Merkez Sağ’daki muhayyel boşluk

“Azınlığı çoğunluğun üstüne çıkaran idare tarzı, bir zümrenin sultasıdır. Düşünceleri etrafında çoğunluğu toplayamayıp azınlıkta kalanların haklarına razı olmamaları kendileri dışındakilere tahammül edememeleri kendilerini çoğunluktan daha muteber saymaları Türk demokrasisinin işlemesine önemli engel teşkil etmiş, memleketin ağır bedeller ödemesine sebep olmuş tek parti zihniyetinin ta kendisidir…

Türkiye’de kimse diktatör dikta ihtiyacı içinde değildir.”

Bu sözler, AK Parti kuruluş töreninde Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ait olsaydı hiçbirimiz şaşırmazdık. Ama 45 yaşındaki Başbakan Demirel, 1969’da bu konuşmayı yaptığında Erdoğan henüz 15 yaşındaydı.

Peki, hafızalarda kalan son algısından çok farklı olan bu konuşmayı genç Demirel neden yapmıştı?

Uzun bir hikayesi var.

22 Mart 1962 günü 80 yaşındaki Celal Bayar, hastalığı nedeniyle tutuklu kaldığı Kayseri Cezaevi’nden tahliye edildi. Kayseri’den Ankara’ya girişinde 50 Adalet Partili milletvekili tarafından karşılandı. Ankara caddelerinden geçip evine gitmeye çalıştığı yol boyunca kalabalık hiç azalmadı, o kadar çok ''kurban'' kesildi ki kirlenen beyaz arabasını değiştirmek zorunda kaldı.

Bayar’ın tahliyesi ve bu karşılama ertesi gün Ankara’yı karıştırdı. Yüksek Askerî Şûra bir bildiri yayınlayarak “27 Mayıs ruhunu ve milli birliği zedelemeye matuf bu olaylara karşı tedbir” istedi. Bayar’ı karşılayan 22 kişi tutuklandı, Bayar’la fotoğraf çektiren Meclis Muhafız Alayı’ndan 12 er hakkında 5 yıl hapis istemiyle dava açıldı. Bayar ziyaret edebilir korkusuyla Anıtkabir kapatıldı. İstanbul’da üniversiteli gençler toplanıp Bayar’ı okullarının önünden geçirmeyeceklerini, sabırları taşarsa 27 Mayıs’taki gibi ikinci kez isyan haklarını kullanacaklarını bildirdiler.

Ankara’da ise “Milli vicdanın, mahkum ettiği bedbahtlara karşı 27 Mayısı koru, bugün saat 17’de Zafer Meydanı’na gel” çağrısı yapan Fakülte Öğrenci Dernekleri ve 27 Mayıs Devrim Derneği’nin çağrısına uyan 5000 üniversite öğrencisi, “Sehpaya”, ''Mehmetçik geliyor” “Vatan haini” “Kayseri’ye” diye tempo tutarak Kızılay’da önce Adalet Partisi genel merkezini taşladı, sonra da Celal Bayar’ın evini.

Bayar’ın evinin balkon parmaklıkları koparıldı. Olaylar gece de sürdü, bina içindeki AP’lileri linçten asker zorlukla kurtardı.

Linççi kalabalığın sardığı AP Genel Merkezi’nden kaçan parti yöneticilerinden biri de, daha bir yıl önce siyasete girmiş, 39 yaşındaki eski DSİ genel Müdürü Süleyman Demirel’di.

O gün sadece Genel Başkan Gümüşpala’nın yönetimine kızıp istifa eden parti yöneticilerinden biri olmakla kalmamış, Türkiye’de demokrasinin geri geleceğine inancını kaybedip daha bir yıl olmadan siyaseti bırakma kararı da almıştı.

Süleyman Demirel’in ordu adlı fille dansı olarak özetlenecek siyasi hayatı aslında o gün başladı.

