Görüşler

MAGA ve liberal ciddiyetsiz makasında Amerika

MAGA ve liberal ciddiyetsiz makasında Amerika

Ankara Enstitüsü Araştırma Direktörü Taha Özhan “Amerikalılar kendi “idrak zafiyeti” dertlerine deva bulmaya çalışırken, dünya açısından asıl soru(nu)muz şudur: Dünya ile arasındaki ekonomik ve askeri güç farkını artırmaya devam eden dev bir gücün siyasal aklı “çocuklaşırsa” nasıl riskler ortaya çıkabilir?” yorumunda bulunuyor.

Ünlü Amerikalı tarihçi Hofstadter “Amerikalıların bir ideolojisi yok” der. Zira ona göre Amerika’nın kendisi “bizatihi bir ideolojidir.” Eğer Amerika’nın bu vasfını kaybettiğine dair takvime bir kayıt düşmek gerekirse, Biden-Trump tartışmasının bunu başardığı söylenebilir. Yaşanan, ABD başkan adaylarının -Amerikan medyasının kullanmayı tercih ettiği tarifiyle- “idrak zafiyetinden ya da çöküşünden” ziyade, dünya ile arasındaki mesafeyi artırmaya devam eden askeri ve ekonomik gücünü taşıyacak siyasal aklını ve iradesini kaybeden “imparatorluk” manzarasından ibaretti. Geçmişte Avrupa için kullanılan “ekonomik dev, jeopolitik cüce” kavramsallaştırılması, ABD için çelişkili bir şekilde kendisini gösterdi. Bu tanım; ekonomik olarak dev, siyasal olarak felç, askeri olarak ise hedefsiz bir şekilde yıllık 1,4 trilyon dolar harcamaya rağmen⁹ güçlenmeye devam eden bir konuma oturmaya başladı. Ekonomik ve askeri gücün böylesine sığ bir siyasal zemin tarafından taşınmasının imkânsız olduğu gün gibi ortada. Bu durumun üreteceği derin krizlerle dünya önümüzdeki yıllarda daha keskin bir şekilde boğuşmak zorunda kalacak. Şimdilik “Ne olacak bu Amerika’nın hali?” derdiyle herkes dertlenmek zorunda. Zira Amerikan krizleri, dünyanın oy hakkının bulunmadığı ama maliyetine katlanmak mecburiyetinde kaldığı sorunlara denk geliyor.

Amerikan siyasal sistemi bu noktaya aniden gelmedi. 20’nci yüzyılın son çeyreğini oldukça başarılı liderlerle hitama erdiren Amerika, 21’inci yüzyıla siyasal elit transferini gerçekleştiremedi. Bu tıkanmasın basit göstergesi, milenyum başında bir yönüyle babadan oğula başkanlık transferinin, hayata geçebilseydi ikinci Bush kardeşe ya da Clinton’ın eşine varıncaya kadar devam ettiği bir Amerikan monarşisi görmemiz olacaktı. Hatta Biden’ın yarış dışı kalması durumunda, aynı gelenek zorlanarak, Obama’nın karısının adaylığının bu kadar rahat konuşulmasının arkasında da aynı öğrenilmiş çaresizlik ve siyasal elit çöküşü bulunuyor.

