Eski ABD Başkanı Richard Nixon'un 1969'da biyolojik silahlardan vazgeçme ve bunları yasaklayan bir anlaşmayı öncülük etme yönünde aldığı cesur karar, insan yapımı salgın tehditlerini yarım asır boyunca sınırlamaya yardımcı oldu. Ancak Nixon'un mirası şu anda zayıflıyor.
Washington Post'un yakın tarihli bir araştırmasına göre, dünya biyosentetik çağda hızla harekete geçmez ve biyolojik silahların üretimini ve kullanımını caydırmazsa, yakın gelecekte felaketlerle karşılaşabilir.
YENİ VE DAHA TEHLİKELİ VİRÜSLER ÜZERİNDE ÇALIŞMALAR
Gazete, dünya çapındaki araştırmacıların COVID-19'dan daha ölümcül virüslerle deneyler yaptığını ve bunun biyolojik bir felaket olasılığını artırdığını belirtti. Özellikle Rusya'nın, Soğuk Savaş sırasında çiçek hastalığı ve ebola gibi ölümcül hastalıkların silahlanmasında kullanılan askeri bir kompleksi yeniden faaliyete geçirdiği bildirildi. Çin'deki üst düzey askeri yetkililer ise biyolojik savaşın potansiyel faydalarını dile getirdi. Bir Çinli albay, biyolojik savaş yöntemlerini "nükleer silahlardan daha güçlü ve daha medeni" olarak tanımladı.
BİYOLOJİK SALDIRILARI ÖNLEMEK İÇİN YENİ YAKLAŞIMLAR
Gazete, gen düzenleme teknolojisindeki ve yapay zeka alanındaki gelişmelerin, ölümcül virüs ve bakterilerin manipüle edilmesini ve üretilmesini her zamankinden daha kolay hale getirdiğine dikkat çekti. Araştırmacılar, yalnızca uluslararası anlaşmaların bu sorunu çözemeyeceğini ve nükleer silah caydırıcılık modellerinin de yeterli olmadığını belirtiyor. Bunun yerine, ABD ve müttefiklerinin dünya genelinde riskli biyolojik araştırmaları takip edip ortadan kaldırmak için güçlü bir sistem geliştirmesi gerektiği vurgulanıyor.
BİYOLOJİK İSTİHBARAT GİRİŞİMİ
Araştırmada, biyolojik istihbaratın ulusal güvenliğe entegre edilmesi öneriliyor. Bu kapsamda, Kongre'nin biyolojik tehditlere odaklanacak bir istihbarat birimini finanse etmesi çağrısında bulunuluyor. Biyolojik istihbarat, tehlikeli araştırmaları tespit etmek ve değerlendirmek için müttefik hükümetler ve özel şirketlerle iş birliği yapmayı amaçlıyor.
İSRAİL'İN FİLİSTİN'E YÖNELİK TEHDİTLERİ: İSRAİL'İN BİYOLOJİK SİLAH KULLANIMI
Tarihsel belgeler, İsrail'in biyolojik silahları bir savaş aracı olarak kullandığını gösteriyor. İsrail'in ilk başbakanı David Ben-Gurion’un liderliğinde, Filistin köylerinde su kaynaklarını zehirlemek için planlar yapıldığı belgelenmiş durumda. İsrailli tarihçiler Benny Morris ve Binyamin Kedar, bu tür operasyonların belgelerini ortaya koyarak, İsrail'in biyolojik savaş stratejilerine ışık tuttu.
1948 yılında İsrail’in kuruluş sürecinde, Filistin köylerindeki su kuyularına tifüs ve dizanteri gibi hastalıklara neden olan bakteriler yerleştirildi. Akka kentinin su kaynaklarının zehirlenmesi sonucu kent sakinleri hastalanarak şehirlerini terk etmek zorunda kaldı. Bu, İsrail'in biyolojik silahlarını etkili bir şekilde kullanarak stratejik üstünlük sağlamasının en bilinen örneklerinden biri.
MODERN İSRAİL VE BİYOLOJİK SİLAH PROGRAMI
İsrail'in biyolojik silah geliştirme süreci 1950'lerden bu yana devam ediyor. Araştırma ve geliştirme çalışmaları, Nes Ziona’daki gizli İsrail Biyolojik Araştırma Enstitüsü’nde sürdürülüyor. ABD'nin 1983 yılında hazırladığı gizli bir istihbarat raporuna göre, İsrail'in sinir gazı ve hardal gazı gibi kimyasal silahları üretebilecek altyapıya sahip olduğu belirtiliyor.
Filistinli köylüler, günümüzde de kimyasal saldırılara maruz kalıyor. 2005 yılında Batı Şeria'nın güneyindeki köylerde, yerleşimciler hayvanları zehirlemek için toksik kimyasallar kullandı. Bu durum, hayvancılıkla geçinen birçok Filistinli aileyi ekonomik olarak zor duruma soktu.
Filistin Yönetimi, İsrail’in biyolojik ve kimyasal silah programlarına ilişkin uluslararası soruşturma çağrısında bulundu. Ancak İsrail, biyolojik silahlarla ilgili uluslararası anlaşmaları imzalamayı reddederek bu alandaki faaliyetlerini sürdürüyor. İsrail, biyolojik silah geliştirme faaliyetlerini "bilimsel araştırma" olarak tanımlayarak uluslararası eleştirilerden kaçınıyor.