İletişim Uzmanı Mehmet Utku Şentürk, İkinci Dünya Savaşı'nda Japonya'nın Hiroşima ve Nagazaki şehirlerine atılan atom bombalarının 79 yıldır silinmeyen izlerini kaleme alıyor.
Dünya Savaşı sırasında Nazi Almayasının teslimiyetinden hemen sonra Almanya'nın başkenti Berlin'in 26 kilometre güneybatısında gerçekleşen Potsdam Konferansı’nda müttefik devletler hala teslim olmayan Japonya’ya teslim ol çağrısı yaparak aksi takdirde büyük bir yıkıma uğrayacağı tehdidinde bulundular.
Japon İmparatoru Hirohito teslim olmayacaklarını açıklayınca 16 Temmuz’da New Mexico’da ilk atom bombası denemesi gerçekleşti. Proje lideri fizikçi Robert Oppenheimer, ilk nükleer bomba denemesi sonrasında gördüklerini bu sözlerle ifade ediyordu: “Benim aklıma Hint yazılarından Bhadavad-Gita'dan bir satır geldi. Vişnu, Prens'i görevini yapmaya ikna etmeye çalışırken, onu etkilemek için çok kollu formuna girer ve şöyle der: ' Düşün ki gökyüzünde binlerce güneş aynı anda parlıyor. Ben şimdi Ölüm oldum, dünyaların yok edicisiyim.”
Bu kimyasal süper silahı kullanıp kullanmama inisiyatifi ABD Başkanı Truman’ın ellerindeydi.
6 Ağustos 1945 Pazartesi günü II. Dünya Savaşı’nın son aşamasına gelindiğinde, saatler 08.15’i gösterirken Amerika Birleşik Devletleri ‘EnolaGay’ adlı B-29 bombardıman uçağından bıraktığı Uranyum-235 tipi ‘Little Boy’ (Küçük Oğlan) isimli atom bombasıyla nükleer saldırıyı gerçekleştirdi.
Atom bombası ’Little Boy’, Hiroşima’ya tam 43 saniyede düştü ve saatler 08.16’yı gösterirken yaklaşık 600 metre yükseklikte patladı. Kod adı Operasyon Centerboard I olan Hiroşima'nın bombalanması Curtis LeMay tarafından 4 Ağustos 1945 tarihinde onaylanmıştır. Little Boy'u Batı Pasifik'teki Tinian Adası'ndan Hiroşima'ya taşıyan B-29 uçağı, pilot Paul Tibbets'in annesinin adı olan Enola Gay olarak biliniyordu.
Tibbets'in yanı sıra yardımcı pilot Robert Lewis, bombardıman pilotu Tom Ferebee, navigatör Theodore Van Kirk ve kuyruk nişancısı Robert Caron da Enola Gay'de bulunan diğer kişiler arasındaydı.
Bombalama sırasında Hiroşima'da 280.000-290.000 sivilin yanı sıra 43.000 asker yaşıyordu. Bomba, düştüğü yere 500 metre uzaklıktaki alan içindeki tüm insanların yüzde 90’ının ölümüne neden oldu. İlk anda 70 bin kişinin yaşamına bir anda son veren saldırı, takip eden hafta içerisinde ise 30 binden fazla kişinin hayatına mal oldu. ABD Enerji Bakanlığı beş yıl sonra bombalama sonucunda 200.000 ya da daha fazla kişinin öldüğünü tahmin ederken, Hiroşima şehri 237.000 kişinin doğrudan ya da dolaylı olarak bombanın yanık, radyasyon hastalığı ve kanser gibi etkileri nedeniyle öldüğünü tahmin etmektedir.
Hiroşima’daki saldırıdan sadece 3 gün sonra 9 Ağustos 1945’te Nagasaki’de Plütonyum -239 tipi atom bombası ‘’Fat Man’’ (Şişko Adam) ile ikinci saldırı gerçekleştirildi. Bombanın atıldığı gün Nagazaki'de 240.000 Japon vatandaşı, 9.000 Japon askeri ve 400 savaş esiri olmak üzere 263.000 kişinin bulunduğu tahmin edilmektedir. Nagazaki 9 Ağustos'tan önce de Amerika Birleşik Devletleri tarafından küçük çaplı bombalamalara hedef olmuştu. Bu bombalamalardan kaynaklanan hasar nispeten küçük olsa da Nagazaki’de büyük bir endişe yarattı ve birçok insan güvenlik için kırsal alanlara tahliye edildi, böylece nükleer saldırı sırasında şehirdeki nüfus azaldı.
Atom patlamasının hemen ardından 40.000 ila 75.000 kişinin öldüğü, 60.000 kişinin de ağır yaralandığı tahmin edilmektedir. Toplam ölümler 1945 yılı sonunda 80.000'e ulaşmış olabilir. Bomba, ilerleyen dönemlerde kansere ve çeşitli radyasyon hastalıklarına sebep oldu. Askeri tarihte gerçekleştirilen yegâne nükleer saldırı olan Hiroşima felaketi, bombanın atılmasından hemen sonra yayılan radyasyon ile birçok çocuğun ve yeni doğan bebeğin genetik hastalıklara maruz kalmasına neden oldu.