Demirel, ilk iktidar deneyimini darbecilerin gözetimindeki geçiş hükümetlerinde yaptı. 1965 seçimlerinde AP’yi, Türkiye seçim tarihinin en yüksek ikinci oy oranı olan yüzde 52.8’le tek başına iktidar yaptığında ise sadece 41 yaşında.

Ama bu bile iyi adam olmasına yetmedi. 1968 yılının 27 Mayıs Bayramı kutlamalarında kendi seçtirdiği Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay radyoya çıkıp zehir zemberek bir konuşmayla ona “demokrasi dersi” verdi:

"Modern demokrasi yalnız çoğunluğun hükmettiği bir rejim değil, aynı zamanda hukuk prensiplerinin her vatandaş için adaletle uygulandığı bir eşitlik rejimidir. Sadece çoğunluğa dayanan ve çoğunluğun arzularına göre yürütülen demokrasi, geçimsizliğe ve anarşiye yol açarak idareyi, neticede totaliter bir sisteme götürebilir. Bütün devirlerin tarihi, çoğunluğun bazen aldandığını gösteren acı ve ibret verici olaylarla doludur."

Konuşmanın muhatabı Başbakan Demirel'di.

Daha sonra Başbakan Özal, Başbakan Erdoğan'ın da işiteceği sözlerdi bunlar.

Ve suçları da seçim kazanmaktan fazlası değildi.

Sunay, "çoğunluk diktatörlüğüne" karşı mücadelesinde yalnız da değildi. Yaşar Kemal'in kurucusu olduğu sol entelektüellerin Ant Dergisi aynı tarihlerde şu kapakla çıkmıştı: AP'nin hedefi: Çoğunluk Diktası.

"Çoğunluk diktası" lafının ortalığa çıkmasının sebebi malumdu.

1969’da seçime gidiliyordu. Adalet Partisi'nin sandıktan yine tek başına iktidar çıkması kesindi ama esas olarak Demirel aralarında Bayar'ın da olduğu eski DP'lilerin önündeki siyasi yasağını kaldırmak için anayasayı değiştirmekten bahsediyordu.

Bir yıl sonra İsmet İnönü ile birlikte anayasanın ilgili maddesini değiştirmek için attıkları adım yine başını belaya soktu.

21 Mayıs 1969 günü Ankara'nın sokaklarındaki tankları görenler şok olmuştu. Garnizon Komutanı 27 Mayıs provası için dese de herkes esas sebebi biliyordu.

Çankaya Köşkü'nde Cumhurbaşkanı Sunay başkanlığında toplanan komutanlar anayasanın değiştirilmemesi için 16 Mayıs muhtırasını vermiş, tasarı Meclis'ten Senato'ya gönderilmişti.

Demirel, seçimden sonraya topu atmak üzere Meclis ve Senato için tatil kararı alıp krizi atlattı. Ama aleyhindeki kampanya daha yeni başlamıştı.

Diktatörlük iddialarından sonra, önce yolsuzluk haberleri geldi. Yetmedi Haldun Simavi'nin sahibi olduğu Günaydın gazetesi, eşi Nazmiye Hanım'la ilişkisi olduğu için Ankaralı bir ayakkabıcının öldürüldüğünü yazdı.

İşte diktatörlükle suçlanan, gençlerin, aydınların, askerlerin nefret objesi Başbakan Demirel'in bütün bu iddialara, kendisine destek veren anaakım gazetede de pek olmadığı için Hakikat gazetesinden cevap verdi:

"Azınlığı çoğunluğun üstüne çıkaran idare tarzı, bir zümrenin sultasıdır. Düşünceleri etrafında çoğunluğu toplayamayıp azınlıkta kalanların haklarına razı olmamaları kendileri dışındakilere tahammül edememeleri kendilerini çoğunluktan daha muteber saymaları Türk demokrasisinin işlemesine önemli engel teşkil etmiş, memleketin ağır bedeller ödemesine sebep olmuş tek parti zihniyetinin ta kendisidir... Türkiye'de kimse diktatör dikta ihtiyacı içinde değildir."

