Mülteci ve çocuk hakları alanında çalışmalar yürüten Menekşe Tokyay “Cam uçurum, kadınların -ve azınlık mensuplarının- kriz dönemlerinde daha üst pozisyonlara terfi ettirildiği durumları tanımlıyor” diyor.
“Yeni çiçek dürbünleri bul ertesinde düş kırıklığının
Gizlenmişlerse senden, kur öz yaratısını
Saflığının.”
(Çiçek Dürbünü Benzetisi İyimserce, Nilgün Marmara, 1977)
Kadın olmak zor zanaat... Hele camdan kanatlara sahipseniz işiniz bir kat daha zorlaşır...
Doğduğun andan itibaren sana biçilen roller, küçücük omuzlarına yüklenen sorumluluklar, oynadığın oyundan seçeceğin mesleğe dek cinsiyetlendirilmiş tercihler, giydiğin giysi üzerinden yaşanan ötekileştirmeler ve şeytanlaştırmalar, iş görüşmelerinde anneliğe dair hedeflerinin sorular arasına ustaca serpiştirilmesi karşısında duyduğun hayal kırıklığı, ilk bebeğini birkaç ay emzirdikten sonra çalışma masana iyileştirilmiş koşullar altında geri dönmek için verdiğin insanüstü çabalar, başını çarpıp canını acıtan cam tavanlar, zaman zaman da kıyısına dek itildiğin, sonra da geri çekildiğin cam uçurumlar...
Dedim ya, kadın olmak zor zanaat... Hele ki uçurumlar etrafımızı sarp dağlar misali sarıp sarmalamışken...
Bazen cam tavana başınızı çarpınca canınız acır, bazen o tavanları büyük bir sebatla yıktığınızda kendinizi bir anda cam uçurumun kenarında buluverirsiniz.
Uçurum ile tavan arasındadır kendinizi gerçekleştirme çabanız... Size “izin verilen” sınırları zorlamak için yanıp tutuşursunuz, bazen de yılgınlıkla geri çekilirsiniz kozanıza...
Hafize Gaye Erkan’ın Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın başkanlığına atandığı dönemde tanıştı bir çoğumuz “cam uçurum” kavramıyla... Önümüzdeki dönemde de sık sık bu kavram etrafında tartışmalar döneceğe benziyor.
Ama ne mutlu ki iş yerlerinde kapsayıcılık, toplumsal cinsiyet eşitliği ve çeşitlilik gibi unsurlardan sıklıkla söz ettiğimiz bu çağda, cam uçurumun da cam tavanın da artık farkına varıyoruz, ismini koyup onunla nasıl başa çıkacağımıza dair ortak akılla stratejiler geliştirebiliyoruz.
Cam Uçurum Nedir?
Cam uçurum, kadınların -ve azınlık mensuplarının- ekonomik durgunluk veya kurumların içinden geçtikleri finansal zorluklar gibi kriz dönemlerinde daha üst pozisyonlara terfi ettirildiği durumları tanımlıyor.
Bir kadını -veya bir azınlık mensubunu- “atipik” bir tercih neticesinde “başa getirerek”, kurum veya şirket güya “ilerici” bir imaj verir. Ayrıca, kadınlığa dair başka bir basmakalıp yaklaşımın ürünü olarak, katılımcı liderlik anlayışlarıyla, karmaşık durumları yönetme becerileriyle, sosyal ve duygusal zekâ açısından görece güçlü oluşlarıyla bilinen kadın liderlerin, kurumdaki krize “kadın hassasiyetiyle” yaklaşması istenir.
Bir başka tercih sebebi ise, söz konusu yönetici pozisyonu şayet “geçici” ise, işlerin kötüye girmesi durumunda kadın liderlerin krizin gerekli ve “makul” zayiatı olarak görülmesidir.
Benzer şekilde, gözden düşen basketbol takımlarına ırksal azınlıklardan koçlar getirilmesi de benzer bir cam uçurum örneği.