Siyasal elit kısırlığını vücuda getiren üç öne çıkan unsur bulunuyor. Öncelikle Amerikan partilerinin içine düştüğü kriz milenyum sonrası kendisini tam anlamıyla hissettiriyor. İkincisi, siyasal elitlerin ulusal sahneye çıkabilmesi ve ayakta kalabilmesi için sermaye ile kurdukları çarpık ilişkilerin sebep olduğu büyük ve yapısal sorunlar. Siyasetin finansmanı başlı başına siyaset-düşmanı bir mekanizmaya dönüşmüş durumda. Son olarak küresel düzeyde de yoğun bir şekilde yaşanan temel insani değerler fonksiyonundan ve büyük anlatılardan istifa etmiş siyasal-doğrucu liberal eksenle lümpen milliyetçi eksenin arasına sıkışan geleneksel partilerin ve siyasi damarların tam anlamıyla yaşadıkları çürüme. Bu çürüme siyasi partileri her anlamda içlerini boşaltarak oldukça rahat bir şekilde manipüle edilebilir hale getirdi. Siyasal gelenek, siyasal çizgi ve başı sonu belli bir politik pozisyona ihtiyaç duymaksızın hemen her ismin finansman sorununu çözdüğü sürece, partilerde zahmetsiz bir şekilde kariyer yapabildiği apolitik araçsal bir unsura indirgedi. Amerikan siyasal partileri “aşırı faaliyet ve ehliyetsizlikten” mürekkep olan özgün bir kriz yaşamaktadır. Siyasal konumlanma açığının lüzumsuz faaliyet bolluğuyla, siyasal ve toplumsal meydan okumaların ağırlığının sebep olduğu baskının ise apolitik ehliyetsiz ve salahiyetsiz isimlerin acizlikleriyle tazmin edilmeye çalışıldığı “Kof Partilerin”¹⁰oluşmasına yol açtı. Amerika örneğinde (ve elbette dünyanın birçok yerinde) bu “kof partiler sadece zayıf yönetişimin sonucu değil, demokrasiyi de tehlikeye atan” vasıtalara¹¹ dönüşmüş durumdalar.

Amerika ekonomik olarak, özellikle de teknoloji alanında, tarihinde hiçbir zaman olmadığı kadar hegemonik bir güce kavuştuğu dönemde mezkûr krizi yaşamaktadır. Küresel rekabet, yeni jeopolitik hizalanma, büyük güçler çatışması, Çin’in yükselişi ve yeni ticaret savaşları etrafında şekillenen bütün çöküş-yükseliş literatürüne rağmen ABD’nin küresel düzeyde mukayeseli ekonomik üstünlüğü devam etmektedir. Mesela Amerika’da satın alma gücü açısından ölçülen kişi başına geliri 1990’da Japonya’dan yüzde 17, Batı Avrupa’dan yüzde 24 daha yüksekti. Bugün aynı oranlar yüzde 54 ve 32’ye ulaşmış durumda. 2008’de cari fiyatlarla ABD ve EURO bölgesi ekonomileri kabaca aynı büyüklükteydi. Şu an iki katı civarında. Bu rakamların dışında en önemli göstergelerden olan teknolojik güç mukayesesi de çarpıcı bir tablo sunuyor. 1970’lerde, 80’lerde ve hatta 90’larda önde gelen teknoloji firmaları arasında Alman, Japon, Hollandalı ve Güney Koreli şirketler bulunmaktaydı. Kabaca ABD en önde gelen 10 teknoloji şirketinin dört tanesine ev sahipliği yapıyordu. Bugün 10 şirketin dokuzu Amerika’da. Piyasa değerlerine göre ilk 10 şirketinin toplamı 20 trilyon dolara yaklaşıyor. En değerli 10 ABD şirketi Kanada, Fransa, Almanya ve İngiltere borsalarının toplam değerinden daha fazla piyasa değerine sahip.

Bu şirket gücünün siyasal baskısı altında küresel siyasal, ekonomik ve jeopolitik kararların şekillenmediğini söylemek mümkün değil. Üstelik çarpan etkisiyle küresel şirket hegemonyası ABD’ye yapay zekâ yatırımlarının Çin’e göre altı katını çekiyor. Biyoteknolojide bütün Asya’nın payı yüzde 24 iken Kuzey Amerika’nın payı yüzde 40’a yakın. Bu tabloya net enerji ihracatçısı olma özelliği de eklenmeli. Zira ABD dünyanın en büyük petrol ve doğal gaz üreticisi konumunda. Dolar, uluslararası işlemlerin neredeyse yüzde 90’ında kullanılan para birimi olmaya devam ediyor. ABD doğurganlık oranı şu anda 1,7 ile 2,1’lik kritik seviyesinin altında. Ancak bu, Almanya için 1,5, Çin için 1,1 ve Güney Kore için 0,8 ile karşılaştırılmalı. En önemlisi, ABD düşük doğurganlık oranını göç, başarılı asimilasyon, her yıl yaklaşık 1 milyon yasal göçmen alımı ve sayısı bilinmeyen illegal göçmenle tazmin ediyor. ABD bütün tartışmalara rağmen, “işlemeyen göçmenlik sistemimiz en iyi model, zira işe yarıyor” pragmatizminden hâlâ kopmuş değil.¹²

