkarıldı. Orman işgaliyle gerçekten ilgilenmek isteyenler, önce bu düzenlemenin etkilerini sorgulamalı.”
Doç. Dr. Cihan Erdönmez
KOS Sözcüsü Av. Esma Çağlak, son yıllarda Türkiye’nin ormanlarını ve doğal varlıklarını tehdit eden altın madenciliği faaliyetlerine ilişkin önemli açıklamalar yaptı. Çağlak, ormanlara yönelik saldırıların ardında uluslararası sermayenin yer aldığını ve bu saldırıların taşeronluğunu üstlenen yerel şirketlerin, ekosistemleri yok ettiğini belirtti.
Av. Esma Çağlak, Türkiye'nin doğasında yaşanan tahribatın temel nedeninin uluslararası sermayenin ülke topraklarındaki maden kaynaklarına yönelmesi olduğunu ifade etti. Özellikle İngiltere Jeoloji Araştırmaları 2021 raporuna atıfta bulunan Çağlak, raporda yer alan ifadeyi aktardı: "İngiltere, hammadde tedariği için Balkan ülkeleriyle birlikte Türkiye’deki altın, bakır ve nikel gibi maden kaynaklarına yönelmelidir." Çağlak, bu kaynakların işlenmesiyle kobalt üretiminin 10 bin metrik ton seviyelerine çıkabileceğine de dikkat çekti.
CENGİZ HOLDİNG’İN TAŞERONLUĞU: KAZDAĞLARI'NDAN AKBELEN’E
Uluslararası sermayenin Türkiye'deki taşeronluğunu ise yerel şirketlerin üstlendiğini belirten Çağlak, özellikle Cengiz Holding’in altın madenciliği projeleri ile ülke ormanlarına verdiği zarara dikkat çekti. Kazdağları ve diğer bölgelerdeki değerli ekosistemlerin, Cengiz Holding tarafından altın madenciliği için projelendirildiğini ifade eden Çağlak, “Bu projeler, sadece ormanları değil, bölgedeki tüm çevreyi tahrip etmektedir. Akbelen ve Kazdağları gibi alanlarda ekosistem, geri dönüşü olmayan bir noktaya savrulmuş durumdadır” dedi.
Altın madenciliği faaliyetlerinin üretim aşamasında ormanlar ve çevre sağlığı açısından büyük bir tehdit oluşturduğuna dikkat çeken Çağlak, geniş alanların altın arama faaliyetlerine açılmasının bu tahribatı daha da derinleştirdiğini vurguladı. Özellikle köylülerin, ormanların savunulması için başlattığı nöbetlerin önemine değinen Çağlak, "Köylülerin gerçekleştirdiği eylemler işgal değil, bir direniştir. İşgal, uluslararası sermayenin taşeronluğunu yapan yerel şirketlerin ormanlarımızı talan etmesidir" diye konuştu.