Bombanın atıldığı tarihte ABD Başkanlığı görevinde bulunan Truman, Hiroşima’ya atılan atom bombası ile ilgili ayrıntılı bilgileri halka sesleniş konuşmasıyla açıkladı: ‘’Hiroşimaya atılan atom bombası 13 Şubat 1945’te 130 bin Alman askerinin ölümüyle sonuçlanan Dresden Katliamına neden olan on tonluk bombalardan yaklaşık 2 bin kat daha güçlüdür. Atom bombasının Almanlardan önce keşfedilmiş olması insanlığı kurtarmaya yönelik çok önemli bir zaferdir.’’
İkinci bombayı kullanma kararı 7 Ağustos 1945'te Guam'da alındı. Bu bombanın kullanımı, ABD'nin Japonya'ya karşı kullanmak üzere sonsuz sayıda yeni silaha sahip olduğunu ve ülke kayıtsız şartsız teslim olana kadar Japonya'ya atom bombası atmaya devam edeceğini göstermek üzere hesaplanmıştı.
Ancak Nagazaki şehri ikinci atom bombası için birincil hedef değildi. Yetkililer bunun yerine Japonya'nın en büyük mühimmat fabrikalarından birinin bulunduğu Kokura şehrini seçmişti. Binbaşı Charles Sweeney'in pilotluğunu yaptığı B-29 "Bockscar", 9 Ağustos 1945 sabahı "Şişko Adam "ı Kokura şehrine götürmekle görevlendirildi. Görevde Sweeney'e yardımcı pilotlar Charles Donald Albury ve Fred J. Olivi, silahçı Frederick Ashworth ve bombacı Kermit Beahan eşlik ediyordu. Saat 3:49'da "Bockscar" ve diğer beş B-29 Tinian adasından ayrılarak Kokura'ya doğru yola çıktı. Uçak yaklaşık yedi saat sonra şehrin üzerine vardığında, yoğun bulutlar ve bir önceki gün Yawata yakınlarındaki büyük bir yangın bombardımanının başlattığı yangınların sürüklediği duman Kokura üzerindeki alanın çoğunu kaplayarak hedef noktasını gizledi.
Pilot Charles Sweeney sonraki elli dakika boyunca üç kez bomba atışı yaptı, ancak bombardıman pilotu Beahan hedefi görsel olarak göremediği için bombayı atamadı. Üçüncü bomba atışı sırasında Japon uçaksavar ateşi yaklaşmaktaydı ve Japon iletişimini izleyen Teğmen Jacob Beser, Japon avcı yön telsiz bantlarında hareketlilik olduğunu bildirdi.
NAGAZAKİ'NİN BOMBALANMASI
Yakıtları azalan Bockscar'daki mürettebat ikincil hedef olan Nagazaki'ye yönelmeye karar verdi. B-29 yirmi dakika sonra şehrin üzerine geldiğinde, şehir merkezi de yoğun bulutlarla kaplıydı. Uçağın silah uzmanı Frederick Ashworth, Nagazaki’nin radar kullanılarak bombalanmasını önerdi. O anda, üç dakikalık bombardımanın sonunda bulutlarda oluşan küçük bir açıklık bombardıman pilotu Kermit Beahan'ın hedefin özelliklerini tespit etmesini sağladı.
Yerel saatle 10:58'de Bockscar, Şişko Adam'ı bıraktı. Atom bombası 43 saniye sonra, hedeflenen noktanın yaklaşık 1,5 mil kuzeybatısında, 1.650 feet yükseklikte 21 kiloton TNT'ye eşdeğer bir patlamayla infilak etti.
Atomik patlamanın yarattığı toplam yıkımın yarıçapı yaklaşık bir mildi ve bunu bombanın atıldığı yerin iki mil güneyine kadar şehrin kuzey kısmında çıkan yangınlar izledi. Hiroşima'nın birçok modern yönünün aksine, Nagazaki'deki binaların neredeyse tamamı ahşap duvarlı ve kiremit çatılı ahşap veya ahşap iskeletli binalardan oluşan eski moda Japon yapısıydı. Küçük sanayi ve ticaret kuruluşlarının çoğu da patlamalara dayanacak şekilde tasarlanmamış ahşap ya da diğer malzemelerden yapılmış binalarda yer alıyordu. Sonuç olarak, Nagazaki üzerindeki atom patlaması, patlama yarıçapındaki neredeyse her yapıyı yerle bir etti.
