Görüşler

Pedagojik fundamentalizm, sokak lambası veya eğitim hayatımız

Pedagojik fundamentalizm, sokak lambası veya eğitim hayatımız

Özgür Eğitim-Sen Genel Başkanı Abdulbaki Değer "Yer yer her daim canlı ideolojik-politik fay hattına yerleştirilerek tartışması köpürtülse de esas itibariyle pedagojik fundamentalizm kıskacında bir hayat sürdürdüğümüzü, böyle bir hayat sürdürmek zorunda bırakıldığımızı belirtmek durumundayım" tespitinde bulunuyor.

Fundamentalist bir çağda olduğumuz çok açık. Aylardır devam eden, devam edebilen İsrail vahşetinin pornografik görünümü zaten bunun en somut göstergesi. Genel kanının aksine İsrail’in bir vahşet öznesi olarak hayatımızda yer buluyor olmasıyla sınırlı değil mesele. Mevcuda mahkûmiyetimizi pekiştiren bir takım fanatik hareketlerle sınırlı olsaydı keşke durum. O zaman karşılaştığımız sorunlarla baş etmek, onları aşmak çok daha kolay olurdu. Oysa belki de bu yüzden fundamental hareketler marifetiyle bağ(ım)lı hale getiriliyoruz, bağ(ım)lılıklarımızı perçinleştiren uygulamalara razı hâle getiriliyoruz.

***

Bu nedenle fanatik rutinler meselesi başlı başına hem çok önemli hem de çok kritik bir mevzu olarak görülmeli. Sadece tespit etmedeki güçlük değil aynı zamanda anlamlı bir okuma ve çözümden bizi alıkoyduğu için çok çarpıcı. İsrail’in fanatizmi şüphesiz kör gözüm parmağına aleniliğinde işleyen bir fanatizm, tahammül sınırlarını aşındıran bir fundamentalizm. Burası zaten her türlü normun, nomosun askıya alındığı Agamben’in deyimiyle kamp düzlemi. Elbette toplama kampı her haliyle ürkütücü her haliyle sınır ötesi. Ancak bütün bu doğrular bize kampı mümkün kılan vasatın ne olduğuna ilişkin etraflı bir şey söylemiyor. Yukarıda da belirttiğim gibi maalesef çoğunlukla kamp, kendisini var eden koşullara karartma uygulan bir işlev görüyor. Kampın kendisi manipüle eden bir hüviyete dönüştürülüyor, pek çok şey için bir manivela olarak kullanılıyor.

***

Örneğin Zizek’in çok haklı olarak bahsettiği demokratik fundamentalizm meselesi bizim için bu önemli noktanın altını çiziyor. Zizek demokrasinin, siyasi-ideolojik ve hegamonik mücadelelerle yeniden müzakere edilmeye kapalı, depolitize edilmiş evrensel bir çerçeve olarak ontolojikleştirilmesinden bahsediyor ve bunun kaçınılmaz şekilde bizi teorik ve pratik standartları düşük bir mevcuda mahkûm ettiğini vurguluyor. Biz fundemantalizm mevzusunda genelde herhangi bir izahat gerektirmeyen negatifliklere alıştığımız için demokratik fundamentalizm, fanatik rutin gibi ifadeler ilk başta anlamsız, çelişkili gibi görünebilir. Ancak özellikle günümüz dünyasında Chul Han’ın ifadesiyle negatif şiddete maruz kaldığımız gibi esasında belki çok daha fazla pozitifliğin şiddetine maruz bırakılıyoruz. Günümüz dünyasının fundamentalist bir nitelikte olduğunu iddia etmek, yerküreyi etkisi altına alan pozitifliğin şiddetinde tükendiğini belirtmek esas itibariyle genel geçer tespite dönüştü. Ancak İsrail’in sınır tanımaz vahşette bir istisnaya dönüştürülerek örtük bir imtiyaz düzlemine kaydırılması ve bu istisna hâli imasından hareketle yerleşik düzene meşruiyet yolu açmak şeklinde ikili bir müdahale ile karşı karşıya bırakıldığımızı ısrarla dile getirmek mecburiyetindeyiz. İsrail’in vahşeti o kadar çıplak, o kadar haddinden fazla aleni ki, tam da bu yüzden pornografik, yerleşik olanın dokusunda seyreden fundamentalizmi görmek imkânsızlaşıyor.

***

Rutinin çekirdeğinde hayatımızın ritmini bozan bu fanatikliğin en önemli parçalarından birisini de eğitim-öğretim faaliyetimiz oluşturuyor. Sınav, stres, okulda şiddet, bağımlılık vs. üzerinden gündemimizde yer bulan bu alan müfredat değişikliği, atanamayan öğretmenler, mülakat gibi kamusal tartışmalarla da hayatımıza etki ediyor. Milyonlarca öğrencinin içinde olduğu bu yapıda yeni bir dönemi daha geride bıraktık. Sıraladığım tüm bu başlıklar alandaki performansımızın ve arayışımızın hangi düzeyde olduğunu gösteriyor. Yer yer her daim canlı ideolojik-politik fay hattına yerleştirilerek tartışması köpürtülse de esas itibariyle pedagojik fundamentalizm kıskacında bir hayat sürdürdüğümüzü, böyle bir hayat sürdürmek zorunda bırakıldığımızı belirtmek durumundayım. Bu ideolojik-politik çekişmeler ve “eğitimde şiddet, sınav stresi, sınav birincisi köylü, fedakâr öğretmen” vs. gibi klişe bir eğitim diskuru üzerinden esir alınıyoruz. Rutinin girdabında can çekişiyor toplum. Çünkü ilaç diye düzenli aldığımız şey bizi hasta eden gerçekliğin temel parçalarından birisi.

