Görüşler

J. Hillis Miller: Okumak ve denize açılmak

J. Hillis Miller: Okumak ve denize açılmak

‘Şenlik Sanat ve Sabotaj’ kitabı- nın yazarı Halil Turhanlı, yapısökümcü edebiyat eleştirisinin öncülerinden J. Hillis Miller’ın düşünce dünyasına bir kapı aralıyor.

2021’de Kovid-19 salgınında doksan üç yaşında aramızdan ayrılan J. Hillis Miller, Yale Okulu’nun temsil ettiği yapısökümcü edebiyat eleştirisinin meşale taşıyıcılarından biri olarak biliniyordu. Yüksek entelektüel enerjisiyle yapısökümcülüğün Amerika Birleşik Devletlerinin akademik dünyasında ilgi görmesine, taraftar kazanmasına büyük katkıda bulunmuştu. Esasında sadece eleştirmen değildi; yanısıra teorisyen ve eğitimci niteliklere sahipti. Çok geniş ve hayli derin bir teorik temele sahipti. Büyük saygı duyduğu ve takdir ettiği, hatta kendini adadığı Jacques Derrida’nın yanısıra Kant, Paul de Man, John Austin gibi düşünürlerin teorilerinden de beslendi; felsefeyi ve edebiyat eleştirisini ayrılmaz biçimde birbirine bağladı, bu ikisini adeta düğümledi. Edebiyat eleştiri ve teorisinde bilimselliği reddetti, bunların bilimsel araştırmalarla benzer şekilde gerekçelendirilemeyeceğini ileri sürüyordu; Marksist edebiyat eleştirisinden uzak durmasının bir nedeni buydu. WJT Mitchell’ın deyişiyle akademik dünyadaki uzun kariyeri boyunca “ okuma olarak bilinen o muhteşem labirent”in içinde dolaştı, kayboldu ve bunun ne kadar keyifli bir şey olduğunu bıkıp usanmadan anlattı; öğrencilerini de labirentte kaybolmaya teşvik etti.

***

Miller üzerindeki ilk büyük etki 1960’ların hemen başında John Hopkins’te genç bir akademisyen olduğu yıllarda tanıdığı ve derslerini izlediği Belçika doğumlu Georges Poulet ve onun bağlı olduğu Cenevre Okulu’nun fenomenolojik eleştirisidir. 1960’lardaki okuma ve eleştirilerine, bu dönemin ürünü olan Charles Dickens üzerine incelemelerine, bir kısmı sonradan Theory Now and Then (Şimdi ve Sonra Teori) başlığı altında yeniden yayınlanan makalelerine çok belirgin biçimde Poulet’nin bireysel bilince odaklanan, edebi eseri bireysel bilinç üzerinden kavramaya çalışan fenomenolojik analizleri damgasını vurmuştu. O dönemden söz ederken “ Cenevre eleştirmenlerinin çalışmaları hayal gücümü ele geçirdi” diyordu. Poulet ve Cenevre Okulu metnin tutarlılığını varsayıyordu; birleştirici, bütünlük sağlayıcı okumadan yanaydılar.

***

Yapısökümcülüğün metne yaklaşımı Cenevre Okulu’nkinden çok farklıydı. Metnin heterojenliğini, organik bütünlüğünü reddediyordu. Çünkü metinde bütünlük totaliter eğilimlere, işaret ediyordu; yapısökümünün amacı ise totaliter eğilimlere direnmek ve tepki vermekti. Gerçekten yapısöküm edebiyatı ve edebiyat eleştirisini demokrasiyle bağlantılı olarak ele alır. Derrida, “Edebiyat olmadan demokrasi olmaz” sözüyle demokrasiyi edebiyatla ilişkilendirmişti.

Göstergelerden şüphe duyan yapısöküm okurun metin üzerinde hâkimiyet kuramayacağı, metni ele geçiremeyeceği düşüncesine dayanır; okuma eyleminin noktalanmaz, sonuçlanmaz olduğunu ileri sürer. Şu halde okur ile ilişkisi açısından edebi metnin geleceği vardır; yeniden ve yeniden okunmalıdır; çünkü metinde açıklık ve tek anlam imkânsızdır. Metin kavranmaya, anlaşılmaya direnir, kendini ele vermez. Zaten iyi bir okur da gerçeğe ulaşmayı beklemez; metni tüketmek için okumaz. Nietzsche’nin İşte İnsan’daki ifadesiyle iyi okur ‘bilmecelerle sarhoş olan, alacakaranlıktan memnun kalan’dır. Bir başka deyişle, okuma bir tüketim faaliyeti değil, yaratıcı kültürel eylemdir. James Joyce , Thomas Hardy, Joseph Conrad okurları daha yüzyıllar boyunca meşgul edecek anlam zenginliğine sahiptirler. Miller giderek edebi eserin okunamaz olduğunu ileri sürer. Bu yapısökümcü eleştirinin en radikalleştiği, muhaliflerine göre ise nihilizme vardığı noktadır.