Kampanya işe yaramadı. 1969 seçimlerinden de Adalet Partisi tek başına iktidar olarak çıktı.
Ama operasyon sürdü. Önce parti içinden 41 vekil hükümet bütçesine red oyu verdi. İstifa eden hükümet daha sonra zor bela yeniden kuruldu. Ama bitmedi bu kez de sokaklar karıştı.

Gerisi malum.

Demirel’in 28 Şubat döneminde gençliğinde mücadele ettiği askeri vesayetle nasıl iş tuttuğu da.
Ama Türkiye’nin yarı askerî bir diktatörlük olduğu yarım asrın 40 yılında aktif siyasetin içinde olduğu unutularak Demirel hakkında bir hüküm vermek adil olmaz.

Tanıl Bora’nın Türkiye’nin fikri standartlarının bir hayli üstünde olan son kitabı Demirel’i okurken Demirel’in hikayesinin başlangıcındaki bu statüko muhalifliği kısmı biraz hızlı geçilmiş.

Halbuki hikâyenin tam da bu kısmı Demirel’in 40 yıl içinde siyaset yaptığı en son 28 Şubat’taki son versiyonunu yaratan da şartlardı.

Sadece Demirel değil esas olarak üzerinde Menderes’in idam edildiği urgan sallanan merkez sağ, bu şartlarda ortaya çıkmış bir ara formdu, bir aracılık pozisyonuydu.

Merkez sağ, halk ile rejim arasında bir tampon bölgede yer alıyordu. Bazen devletin resmi ideolojisinin halka karşı sözcüsü, bazen de halkın devlete karşı sözcüsü, bazen halkın rejim karşıtı taleplerinin deşarj olacağı meşru bir sibop, bazen de devletin katı uygulamaları karşısında halkı koruyan bir muhafız olarak iş görüyordu.

Merkez Sağ’dan beklenen, Batı ittifakının içinde olmak için geçilmiş parlamenter demokraside, muhafazakar halk kitlelerini rejimin kırmızı çizgileri içinde tutmak, sandıkta rejimin ideolojisine aykırı hata yapılma ihtimalini bertaraf etmekti.

Merkez sağ siyasetçiler dindar, muhafazakar halk gibi yaşamıyordu, neredeyse hiçbirinin eşi başörtülü değildi, onlar da ülkenin laik yönetici sınıfı gibi yaşıyordu ama dindar ve muhafazakar kitlelerin hassasiyetlerini gözeterek, bunları Ankara’da koruyarak, savunarak muhafazakar halk kitlelerinin “adamları” olmuşlardı.

Halkın gözünde devlet, ordu, CHP, aydınlar hükümranlığına karşı kahramanlaşmışlardı. Bir merkez sağ siyasetçinin cuma namazı kılması, Allah razı olsun demesi bile bu duygudaşlığın kurulması için yeterli olabiliyordu.

Ama merkez sağ siyasetçiler, bu rollerine kendilerini kaptırdıkça askerlerin ayaklarına bastıkça, kırmızı çizgileri ihlal ettikçe sert biçimde uyarılıyorlar, muhtıralar yiyorlardı. Seçimleri kazanmalarının her şey demek olmadığı onlara sık sık hatırlatılıyordu. Bu müdahaleler onları halkın gözünde daha da büyütüyordu.

Merkez sağ formu, askeri vesayet düzeninin çarpık bir sonucuydu. Ordu ile demokrasi arasındaki zor denge merkez sağ siyasetçilerin maharetleriyle korunuyordu. Aynı mahareti gösteremeyeceği düşünülen Erbakan, gerçek bir muhafazakar olmasına rağmen bu yüzden uzun yıllar bu hassas dengenin bozulmasından korkan muhafazakar kitlelerin tercihi olamadı.

