Gazze’de bombardıman altında 6 ay yaşayan Diyarbakırlı Psikolog Dr. Rukiye Demir Salhiya, başından geçenleri KARAR’a anlattı: İnsanlar, sivrisinek vızıltısına bile katlanamazken biz dron seslerinin altında hayatta kalma savaşı veriyorduk. Kaldığımız ev bombalanınca şehitlerin kanlarının üzerinden geçerek küçük çocuklarla hastanelere, okullara sığındık. Tek tek sevdiklerimizin şehadet haberlerini alırken sıramızı bekliyorduk. Bir ayağımız ahirette, bir ayağımız dünyadaydı.
MERVE ŞİŞMAN
Her acı zamanla hafifler ancak bazıları vardır ki; kalıcı izler bırakır ve ömür boyu hatırlanır. Tıpkı; 7 Ekim 2023 sabahından başlayarak 6 ay boyunca Gazze’de direniş, ölüm ve sürgün arasında kalan Psikolog Dr. Rukiye Demir Salhiya’nın yaşadıkları gibi. 8 çocuklu bir ailenin en küçük çocuğu olan Salhiya, aslen Diyarbakırlı. Master için Filistin’e giden ilk uluslararası öğrenci...
7 yıldan fazla süre bölgede kalan ve birçok çatışmaya şahitlik eden Salhiya, tahliye operasyonuyla memleketine sağ salim döndü. Malezya Uluslararası İslam Üniversitesi’nde psikoloji okuyan Dr. Salhiya “Gazze, benim için bir hayaldi. Bunu gerçekleştirdim. Direnişin şanlı mücadelesini gördükçe orada kalmaya karar verdim. Hem yüksek lisans hem doktora eğitimimi tamamladım. Bu sırada evlendim. Gazze, 75 yıldır süren işgal ve abluka altında, her gün acı verici bir yaşam mücadelesi veriyor” dedi.
İsrail’in Gazze saldırıları devam ediyor: Ölen gazeteci sayısı 184’e yükseldi
'ŞEHİTLERİN KANLARININ ÜZERİNDEN GEÇEREK OKULLARA SIĞINDIK'
Yüksek lisans eğitimi almak için Filistin’e giden ilk uluslararası öğrenci olan psikolog Rukiye Demir Salhiya, İsrail saldırıları altında verdiği ölüm kalım mücadelesini KARAR’a anlattı: 7 Ekim’de İsrail bombardımanı başladıktan 6 ay sonra tahliye operasyonuyla Diyarbakır’a döndüm. İnsana nefes aldırmayan bir atmosferdi. İnsanlar, sivrisinek vızıltısına bile katlanamazken biz dron seslerinin altında hayatta kalma savaşı verdik. Kaldığımız ev bombalanınca şehitlerin kanlarının üzerinden geçerek küçük çocuklarla hastanelere, okullara sığındık. Tek tek sevdiklerimizin şehadet haberlerini alırken sıramızı bekliyorduk. Bir ayağımız ahirette, bir ayağımız dünyadaydı.
'DUALAR EDEREK GÖZYAŞLARIMIZI SİLİYORDUK'
İsrail bombardımanının başlamasından sonra yaşadıklarını anlatan genç akademisyen, şöyle devam etti:
“İnsana nefes aldırmayan bir atmosfer vardı. Abluka nedeniyle sağlık hizmetleri, eğitim, temel ihtiyaçlar bile neredeyse imkansız hale gelmişti. İnsanlar, sivrisinek vızıltısına bile katlanamazken biz dron seslerinin altında hayatta kalma savaşı veriyorduk. Kaldığımız ev bombalanınca şehitlerin kanlarının üzerinden geçerek küçük çocuklarla hastanelere, okullara sığındık. Tek tek sevdiklerimizin şehadet haberlerini alırken sıramızı bekliyorduk. Bir ayağımız ahirette, bir ayağımız dünyadaydı. Tek derdimiz sahip olduklarımızla en iyi nasıl direnebileceğimizdi.
Tek kelimeyle beni Allah korudu. Daha yaşayacak ömrümüz, dünyaya iletmemiz gereken mesajımızı varmış. Çok ağır bombardımanların altında hep son dakika kurtuluyorduk. Düşman askerleri olduğumuz yere baskın düzenledi. Göz göze geldik. Hep paralı askerlerdi, İngilizce lehçelerinden nereli oldukları belli oluyordu.
Fransa, Hindistan ve tankların içinde de Siyonist kepli Yahudi askerler vardı, ellerinde tahrip edilmiş Tevrat’la... ‘İnna lillahi we inna ileyhi raciun’ deyip gözyaşlarımızı siliyorduk. Vahşilikte sınır tanımadılar. On binlerce insan, yüz metre karelik alanlarda yaşamaya çalıştı. Ama her şeyin ötesinde bir umut vardı; direniş. Ayrılmak zor bir karar oldu fakat dönmek o zaman için en uygun tercihti. Tüm bu süreçte yanımda olan, dua eden, destek veren herkese minnettarım.”