AMERİKAN SİYASAL İSTİKRARSIZLIĞI VE DÜNYA

Ekonomik olarak Amerika’nın manzarası yukarıdaki gibi olmasına rağmen siyasal olarak başka bir tablo bulunuyor. İkisi arasındaki anaakım teoriyi şimdilik çökerten bu yeni fenomenin ömrünün ne kadar olacağı ise meşkûk. Zira ekonomik ve askeri olarak bu denli kapasite fazlası verirken, siyasi ve jeopolitik olarak verilen büyük açık ciddi bir krizin habercisi. Üstelik ekonomik ve askeri kapasitenin çok güçlü, vizyonun ise daraldığı senaryonun küresel düzeyde istikrarsızlık üretmemesi mümkün değil. Amerika’nın alışık olunmadık bir çelişki ile “siyasal olarak istikrarsız, iktisadi olarak ise oldukça istikrarlı bir ülke” konumuna oturmasının hem kendileri hem de dünya için kaçınılmaz negatif sonuçlarını önümüzdeki yıllarda yaşayarak göreceğiz.

Joe Biden şu anda seçimi kaybediyor görünüyor. Demokratlar açısından durumun vahametini anlamak için 1984’ten beri kazandıkları, kişi başına gelirin 100 bin dolar civarında olduğu New York’u bile kaybetme ihtimalleri¹³ ya da zar zor kazanma imkânları olduğunu görmek yeterli. Biden bunu ABD’nin şimdiye kadar tecrübe ettiği en güçlü ekonomiye rağmen başarıyor. Zira ABD’de ılımlı da olsa ücret artışları devam ediyor, işsizlik yüzde 4’ün altına çekilmiş durumda, enflasyon soğudu ve yüzde 3’ten aşağı doğru inmeye devam ediyor, tüketici güven endeksi rahatlıkla seçim kazandıracak düzeyde ve kişi başına gelir ekonomiyi taşıyan eyaletlerde 100, ortalamada 85 bin dolar civarında. Bu göstergelerle Demokratların yeni bir isim çıkarması durumunda şansları olabilir mi? Bunu bilmiyoruz, zira şu an Trump’ı yenmeden önce zamana karşı yarışlarını kazanmaları gerekiyor. Seçimlere dört ay var ve fiilen adaysız bir şekilde seçimlere gidiyorlar. Demokratlar zamana karşı yarışırken Biden’a karşı da “iç savaş” yaşamadan yeni bir aday çıkarmaları gerekiyor. En iyimser senaryoları Biden’ın önümüzdeki günlerde 28 Haziran benzeri bir başka büyük felakete imza atarak siyasal ötenazi yapması. Zira kimse “kralı öldüren kişi olmak istemiyor ama herkes başkasının öldürdüğü kralın taziyesinde yasçı olmak”¹⁴ istiyor.

Aslında bir taraftan sergilenen çekilme baskısı “liberal şımarıklık ve ciddiyetsizliğe” de denk geliyor. Çünkü Biden’ın bu durumda olduğunu en iyi bilenler hiçbir sorun yokmuş gibi bu günlere gelinmesini sağladılar. 28 Haziran’da aniden aydınlanan bu güruhun liderliğini yapan, son bir-iki yıldır Biden’a sürekli aynı soruları soran ve -neredeyse sahte- mülakatlar gerçekleştiren medya¹⁵, bugün demokratlarla beraber yeni bir aday belirlemeye çalışıyor. 12 Temmuz NATO toplantısını canlı yayında bir ötenazi sahnesi yaşanacakmış gibi küresel bir gerilimle bütün dünyanın izlemesini sağladılarsa da Biden, “Zelenski’yi Putin” yapan gafın dışında büyük ölçüde istediklerini vermedi.