Bu denge 2002’de AK Parti’nin iktidara gelmesiyle sarsıldı. AK Parti hem klasik merkez sağcılar gibi Batıcıydı, askerlerin ayağına basmıyor, kırmızı çizgileri zorlamıyordu hem de çoğunluğu sahiden büyük halk kitlelerine benzeyen muhafazakar insanlardan oluşuyordu.

AK Parti iktidarının askerlerle dansı 2007 Cumhurbaşkanlığı krizinde bitti, 2010’daki referandumunda asker-yargı bürokrasisi tasfiye olunca da kontrol tamamen AK Parti ve Erdoğan’a geçti.

Aynı yıllar içinde merkez sağ partileri neredeyse parodiye dönüşecek kadar küçülmesi de bir tesadüf değildi..

Çünkü artık asker ve halk arasında bir ara form, bir buffer zone olarak merkez sağcılara ihtiyaç kalmamıştı.

Geniş muhafazakar halk kitleleri Ankara’da temsil için artık aracılara ihtiyaç duymuyor., doğrudan kendisine benzeyen insanlar tarafından temsil ediliyordu.

Beklenti çıtası çok yükseldi. Merkez sağ seçmenin önemli bir kısmı bu uzun tek parti iktidarında daha fazla muhafazakarlaştı. Daha seküler ve şehirli olan merkez sağ seçmenler de CHP seçmenine dönüştü.

Artık arada, arayışta, ortada kimse kalmadı.

Bugün hala merkez sağda bir boşluk olduğunu düşünenler, tarihin bu kısmını kaçırıyor.
Merkez sağ tarihsel bir ihtiyacın sonucuydu. Artık öyle bir ihtiyaç kalmadı. Bundan sonra merkez sağ gibi bir pozisyon ancak halkın ya da halkın önemli bir kısmının yine temsil edilememesiyle, devlet ve halk arasında yeni çatışmalarla ortaya çıkabilir.

Mesela muhafazakar kesimde büyük bir hızla süren sekülerleşme öyle bir aşamaya gelebilir ki, artık AK Parti bu kesimler için fazla muhafazakar kalabilir.

AK Parti’nin devletle bütünleşmesi yeni bir statüko yaratabilir ve bu statüko toplumsal dinamikleri engellemeye başlayabilir. Doğal olarak büyük kitleler akacak başka bir mecra arayabilir.

Ama şimdilik buranın uzağındayız. Çünkü AK Parti de her ne kadar medyası, elitleri daha fazlasını istese de muhafazakarlaşmanın dozunu kıvamında tutuyor. Şehirli, sekülerleşen seçmenlerini de içermeye devam ediyor. Bunun için bu yaz AK Partili belediyelerin festivallerine bakmak yeterli.

Ayrıca sekülerleşen muhafazakar kitleler ve yeni nesil için hala gidecek bir yer yok. Onlar için muhafazakarlık-milliyetçilik hala bir siyasi kimlik. Laikler geniş muhafazakar kitleleri kapsamaktan uzakta, tarihsel öfke ve önyargılar çok güçlü ve o duvarın yıkılmasına yönelik çabalar da küçümseniyor ve dinamitleniyor. O yüzden insanlar evlerinde kalmayı tercih ediyorlar.

Ayrıca Etyen Mahçupyan’ın uzun süredir Serbestiyet’te yazdığı gibi muhafazakarlıkla milliyetçilik birleşti, devletle din iç içe geçti. Tanklara, SİHA’lara bayılan, laik muhalefeti vatan haini gibi gören yeni muhafazakarlık artık kendini parya değil ülkenin ebedi ve ezeli sahibi gibi görüyor.

AK Parti uzun süredir ama özellikle 15 Temmuz’dan bu yana artık sadece İslamcı ve muhafazakar kelimeleriyle tarif edilemez. MHP’ye ittifak ve Batı karşıtlığıyla 90’lı yılların ulusalcı argümanlarının en güçlü temsil edildiği yer artık AK Parti. Hulki Cevizoğlu’nun kendisini AK Parti milletvekili olarak bulması o yüzden sadece bir fırsatçılık hikayesi değil.