***

Miller, 1972’de John Hopkins’ten Yale’e geçti. Yapısökümcülükle teması da esas olarak bu dönemde gerçekleşti. Yale yıllarında yaratıcı analojilere başvurarak yapısökümcülüğü bir metodoloji olarak savunduğu çok tartışılan yazılar kaleme aldı. İlk olarak 1976’da Critical Inquiry dergisinde yayımlanan, karmaşık ve hiç de kolay anlaşılır olmayan, ama bir o kadar da ufuk açıcı nitelik taşıyan ‘Ev Sahibi Olarak Eleştirmen’ bunların başında gelir.

Miller’ın yazısı William Blake ve İngiliz romantizmi uzmanı M.H Abrams’ın Aralık 1976’da Modern Dil Derneği’nin panelinde “Yapısökümcü Melek” başlığıyla sunduğu ve yapısökümcü yaklaşımı eleştirdiği tebliğe cevap niteliğindedir. M.H Abrams yapısökümcü eleştirinin bir diğer muhalifi Wayne Booth’a gönderme yapıyordu. Booth metnin sadece okuyan herkesin üzerinde birleşeceği tek bir anlama sahip bulunduğunu, bunun dışındaki anlamların metnin üzerindeki parazitler olduğunu ileri sürüyordu.

Miller ise cevabında parazit kelimesini etimolojik bir yaklaşımla ele alıyor, ‘para’ önekine sahip kelimelerin tek anlamlı olmadığını, aksine karşıt anlamlara kaynaklık ettiklerini göstermeye çalışıyor, buna göre ev sahibi ile parazit (davetsiz misafir) kelimeleri arasında etimolojik bağlantı bulunduğunu ve antitetik ilişkinin mevcut olduğunu belirtiyor; tek ve kesin anlamın imkânsızlığında, sözcüklerin istikrarsızlığının metne anlam çoğulluğu ve zenginliği kazandırdığında ısrar ediyordu.

***

Miller kendini ele vermeyen yazarları sevdi, onları okudu. Onları okurken tek anlamlı okumanın imkânsız olduğunu biliyordu; ama onu edebiyat eleştirisine yönelten de buydu: Metni açıklığa kavuşturma amacı ve dürtüsü olmaksızın sonsuza kadar okumak. Dahası Miller’a göre tek anlamın imkânsızlığı bir şans sayılmalıydı; çünkü tek anlamı kavrama ‘boşluğu doldurmak, ölmek’ anlamına gelir. Yani, okuma faaliyetinin bitmesi demektir, ölüm de budur. Tek anlam iyi ki imkânsızdır. Okuru ölümden kurtarır. Üstelik tek bir okumayla kavranabilecek kesin anlamın mümkün olduğunu söylemek edebi metnin tüketilebilir olduğunu ileri sürmek, metni bir tüketim nesnesi olarak görmek anlamına gelir.

Yale yapısökümcüleri eleştiri dilinin de mecazlara, alegorilere dayandığını, analiz ettiği edebi metin gibi anlam çoğulluğuna sahip olduğunu, bu nedenle eleştirinin de bir tür edebiyat olduğunu ileri sürüyorlardı. Buna göre eleştiri dili edebiyat dilinin devamıdır, uzantısıdır Böylelikle eleştiriye geleneksel olarak atfedilen statü ve işlevi yerinden ediyorlardı.

***

1987’de Miller’ın The Ethics of Reading (Okumanın Etiği) başlıklı kitabı yayınlandı. Eleştirmen ve kuramcı olarak kariyerinin bu evresinde Kant’ın düşüncelerini çıkış noktası alarak metin ve okur arasında yeni bir dinamik ilişki geliştiriyordu. Daha doğrusu yapısökümcülüğe Kantçı etiği katıyor, bu evrede okumanın etik öneme sahip bir eylem olduğunu, okurdan, etik sorumluluk talep ettiğini savunuyordu. Buna göre okuma sadece estetik haz ve heyecan veren bir eylem değil; aynı zamanda etik bir eylemdi. Esasen etik Miller için önemli bir konuydu. Beşeri bilimlerin üniversiteleri etik eğitim yuvaları haline getirdiklerini, bu geleneği korumak için her çabanın gösterilmesi gerektiğini dile getiriyordu.