Biden’ın çekilmeyeceğini ilan ettiği andan itibaren her adımı ve her sözü artık acımasız bir denetleme altında olmaya devam ediyor. Bu baskı Chicago Demokrat Parti ulusal kongresine kadar amansız bir şekilde artarak devam edebilir. Biden ve ailesi kendisine, yani hâlihazırda işinin başındaki bir Amerikan başkanına karşı darbe olarak gördüğü bu baskıya önümüzdeki günlerde ne kadar direnebilir göreceğiz. Ancak bir yandan Demokratların kendisi üzerindeki baskısını zamanı eriterek azaltmaya çalışırken diğer yandan da seçim kampanyası finansı için mahkûm olduğu bağışçıların baskısına direnmek zorunda. Biden 2,7 milyar dolar maliyeti geçen 2020 seçimleri sırasında Amerikan tarihinde 1 milyar doları aşan bağış toplayan ilk isim olmuştu. Aynı bağışçılar şimdi Biden’ı aleni bir şekilde bırakmaya zorluyorlar.¹⁶

Dört yıl önce ABD’yi Trump’tan kurtaracak isim olarak istemeseler de etrafında birleştikleri Biden’ı, bugün yarıştan çekilmesinin tek kurtarıcı seçenek olduğuna ikna etmeleri kolay görünmüyor. Oysa Biden da kendisinin bir “kurtarıcı” olduğuna ikna olmuş görünüyor. Sık sık Lincoln’un 1863’teki Bağımsızlık Beyannamesi’nden “bütün ruhumla içindeyim” aforizmasını kendisi için alıntılıyor. Biden-Trump 2.0 sahnesinde Biden’ın kendisine biçtiği “ilahi misyonun”¹⁷ hitama erdiğine inanması zor görünüyor. Geriye tek seçenek olarak Amerikan idrak zafiyetinin Demokratların baskılarıyla (daha doğru ifadeyle görevdeki başkana “darbe marifetiyle”) birleşerek Biden’ın misyonuna son vermesi kalmış durumda. Bu mümkün mü? İki haftadır estirilen sert rüzgâra bakılırsa mümkün.

Dünya açısından Biden-Trump farkının (ekonomiden jeopolitik adımlara varıncaya kadar) büyük ölçüde anlamsızlaştığı bir dönemde, Amerikan krizinin derinleşmesinin küresel yansımaları kaçınılmaz olacak. Ancak birbirinden berbat onlarca suçtan mahkûm olmuş lümpen bir gösteri dünyası figürüyle; zihnen geçen yüzyılda yaşayan ve akli melekeleri yerinde olduğu dönemle idrak zafiyetinin derinleştiği dönem arasında ciddiye alınacak siyasal bir fark olmayan bir ismin Amerikan siyasal depresyonuna son vermeleri mümkün görünmüyor. Her şeye rağmen, Amerikalılar kendi “idrak zafiyeti” dertlerine deva bulmaya çalışırken, dünya açısından asıl soru(nu)muz şudur: Dünya ile arasındaki ekonomik ve askeri güç farkını artırmaya devam eden dev bir gücün siyasal aklı “çocuklaşırsa” nasıl riskler ortaya çıkabilir?


9- Getting the defense budget right: A (real) grand total, over $1.4 trillion, Responsible Statecraft. https://responsiblestatecraft.org/2023/05/07/getting-the-defense-budget-right-a-real-grand-total-over-1-4-trillion/
10- The Hollow Parties, p. 236, Daniel Schlozman, Princeton University Press, 2024.
11- Ibid., s. 17.
12- The Self-Doubting Superpower, Fareed Zakaria, January/February 2024.
https://www.foreignaffairs.com/united-states/self-doubting-superpower-america-fareed-zakaria
13- https://www.thedailybeast.com/now-deep-blue-new-york-is-turning-into-a-battleground-state-for-biden
14- https://www.wsj.com/articles/biden-cant-spin-his-way-out-of-this-age-decline-presidential-election-9df813d8
15- https://www.nytimes.com/2024/07/11/us/politics/biden-campaign-media-2024.html
16- https://www.ft.com/content/f480038b-1be9-4124-9022-548dddccc8c8
17- Savior Complex, Fintan O’Toole, The New York Review of Books, July 2, 2024. https://www.nybooks.com/online/2024/07/02/savior-complex-biden/?lp_txn_id=1564262

YORUMLAR (5)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
5 Yorum
Bunlar da İlginizi Çekebilir