Bununla birlikte, 2005 yılında Birleşik Krallık’taki genel seçimlerde siyah ve etkin azınlıktan gelen Muhafazakâr adaylar cam uçurumla karşılaşırken, İşçi Partisi’ndeki kadınlarda böyle bir deneyim yaşanmadı. Bunun sebebi olarak İşçi Partisi’nde 1997 yılından beri uygulanan bir kota sonucu kadın adayların seçilebilir yerlerden aday gösterilmesi, yani kadın adayların seçim başarısı söz konusu olduğunda erkeklerle eşit muamele görmesi gösteriliyor.
Liderlik pozisyonlarında zaten yeterince temsil edilemeyen, Nilgün Marmara’nın güzel anısına atfen “Niye kimseler izin vermez yollarıma kuş konmasına?” diyen kadınlar için bu tür atamalar, kariyerlerinde önemli bir ilerlemeye karşılık gelebilir; başlarını çarpıp canlarını acıtan onca cam tavana inat... Atamanın, toplumsal cinsiyet eşitliğinin zaten yeterince gelişmediği ülkelerde yaşanması da bu kararları daha çarpıcı hale getiriyor.
Ancak bu atamalar, aynı zamanda kadınları ciddi bir başarısızlık riskiyle de karşı karşıya bırakır. Şirket veya kurum, bu süreçte başarısız olursa, örneğin borsadaki düşüşler devam ederse, günah keçisi bellidir: Kadın yönetici... Çünkü kriz zamanlarında liderler, sorunun parçası olarak kabul edilir.
Söz konusu kriz, kâh olumsuz bir kamuoyu algısından kaynaklıdır, kâh bir yönetim skandalından, kâh finansal olarak gerekli performansın gösterilememesinden, kâh yatırımcılara güven telkin etmenin gerektiği bir dönemden geçilmesinden, kâh başka sebepten... Ancak hepsinin ortak yönü; kurumun temel hedeflerinin tehdit altında olması ve ani bir yanıt verme gereğinin ortaya çıkmasıdır.
Exeter Üniversitesi Araştırması
Söz konusu kavram, Exeter Universitesi’ndeki iki araştırmacı, Michelle Ryan ve Alexander Haslam’ın İngiltere’de 2005 yılında Financial Times Stock Exchange 100 Endeksi’nde yer alan 100 şirket üzerine bir rapor yayınlamasıyla ortaya çıktı. Araştırma, 2003 yılında The Times gazetesinin “kadın liderlerin şirket performansları üzerinde olumsuz bir etkisi olduğunu” ileri süren makalesine yanıt olarak yapıldı.
Ryan ve Haslam şöyle bir bulguya ulaştılar: Bir şirketin hisse performansı kötüye gittiğinde, kadınların yönetim kurulu üyesi olarak atanma olasılığı daha yüksek.
Benzeri bir sonuca, daha sonra Utah Devlet Üniversitesi’nden Alison Cook ve Christy Glass tarafından 15 yıl boyunca Fortune 500 şirketlerine dair yapılan bir incelemede de ulaşıldı: Beyaz kadınlar ve siyah kadınların, zayıf performans gösteren şirketlere CEO olarak atanma olasılıkları beyaz erkeklere göre daha yüksektir.
Hatta Harvard Business Review da yaptığı bir araştırmada, üniversite öğrencilerine, CEO’su emekliye ayrıldıktan sonra bir organik gıda şirketinin başına bir kadının mı bir erkeğin mi geçmesi gerektiğini sormuştu. Öğrencilerin yüzde 62’si, şirket iyiye gidiyorsa bir erkeğin CEO olması gerektiği; yüzde 69’u ise şirketin kriz halinde olması durumunda bir kadın adayın daha iyi olacağı yanıtını vermişti.
Buradan şu sonuca varmak mümkün: Kendilerine bir kriz halinde liderlik rolü verilen kadınlar, daha stresli ve daha fazla denetlenen, ayrıca kendilerinden daha çok şey beklenen bir çalışma ortamına maruz kalıyorlar; dolayısıyla da görevde kalış sürelerinin daha kısa ömürlü olma ve yerlerini -fırtına biraz dindikten sonra- erkek bir meslektaşlarının alma olasılığı yüksek.