Nasıl ABD’de koca sağcı Cumhuriyetçi Parti, Trump’a yenildi, Avrupa’daki merkez sağ partiler daha sağa, merkez sol partiler sol popülizme kaydı, Soros bursiyeri liberal Orban, Soros düşmanı popülist Orban’a döndü. Türkiye’de de benzer bir süreç yaşandı.

Dünyanın pek çok demokrasisinde de olduğu gibi artık bir merkez sağdan bahsedemeyiz.

Yani özetle merkez sağda doldurulması beklenen büyük bir boşluk yok.

O boşluğu doldurmak için adım atan kendini bir boşlukta bulabilir.

YORUMLAR (37)
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.
37 Yorum
  • Hazineci / 01 Eylül 2023 17:19

    Merkez sağı kuran yapı artık yok. AK partiyi doğuran paradigma kendisini yenileyerek daha doğrusu dönüştürerek devam ediyor, bu yönüyle sahici ve hayatin içinde. Ancak bu paradigmanın lidere bağımlı olan yönü giderek ağır basıyor. Lidere bu kadar bağımlı bir yapı yürüdüğü yere kadar. gidecek. Cumhurbaşkanının MSÜniversitesinde yaptığı konuşmasa verdiği ılımlı mesajlar söz konusu yapının sınırlarına gelindiğinin en yetkin ağızdan fark edilmesi olarak görülebilir mi? Yaşayan görecek.

    Yanıtla (0) (0)
  • Yakup / 01 Eylül 2023 01:47

    Bu ülkede CHP zihniyeti orada olduğu sürece, Kemalizm durduğu sürece, İttihat ve Terakkiciler hala devlet içinde yer aldığı sürece bu ülkede azınlığın çoğunluğa karşı uyguladığı ıkrçılık devam edecektir.Demokrasi bu ülkeye uğramayacaktır.

    Yanıtla (1) (0)
  • Tt / 31 Ağustos 2023 18:06

    Açık söyleyeyim yazarın özetlediği yarı askeri diktatörlük döneminin 30 yıllık kısmına tanıklık etmiş biri olarak ordu ve kendisini elit görenlerin tavırları gerçekten mide bulandırıcı ve öfke vericiydi. Ancak bu günleri görünce, yazının başındaki o hiç hazzetmediğim Cevdet Sunay’ın konuşmasını adeta gerçekleşmiş bir kehanet gibi gördüm. Bu günlerin kutübü sitte dini mensuplarının kendilerini müslüman sanması ve ülkeyi Afganista’a çevirmeye çalışmalarını görünce.Keşke eski düzen olsaymış diyorum

    Yanıtla (3) (2)
  • düşünen vatandaş / 31 Ağustos 2023 16:56

    "Aşk"ın tanımı tam olarak yapılamadığı gibi, "Türkiye'li seçmen sosyolojisi"nin analizi de hiçbir zaman tam olarak yapılamayacaktır. Yazarın sosyolojik analize dayalı yazılarını zevkle ve yararlanarak okuyoruz.

    Yanıtla (1) (0)
  • Okumaz / 31 Ağustos 2023 10:51

    Aslında yazıda Türkiye'de sağ nedir sorusuna tarihsel bir bakış açısı ile ele alınmış . Sağ nasıl ortaya çıktı sorusu kısmen cevaplanmış. Fakat "sağ" aslında ekonomik olarak üretimi, büyümeyi, canlılığı ve de işsizliği (istihdamı) önceleyen bir akım. "Sol" ise gelir adaletini, çok daha fazla istihdamı, geliri düşük olanlara sosyal yardımları, dışlanan, zayıf kesimlerin sözcülüğü tarif ediyor. Bizde ikisi de yok. İkisi de gerekli. Boşluk hiç dolmadı.