Şişko Adam'ın bombanın tam hedef noktasına atılamaması, atomik patlamanın Urakami Vadisi ile sınırlı kalmasına neden olmuştur. Sonuç olarak, şehrin büyük bir kısmı patlamadan korunmuştur. Şişman Adam, güneydeki Mitsubishi Çelik ve Silah Fabrikası ile kuzeydeki Mitsubishi-Urakami Mühimmat Fabrikası arasındaki şehrin sanayi vadisinin ortasına bırakıldı. Ortaya çıkan patlama 21 kiloton TNT'ye eşdeğer bir patlama verimine sahipti, bu da kabaca Trinity patlamasıyla aynıydı. Şehrin neredeyse yarısı tamamen yok oldu.
Siyaset bilimci uzmanlara göre bombanın kullanılma nedeni sadece İkinci Dünya Savaşı’nı bitirmek değildi. ABD bu bombayla aynı zamanda SSCB’ne gözdağı vererek Soğuk Savaş’a bir adım önde başlamak istedi. Avrupa’da artan Sovyetler Birliği’nin nüfuz alanını daraltmak ve bu ülkeye uyarıcı bir mesaj iletmek için atom bombalarının kullanılması uygun bulundu. Dolayısıyla, Soğuk Savaş bu memorandum ile başlamış oldu ve atom bombasının da bu dönemin ilk ayağı olması kararlaştırıldı.
Dönemin siyaset akademisyenleri Hiroşima’ya atılan atom bombasını öncelikli olarak ahlaki açıdan değerlendirdi. Atom bombalarının kullanılması için hiçbir koşulda geçerli bir sebebin olamayacağını savunan bilim adamları, felaketi ‘devlet terörü’ olarak nitelendirdi. Zira siyasi bir amaç uğruna sivillerin hedef olarak seçilmesi ve askeri gücün orantısız bir şekilde bu insanlar üzerinde kullanılması terörün tanımıyla birebir uyuşmaktadır. Saldırı üzerine onlarca belgesel ve sinema filmi çekildi; yüzlerce kitap ve makale yazıldı, televizyon programları yapıldı. Bu yayınlar tüm dünyayı siyasetten sanata, ekonomiden edebiyata kadar her alanda etkiledi.
HİROŞİMA SEVGİLİM
Bu çalışmalardan bir tanesi olan Fransız yönetmen AlainResnais’in filmi ‘HiroshimaMonAmour’ (Hiroşima Sevgilim), film eleştirmenleri tarafından katliam üzerine yapılmış en büyük sanatsal çalışma olarak gösterildi. Düşman ve düşmanın algılanışını sorgulayan film, unutmak ile anımsamak kavramlarını izleyiciye yeniden yorumlattı ve savaşın insanlar üzerinde bıraktığı psikolojik hasarı da gözler önüne serdi. Belgesel tadındaki film, saldırı mağdurlarının ruh halinin kamuoyu tarafından daha iyi anlaşılmasında büyük rol oynadı. Film aynı zamanda sanatta bir çığır açtı ve ‘Nouvelle Vague’ (Yeni Dalga) akımına yepyeni bir bakış açısı getirdi. 1959’da Cannes Film Festivali’nde özel ödüle layık görülen film, konusunun siyasal hassasiyeti sebebiyle dönemin Birleşik Devletler Hükümeti’ni rahatsız etmemek amacıyla listeden çıkarıldı. Buna rağmen film 1960’ta Oscar aldı.
Atomu parçalayarak atom bombası yapımının yolunu açan Einstein’ın saldırıyla ilgili düşünceleri ilgi çekiciydi. Deha, Hiroşima nükleer saldırısıyla ilgili şu sözleri sarf etti: ‘’Ben atomu insanlığa hizmet etmek için buldum. Onlar bomba yapıp birbirlerini yok ettiler. Böyle olacağını bilseydim, bir ayakkabı tamircisi olurdum’’
Nazım Hikmet’in Hiroşima’ya olan hassasiyeti ise Japon halkının gönlünde ayrı bir yer edindi. Şairin, atom bombasıyla 7 yaşındayken öldürülen bir kız çocuğunun on yıl sonraki barışa çağrısını anlatan ‘Kız Çocuğu’ adlı şiiri, Hiroşima’daki anma törenlerinde defalarca okundu ve aynı zamanda şiir birçok sanatçı tarafından bestelenerek seslendirildi. Japonca ’ya da çevrilen şiir, Japon işçi sınıfını ve savaş karşıtı kesimi 60’lı yıllar boyunca etkilemeye devam etti.
İşte Nazım Hikmet’in o şiiri:
“Kapıları çalan benim, kapıları birer birer
Gözünüze görünemem, göze görünmez ölüler
Hiroşima'da öleli oluyor bir on yıl kadar
Yedi yaşında bir kızım, büyümez ölü çocuklar
Saçlarım tutuştu önce, gözlerim yandı kavruldu
Bir avuç kül oluverdim, külüm havaya savruldu
Benim sizden kendim için hiçbir şey istediğim yok
Şeker bile yiyemez ki kâğıt gibi yanan çocuk
Çalıyorum kapınızı, teyze, amca, bir imza ver
Çocuklar öldürülmesin şeker de yiyebilsinler”