Dezenformasyonun ilacı karartma değilmiş
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, koronavirüs dezenformasyonlarına karşı Twitter'da bir tablo paylaştı.
Şu sunuşla:
"Sosyal medyada Koronavirüs gündemini takip ederken doğru bilgi ve haberlere daha etkili bir şekilde ulaşmanız için siz değerli vatandaşlarımıza birkaç önerimiz var."
Tivitine iliştirdiği tablo ise haber görünümlü tuzaklara düşmekten, sahte hesapların yönlendirmelerinden, hileli ve yanıltıcı görüntülerden nasıl korunacağınızı gösteriyor.
Demek ki panik havası yayacak dezenformasyonla, manipülasyonla mücadele, karartmaya başvurmadan da başarılabiliyormuş.
Budur işte. Bravo, kutlarım, nihayet doğrusu bulundu.
İdlib'den 33 şehit haberinin geldiği gece kolaya kaçılmış, şalter indirilerek sosyal medya karartılmıştı.
Oysa bu kez kriz, hızlı ve önleyici bilgilendirmeyle yönetiliyor. Erken davranılıp önce gerçeği dolaşıma sokularak, yalan ve provokatif haberle panik salgını çıkarılmasının önü alınıyor.
Aksi, dezenformasyonu kesmiyor, amaca hizmet etmiyor, ters sonuçlar üretiyordu.
Çaresi, iletişim ortamını karartmak, medyayı sansürlemek, susturmak değildi.
Bilakis, meydan tümüyle doğrulanmamış bilgiye, kulaktan kulağa üfürülmüş fısıltıya, kaynağı belirsiz rivayete, kaçıkça komplolara, manipülatif ve ajitatif saldırılara hem terk hem teslim ediliyordu.
Neyse ki bu yanlış alışkanlıktan dönüldü. Toplum bu kez karanlıkta bırakılmadı. Önden aydınlatma, tehlikeli hezeyanların önüne tam şeffaflıkla geçme yöntemi benimsendi.
Dikkat ederseniz...
'Küresel güçler yine küresel oyun tertipledi, dünyayı kasıp kavuruyor ama asıl hedef Türkiye, tam da bu sıra DEVA adıyla yeni parti kurulması tesadüf mü' fasaryaları, Ankara'da alıcı bulmadı bu kez.
Dini lider Hamaney, biyolojik silah saldırısına uğradıkları mavalları okurken..Çin, virüsü Wuhan'a getirmekle ABD'yi suçlarken...Amerikalı kimi siyasetçiler bile, dünyaya kasten virüs bulaştırmanın hesabını Çin'e sormaktan bahsederken...Türkiye, ipe sapa gelmez zırvalamalara yüz vermiyor.
Halkın algılarıyla oynamıyor devlet. Sağlık Bakanı Koca, fevkalade gerçekçi bir öngörü ve sağduyuyla yönetiyor krizi.
Ortamı zehirleyen eksik, sağlıksız, oynanmış, çarpıtılmış, uyduruk, kirli, operasyonel içerikle savaş, böyle kazanılır. Karşı tezvirat pompalayarak değil.
Dezenformasyon, yenilse yenilse böyle yenilir. Operasyonel yalanların pabucu ancak böyle dama atılır.
Güneş giren eve doktor, hakiki enformasyonun girdiği yere de dezenformasyon hastalığı giremez; girse de alt edilir, barınamaz.
Umarım, karartmanın ters teptiği fark edilmiştir, koronavirüse mahsus bir tavır değişikliği değildir gördüğümüz.
Kılıçdaroğlu’na casusluk davası mı açılacak?
Taş yağar kıyamet koparken güme gitmesin; Cumhurbaşkanı Erdoğan son grup konuşmasında, Kılıçdaroğlu için şu ifadeyi kullandı:
"Bu densiz ve cahil zatın kaset kumpasıyla başa getirildiği günden beri yaptıklarının hepsi beşinci kol faaliyeti!"
Söyleyen Cumhurbaşkanı olunca işin rengi değişiyor.
'Densiz ve cahil' yergileri, ağır olmakla birlikte, yargı içtihatlarına göre siyasetçilerin katlanması gereken rencide edici eleştirilere giriyor. Yani ifade özgürlüğü kapsamında.
Fakat 'beşinci kol' tanımlaması, ağır siyasi eleştiri değil, doğrudan hukuki bir suçlama.
Sözlüklerde "Bir ülkede düşman için çalışan gizli örgüt" yazıyor karşısında.
Özellikle de Cumhurbaşkanı'nın ağzından çıktığında, artık sadece vatandaşların değil savcıların da dikkate alması gereken bir suç duyurusu anlamına gelir.
Sonuç almaz ama 'densiz ve cahil' nitelemelerini isterse muhatabı, hakaret davasına konu edebilir.
Fakat 'beşinci kol', direkt casusluk soruşturmasına konu olacak bir kriminal aktiviteye işaret ediyor. Hukuki sonuç doğurması kaçınılmaz.
Her gün önüne istihbarat raporları gelen Cumhurbaşkanı bunu söylüyorsa bir bildiği olmalı.
Milli güvenliğe yönelik açık bir tehdit ve yakın bir tehlikenin varlığıyla ilgili devletin elinde bir bilgi, tespit var demez misiniz?
Sadece polis ve savcının da konusu olmakla kalmaz. MİT'in, düşman istihbaratına ve sızmalarına karşı koyma görevi çerçevesinde Kılıçdaroğlu'nu takip ettiği sonucu çıkmaz mı?
Kılıçdaroğlu, 2010'da CHP Genel Başkanlığına seçildi.
10 yıldır ana muhalefetin başı olarak beşinci kol faaliyeti yürütüyorsa, bu CHP'yi de bir 'casusluk örgütü'ne sokmaz mı?
İktidar-muhalefet polemiklerinde, CHP'ye 'ihanet şebekesi, milli güvenlik sorunu' gibi yakıştırmalarda bulunuluyordu.
Ancak 'beşinci kol' suçlaması yöneltmeye vardırılmamıştı atışmalar.
İktidarın kara propaganda timleri, ağzına geleni esip savurabilir. 'Beşinci kol' diye, sosyal medya karalamalarında ileri geri atıp tutmaya da başlamışlardı.
Bunları ihbar sayıp o zaman harekete geçmemesi; ne MİT ne polis ne de yargıyı 'görevi ihmal' zannı altında bırakır.
Fakat Cumhurbaşkanı'ndan duyduklarında kayıtsız kalmamalarını bekleyebilir misiniz?
Ya zaten var olan gizli istihbarat raporlarına, inceleme veya soruşturmalara dayanarak bu suçlama, en üst düzeyde kamuoyuyla paylaşılıyordur...
Yahut da raporların varlığının habercisidir, altı boş değildir ve casusluk soruşturması da yoldadır.
Aksini düşünmek akla, mantığa ve hukuka aykırı değil mi?
Öyle ya; çadır, aşiret, kabile devletinde yaşamıyoruz. Burası ne muz cumhuriyeti ne de sahipsiz yol geçen hanı...
Demokratik bir hukuk devleti, beşinci kol faaliyetine göz yumabilir, izin verebilir mi?
Casus içerdeyse kapı kilit tutmaz. 10 yıldır devam ediyormuş üstelik...
Yeni mi fark edildi, gereği nasıl yapıldı, yapılmadıysa istihbarat, yargı şimdiye neredeydi diye sorulmaz mı?