    Yanıtla (3) (0)
  • Abbas Bilgili / 31 Ağustos 2023 00:17

    Yazarın "merkez sağ" dediği şey, bir kitleyi ifade ediyor. Oysa merkez sağ, bir kitlenin değil, siyasi yelpazedeki bir konumun adıdır. O konum; batıcı, laik, keskin ideolojilerin dışında, Atatürk'le ve dinle sorunu olmayan bir alandır. Bu anlamda bir merkez sağ boşluğu var. Bu konuma uygun bir parti, mahalleden taşınanları geri getirebilir. Bu biraz da rüzgârı yakalamaya bağlı.

    Yanıtla (4) (1)
  • Baybars / 31 Ağustos 2023 00:00

    Merkez sağ diye bir şey kalmadığının farkındaydım ama nedenlerinin ve arka planının ne olduğunu bilmiyordum. Yıldıray Oğur'dan yine harika bir yazı. Ara ara tekrar dönüp okunası bir yazı.

    Yanıtla (5) (1)
  • Adem / 30 Ağustos 2023 17:37

    Türkiye'de herşey para halk eline geçen menfaate bakarak oy kullaniyor. İster makarna ister kömür ister ihale olsun. Ne alıyorsa ona bakıyor. Yazılarınızı beğenerek okuyorum bu yazınız olmamış.

    Yanıtla (1) (3)
  • Ahmet / 30 Ağustos 2023 23:30

    Adem bey bu engin bilginiz ve çok değerli analizleriniz hepimize ışık tuttu. Seçim sonuçlarını kömür ve makarna ile açıklamanız bu son yüzyılın en geniş kapsamlı tahlili. Sakın kendinizi bozmayın, bir sonraki seçimde de bu açıklamaları milletçe bekliyoruz sizden. Teşekkürler!

    Yanıtla (10) (1)
  • KY / 30 Ağustos 2023 22:39

    Burada Deniz Baykal'ın sanırım doçentlik tezinde yaptığı tespitde de yer vermek gerekirdi. Türkiye'de solun işi zor. Çünkü belli idealler doğrultusunda siyaset yapıyor, Sağ ise şeçim kazanmak için popülist...

    Yanıtla (1) (1)
  • Okur / 30 Ağustos 2023 20:45

    Hala olanı biteni anlamayanlar ilkokul seviyesi bilgileri ile ezberletilmiş şablonlarla bakıyor ülkeye. Paradigma değişti.

    Yanıtla (1) (0)
  • Okur yazar / 30 Ağustos 2023 22:13

    Paradigma öyle değişti diyerek değişmez iç savaş filan mı oldu haberimiz olmadı.

    Yanıtla (0) (0)
  • Karar okuru / 30 Ağustos 2023 18:42

    "Modern demokrasi yalnız çoğunluğun hükmettiği bir rejim değil, aynı zamanda hukuk prensiplerinin her vatandaş için adaletle uygulandığı bir eşitlik rejimidir. Sadece çoğunluğa dayanan ve çoğunluğun arzularına göre yürütülen demokrasi, geçimsizliğe ve anarşiye yol açarak idareyi, neticede totaliter bir sisteme götürebilir. Bütün devirlerin tarihi, çoğunluğun bazen aldandığını gösteren acı ve ibret verici olaylarla doludur." Eh adam doğru söylemiş!demokrasi diye popülizm ve cehalete omuz verdiniz

    Yanıtla (6) (2)
  • Murat / 30 Ağustos 2023 21:32

    Karar okuru; bu sözleri o ortamda okumak lazım. Genç olduğun belli. Siyasette çoğu kez söz anlamı dışında, tam tersi söylenir. C.Sunay general emeklisi bir cumhurbaşkanı. Şunu diyor" çoğunluk dediğin tahsilsiz köylü göbeğini kaşıyan adamlardır. Bunların oyuyla zengin şehirli laikçi kemalistin oyu bir olamaz.Çoğunluğu çoğunluk değil azınlıl ve etkisiz eleman olarak dikkate alınız! O zamanların kemalist darbeci entel sloganı şuydu;" oy çokluğuna dayalı demokrasi " sandıksal demokrasi" dir