Araştırmacılara göre, söz konusu “cam” terfiler, bir uçurumun -yani tehlikeli bir liderliğin- kenarına paraşütle bırakılmakla eşdeğerdi: Şayet başarısız olursanız, uçurumdan düşersiniz. Erkek meslektaşlar ise, riskli olduklarını düşündükleri için bu pozisyonları almaya daha az meyillidirler. Ancak kriz geçtikten sonra kadın CEO’nun yerini alan erkeğin dönüşü, statükoya geri dönüş olarak yorumlanabilir.
Dünyadan Örnekler
Fortune 500 şirketlerinde CEO’ların sadece yüzde 10’unu kadınlar oluşturuyor; ancak şirketlerin finansal veya yönetsel sorunları ortaya çıktığında imdada “kadın yönetici” can simidi yetişiyor. Cam uçurumun güncel bir örneği, geçtiğimiz yıl Twitter’ın Linda Yaccarino’yu CEO olarak ataması oldu. Yaccarino’ya bu görevin verilmesi, ne büyük tesadüf ki Twitter’ın reklam gelirinin kaybı ve değişen pazar nedeniyle değerinin düştüğü bir döneme denk gelmişti. Kendisi halen Twitter’ın CEO’su.
Ancak herkes onun kadar “şanslı” değil. 2009 yılı Ocak ayında şirketin finansal olarak can çekiştiği bir dönemde Yahoo CEO’su olarak 4 yıllık bir sözleşmeyle atanan ve şirketin kendini toparlaması için hazırladığı stratejik planın izinden giden Carol Bartz, 2011 yılı Eylül ayında, yani henüz 2 yıl 8 ay görevde kalmışken, görevden alınmıştı.
Gazetenin gelirlerinin düştüğü ve dijital formata geçişin revaçta olduğu bir dönemde ilk kadın idari editör olarak 2011 yılında Jill Abramson’un New York Times’a atanmasından tutun da, Reddit’in skandallara karıştığı bir dönemde, 2014 yılında CEO olarak atanan Ellen Pao’ya, artan dijital teknoloji rekabeti sonucu pazar payını yitiren Xerox’a 2001 yılında atanan Anne Mulcahy’e, Yahoo’nun pazar payının önemli bir kısmını Google’a kaptırmasıyla birlikte 2012 yılında Yahoo’ya CEO olarak atanan Marissa Mayer’a dek sayısız örnek var önümüzde...
Anne Mulchary, Xerox’a uçurumun kenarındayken CEO olduğunda şirketin 17 milyar borcu vardı ve ABD Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu tarafından bir soruşturmadan geçiyordu. Ancak kendisi bu kriz halini 8 yıllık başkanlığı sırasında bir başarı öyküsüne dönüştürebilmişti. Jill Abramson ise New York Times’ta göreve geldikten 3 yıl sonra kovulmuştu.
Geçtiğimiz yıl Kasım ayında kamuoyuna açıklanan ve küresel liderlik danışmanlık şirketi Russell Reynolds’un yaptığı görece yeni bir araştırmaya göre, kadınlar genellikle erkeklere kıyasla CEO pozisyonlarında daha kısa süreli olarak kalıyor ve bu durum, kadın liderlerin başarısız olmaya itildiği cam uçurum fikrini destekler nitelikte.
Dünya çapında 12 borsada işlem gören şirketler incelenmiş ve 2018 yılından bu yana kadın CEO’ların ortalama olarak 5 yıl, erkeklerin ise 8 yıl görevde kaldığı ortaya çıkmış. Bu şirketlerden bazılarında erkekler onlarca yıl boyunca CEO olarak görev yapmışlar. Örneğin, içlerinden biri 39 yıldır görevdeymiş.
Russell Reynolds, dünya çapında 1.500 lider üzerinde yaptığı bir diğer çalışmada ise, kadın ve erkek liderlerin çalışanlar tarafından nasıl algılandığı arasında önemli farklılıklar olmadığını ortaya koymuş ve bunu da “kadınların erkekler kadar etkili liderler olduğu” şeklinde okumak mümkün.