Pedagojik fundamentalizm üzerinden ontolojikleştirilen dolayısıyla her türlü yapısal değişim ve dönüşümden muaf tutulan bu alan günümüz gerçekliğinde öğrenciler için bir kapatılma kurumu, bir disiplin ve kontrol aygıtı olarak işlev görüyor. Gündemimizdeki eğitim görünümlü tartışmalar, gerçekliği kamufle eden ve muhkem yapıyı temize çıkaran birer unsur olarak işbaşındalar.

***

Bu vesileyle tekrar altını çizmekte yarar var. Zorunlu kitlesel eğitim formu ve anlatısı behemehâl ele alınmalıdır. Etkisi son derece sınırlı okul temelli eğitim kavrayışı bu ülke için en önemli tehditlerden birisini oluşturuyor. Eğitim-öğretimi modernliğin katı koşullarından kalma toplum inşa aracı olarak görmeye devam eden naiflik sadece anakronik niteliğiyle değil aynı zamanda yıpratıcı, tahrip edici niteliğiyle de bu ülkenin geleceğini tüketen bir hüviyettedir. Mevcut yapı, ilişki ve işleyişin eğitim-öğretimde vaatlerini gerçekleştirememesi bir talihsizlik, beklenmeyen bir sonuç olarak değerlendirilemez. Mevcut düzenek ve bu düzeneğe hayat veren genel ekosistemin doğal bir sonucu olarak gerçekleşiyor her şey. Ne başarısızlık ne genel memnuniyetsizlik ne de teknik-tali aksaklıklarla mukayyet tutulabilir problem. Hatta çok anlamlı sistemik reformlar bile (evet anlamlı reformlar) mevcut yapımız içinde atıl kalmaya mahkûmdur. Türkiye’de toplumsal hayatın kendisi büyük kırılmalar yaşıyor üstelik buna eşlik eden küresel ölçekteki teknolojik, siyasal, ekonomik, kültürel başkalaşım var. Bütün bu hercümerç içerisinde anlamlı, bütünlüklü bir kamusal işleyiş ve kurumsal yapı tesis edilmeden etkisi son derece sınırlı bir okul lokasyonunda mucizeler yaratacağımızı düşünmek tam da pedagojik fundamentalizmin yol verdiği ontolojikleştirmenin kurbanı olmaktır. Günümüz dünyası ile yürüttüğümüz faaliyet arasındaki bağ kopmuş durumda. Alana ilişkin resmi anlatı ile gerçekliğin kendi dinamiği arasında herhangi anlamlı bir ilişkinin varlığından bahsetmek mümkün değil.

***

Bu yüzden de yukarıda belirttiğim üzere temel meselemiz esasında mevcut alan kavrayışımız. Bu kavrayış gerçekliği görmeyi engelleyen, sorunu ve dolayısıyla çözümü yanlış yerde arayan bir yabancılaşmaya yol açıyor. Nerede olduğundan bağımsız olarak kaybettiği anahtarını sokak lambasının altında aramaya kalkan kişinin trajikomik vaziyetini andırıyor durumumuz. Anahtarı gerçekten de nerede kaybetmiş olabileceğimize ilişkin hiçbir makul gerekçeye dayanmadan sadece sokak lambasının altı aydınlık diye orada bulmaya çabalıyoruz. Anahtarı sokağın hangi kuytu köşesinde kaybetmiş olursak olalım soluğu sokak lambasının aydınlattığı yerde aramayı tercih ediyoruz. Tercih ediyoruz çünkü gerçekliğin yeni koşullarıyla yüzleşmek yerine bildiğimiz ezbere sığınmanın rahatlığını yitirmekten korkuyoruz. Ne kadar absürt ne kadar işlevsiz de olsa bilinemezin tedirginliğiyle yüzleşmektense bildiğimiz yanılgıda hayat sürdürmeyi tercih ediyoruz.

***

Pedagojik fundamentalizmin eşliğinde ontolojikleştirdiğimiz sistem bir yılını daha doldurdu. Müfredat, mülakat gibi konular üzerinden hararetli tartışmalar yapmış olsak da ana yapıyı özenle muhafaza ettik hatta müdafaasını ittifakla gerçekleştirdik. Makyajıyla ilgili kopardığımız fırtına bu düzeni değiştirmeye niyetimizin olmadığının haykırışı olarak tarihe not edilmelidir. Anlamlı ve samimi bir tartışma ancak ontolojikleştirilen dolayısıyla tartışma dışı bırakılan muhkem çerçevelerin ve bağlantılı oldukları gerçekliğin bütüncül kavranması ile olabilir. Aksi taktirde alıştığımız bir pratiği her yıl olduğu gibi bundan sonra da aynı şekilde yapmaya devam edeceğiz. Anahtarı nerede kaybettiğimiz bilmiyor olabiliriz ancak en azından nerede arayacağımızı biliyoruz! Pedagojik fundamentalizm üzerinden ontolojikleştirtiğimiz bir sistemin kurbanı isek bu trajedide bir tuhaflık görmeyiz. Tıpkı şu an görmediğimiz gibi.

YORUMLAR (5)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
5 Yorum
Bunlar da İlginizi Çekebilir