    Yanıtla (3) (2)
  • Okur / 30 Ağustos 2023 17:10

    Şu anda Türkiye'de tek merkez sağa en yakın parti gelecek partisi onunda tek sorunu dış politika deva aşırı liberal iyi partide mülteci korkusuyla chpleşti yazara şu konuda katılmıyorum sadece onun dediği sebebten olsaydı milli görüş partilerinin 70lerde iktidara gelmesi gerekirdi

    Yanıtla (0) (1)
  • Özer / 30 Ağustos 2023 21:19

    Siyasetten nemalanmak oyları büyük ölçüde etkiliyor. Yoksula yardım. Evde bakım. Engellilere maaş. Partiye bağımlı yapıyor. Çare aile sigortası. Maliyeti ne olur bilmiyoruz.

    Yanıtla (0) (0)
  • Özer / 30 Ağustos 2023 21:12

    Tesbitleriniz Ege Akdeniz ve büyükşehir ilere uyuyor.Trakyayıda bunlara ekleyebiliriz. Bu bölgelerdeki merkez sağ seçmen chp ye katıldı. Karadeniz doğu ve orta Anadolu ve egede Afyon ve Kütahya merkez sağı bugün akpde. Güneydoğu farklı. Genel durum bence böyle.

    Yanıtla (1) (0)
  • Boral / 30 Ağustos 2023 20:01

    Bu analizi anlamak o kadar zor olmamalı , “ akp iktidarında doğup , büyüyüp bugünlere gelebilenler hariç “ Onların anlayamama hakkı olabilir. Daha büyük olanlar yazıyı bir daha okusun. Yazar “ aracılık “ bitti diyor, bitti mi bitti. İyi veya kötü yönetimden bahsedilmiyor, köleler iktidarda, reisleri var, arkasında duruyorlar ve buna mecburlar. Sonrası ise kuantum !!!

    Yanıtla (3) (2)
  • Hamdi Denizci / 30 Ağustos 2023 19:10

    Yazıda geçen "Ve suçları da seçim kazanmaktan fazlası değildi" cümlesine katılmam mümkün değil. AKP'nin ve RTE'nin tarihi bunun en güzel örneği. Seçim kazandıkça ülkeyi ne hale getirdiklerini gördük işte. Ekonomiden eğitime, sağlıktan dışişlerine (zaten ağır aksak işleyen) bütün kurumları darmadağın ettiler. Toplumsal gelişime hiçbir olumlu katkısı olmayan dincileri palazlandırmaları da cabası.

    Yanıtla (4) (5)
  • Karar okuru / 30 Ağustos 2023 18:48

    Yarı askeri diktatörlük lafı her halde yazarın liberalliği asker karşıtlığı sanması ile ilgili. Oysa darbe dönemlerinde bile ne hukuksuzluk, ne keyfilik, ne yağma bu kadar genele yayılmamıştı. Bugünleri, ülkede ve dünyada ortaçağdaki moğol istilasına benzer bir durum alıyor. Öyle silahla, külahla dünyada süper güç olurum sanan Rusya’nın da Çin’in de durumu ortada.

    Yanıtla (4) (1)
  • Hasan K. / 30 Ağustos 2023 18:06

    Merkez sağ yoksa, merkez sol da yok hükmünde kalır ve merkez sağın yeniden doğumuna kaynak olur. Her ikisinin varlığı, kalkınmanın ve demokrasinin ihtiyacı olduğu bir zorunluluktur.