Dragan Kujundzic 2010 yılında Miller ile ilgili bir belgesel film yapmış, filmle aynı adı taşıyan bir de kitap derlemişti. First Sail (Denize İlk Açılma) adlı belgeselde Miller’ın kitaplar ve okuma eylemi olmaksızın düşünülmeyecek günlük yaşamı, akademik çalışmaları, derslerinde öğrencileriyle kurduğu ilişkiler, konferansları, yelken sporuna olan tutkusu, bu spora felsefi yaklaşımı ele alınıyor. Film birkaç uluslararası konferansta, üniversitelerde gösterildi; gösterimlerin ardından yuvarlak masa toplantıları gerçekleştirildi. Kitapta ise Miller ile yapılmış söyleşilere, belgeselin çekim çalışmaları hakkında makalelere, dost ve öğrencilerinin anılarına yer verilmiş. Miller yelken sporunu, denize açılmayı, belirli bir yere varma amacı ve kaygısı taşımadan denizde süzülmeyi seviyor; okuma eylemini de yelken sporuna benzetiyordu. Bu anlamda okuma onun için bir serüvendi, okumayı ‘bilinmeyene doğru yelken açmak’ olarak tanımlıyordu.

***

Miller çevresel sorunlar, özellikle de küresel ısınma konuşunda sorumluluk üstlenen ve herkese de üstlenme çağrısında bulunan çok yönlü ve yüksek seviyede eleştirel bir entelektüeldi. Belgeselde bu yönüyle de ele alınıyor.

Antroposen görece yeni bir terim, 2000’lerin başından itibaren kullanılmaya başlandı ve popülerleşti. İnsan faaliyetlerinin yerküre, atmosfer, eko-sistem ve iklim üzerindeki etkilerin açıklamada başvuruluyor. Söz konusu etkiler başta küresel ısınma olmak üzere çok ciddi ve hayati sorunlara da yol açtı. Bu bakımdan antroposen tüm canlılar açısından çok ciddi riskler taşıyan bir çağı ifade ediyor. Antroposen aynı zamanda ekolojik sorunların, insanın yeryüzü ile ilişkisinin, insan eylemlerinin sınırlarının ve etkilerinin ele alındığı yeni bir araştırma alanı. Miller bu alanda da insanın yerküre üzerinde tam hâkimiyet kurmasından kaynaklanan çevresel sorunları ele alan yazılar yazmıştı.

Miller son yıllarda ‘basılı edebiyat çağının alaca karanlığı’ndan söz ediyor, edebiyatın birçok insan için giderek daha az önem taşıdığını, çağın insanının okumayı zahmetli bir iş olarak gördüğünü, bu zahmete katlanmak istemediğini belirtiyordu. Edebiyatın belirleyici özelliği okura hayali formlar, kurgulanmış dünyalar sunması ve bu dünyalara girme imkânı tanımasıdır. İlginç olan şu: Hayali dünyaya giriş gerçek dünyayı tanımaya yardım eder ve gerçek dünyada nasıl davranılacağını öğretir. Basılı sayfalardaki kelimelerin hayali dünyalar yaratma gücü kaybolmuş değil; kelimeler bu güçlerini elbette koruyorlar. Ancak Miller’ın da belirttiği gibi günümüzde yeni telekomünikasyon araçları kendilerince hayali dünyalar yaratıyorlar. İnsanlar bunların yarattıklarını edebi eserlerinkine tercih ediyorlar. Ünlü romanların televizyon uyarlamalarını izlemeyi zahmetsiz buluyorlar. Miller yeni teknolojilerin ve bunların doğurduğu yeni medyanın ortaya çıkışının, etkisinin görmezlikten gelinemeyeceğini biliyor ‘edebiyatın alaca karanlığı’ onda karamsarlık yaratmamakla birlikte okumanın önemini ısrarla vurguluyordu.

Kaynaklar:

- Cohen, Tom, Colebrook, Claire, Miller, J.Hillis Miller, (2016), Twilight of the Antropocene Idols, Open Humanities Press

- Kujundzic, Dragan ed. (2015), First Sail, Open Humanities Press

- Miller, J.Hillis, (2021), Edebiyatın Otoritesi, çev. O.Tuncay, Ketebe Yayınları

YORUMLAR (2)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
2 Yorum
Bunlar da İlginizi Çekebilir