Cam Uçurum Kaçınılmaz mı?
Peki cam tavan ve cam uçurum metaforları etrafında dönen kısır döngüye mecbur muyuz?
Kadınları erdemleriyle, başarılarıyla, kurumsal kültüre yapacakları katkılarla, hedefleriyle, azimleriyle değerlendirmek bu kadar zor mu?
İlla uçurumun kenarından birini itmek gerektiğinde neden akla hep “kadınsallık” gelir ki?
Kadınların istihdam piyasasındaki konumunun güçlendirilmesine dair tartışmalarda cam tavan ve cam uçurum dayatmalarını artık bu çağda aşmanın vakti geldi. Zira kadınları cam uçurumun kenarına kadar itip, orada ayakta ve güçlü kalmalarını beklerken, aslında alt metin olarak kadınların liderlik pozisyonlarında yeterince iyi olmadıkları, ancak bir kurum bir sorunla boğuştuğu zamanlarda can simidi veya bir tür “numune” olarak kendilerine başvurulduğu şeklinde bir zımni mesaj da verilmiş oluyor.
Ayrıca kadınların bu denli riskli ve geçici pozisyonlara getirilmesi de, mevcut performanslarının daha negatif şekilde değerlendirilmesine, kendilerine sadece bir “kurtarıcı” rolü biçilmesine ve dolayısıyla mevcut eşitsiz bakış açısının devam etmesine yol açıyor. Zaten Almanya ve İsviçre gibi toplumsal cinsiyet eşitliği açısından örnek ülkelerde, cam uçurum uygulamaları da giderek azalıyor.
Dolayısıyla bir kurumun, bir şirketin, bir toplumun, bir siyasi partinin veya bir ülkenin liderlik geçmişi ve toplumsal cinsiyet eşitliğine dair ön kabulleri, cam uçurum algısının temellerini oluşturur. Ancak toplum üst düzey yönetim kademelerinde ne kadar çok kadın görürse, kadın liderler de sadece riskli dönemeçler için seçilecek “numuneler” olmanın ötesine geçecek ve sürdürülebilir başarı öykülerinde kadınların da kurumların başına geçme şansları o denli güçlenecek.
Bunun için de kurumlarda kadınlara yönelik mesleki mentorlukları, çeşitlilik ve kapsayıcılığı teşvik edecek politikalar uygulayıp eğitimler düzenleyerek, farklı arka planlardan gelen kişilere aynı kurumda başarılı olmalarını sağlayacak eşit fırsatlar vererek, terfilerde cinsiyet temelli önyargıları ortadan kaldırarak, dolayısıyla kadınları liderlik pozisyonları için güçlendirerek değişim yaratılabilir. Küçük adımlar, son kertede büyük farklılıklar yaratabilir.
Demek ki sevgili okur, konu yine döndü dolaştı toplumsal cinsiyet eşitliğinin içselleştirilmesi sorunsalına saplandı. Haydi bu eksiğimizi bari bu sene çözelim toplum olarak... “Hayatın neresinden dönülse kârdır” diyen Nilgün Marmara’nın hatırına...
MENEKŞE TOKYAY KİMDİR?
Galatasaray Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun oldu. Belçika Katolik Louvain Üniversitesi’nde Avrupa Birliği alanında yüksek lisans çalışmasını gerçekleştirdi ve yüksek onur derecesiyle mezun oldu. Marmara Üniversitesi Avrupa Birliği Enstitüsü’nden doktora derecesini aldı. Avrupa Birliği alanında danışmanlık firmalarında uzman olarak görev aldı. 2003 yılından beri çeşitli dergi ve yayınevleri için çeviri yapmaktadır. Ayrıca, 2010 yılından bu yana birçok uluslararası haber ajansında Türkiye muhabiri olarak görev almakta ve Türkiye’ye ilişkin gelişmelere dair analizler hazırlamaktadır. Mülteci hakları, çocuk hakları, sosyal politikalar, kadının insan hakları, Avrupa Birliği ve Orta Doğu’daki gelişmeler, başlıca ilgi alanları arasında yer almaktadır.