    Yanıtla (2) (0)
  • Adnan Topuz / 30 Ağustos 2023 17:38

    Merkez sağın muhafazakar ve CHP içerisinde dağılmasını halkı yoksullaştıran koalisyon hükümetleri neden oldu. Programa dayalı ve halkı zenginleştiren AKP hükümetinin 2010 yılından itibaren rüştünü de ispat etmesiyle merkez sağ partiye ihtiyaç kalmadı. Suriye hadisesiyle terörün yurtiçinde etkisizleşmesi ve dış diplomasideki şahin tutum muhafazakar-milliyetçi bütünleşmesini sağladı. Halkı işsiz bırakan bir ekonomik krizin olması yeniden merkez sağ parti arayışlarını zorunlu hale getirecektir.

    Yanıtla (0) (1)
  • Ali Demir / 30 Ağustos 2023 16:06

    Yazar herşeyi ıdeolojik acıdan değerlendirmiş. Işin içinde duygusallık yok: Ak partinin bugünkü desteğinin arkasında herkesi seviyesine göre ranta bağlamasının rolü büyük. Kimine makarna, kömür, kimine çapına göre ihale, kimine makam ve üç beş maaş.

    Yanıtla (8) (3)
  • Adem / 30 Ağustos 2023 17:37

    Kesinlikle çok doğru.

    Yanıtla (3) (0)
  • HAYRETI MUCIP / 30 Ağustos 2023 17:15

    Bizde azınlıklar öyle de çoğunluklar çok mu farklı , hepsi aynı .ok! Siyasetimiz tümüyle ahlâksız! Ancak biz bu gün hiç olmazsa Y.Ogur'dan Atatürk hakkında bir yazı beklerdik , yine de henüz vakit geçmiş değil , inşallah olur !

    Yanıtla (4) (0)
  • tarafsız / 30 Ağustos 2023 16:10

    Tespitlerde doğruluk payı var. Ama yazarın atladığı bir şey var. AKP Cumhuriyetin ilk yıllarındaki CHP ye dönüştü otoriterleşti. Cüppelisi Adıyamancısı Süleymancısı Nurcusuyla AKP yi daha radikal dini adımlar atmaya zorlayan bir güruh var. Buna karşın yeni yetişen nesil içinde de deist ateist liberal ve demokrat bir kesim var üstelik çoğunlukta. Gelecek 15-20 yıl içinde yukarıda saydığım dinci gruplar sayıca etkisini kaybedecek. Ve yakın gelecekte AKP siyasi partiler çöplüğünde yerini alacaktır.

    Yanıtla (7) (6)
  • Ali Demir / 30 Ağustos 2023 16:08

    Ranta bağlamaya bir de insanların ferasetini dumura ugratmasini ekleyebiliriz. Ak partinin beceriksizliğinin sonucunda ortaya çıkan herşeyin sorumlusu ya CHP ya da dış güçler.

    Yanıtla (2) (0)
  • hüseyin adıyaman / 30 Ağustos 2023 15:36

    değerli yıldıray bey merkez tanımlamasına en iyi oturan ve onu en iyi temsil eden prototip rahmetli özal idi. onun da kıymetini zamanın hızlı refahlı gençler olan bizler de dahil türkiye olarak bilemedik şimdi ne kadar da arar olduk.

    Yanıtla (0) (0)
  • okur / 30 Ağustos 2023 14:32

    Güzel bir yazı olmuş. Demek Demirel bu yüzden ...Arabistan'a diyor. Çünkü arkasında ancak laikler kalmıştı. Yalnız çok merak ediyorum bu gün ki Kılıçdaroğlu'nun yerinde Demirel olsaydı Erdoğan bu kadar rahat olur muydu? Serçenin yeteneklerini geliştiren atmacanın kendisine musallat olmasıdır derler. Keşke rahmetli Özal ı bile silkeleyebilen Demirel bu gün olsaydı. Bence daha güçlü ülke olurduk. Beceriksiz solcular hala armut piş ağzıma düş dediği için bu haldeyiz belki de.

    Yanıtla (2) (2)
  • İrlandalı / 30 Ağustos 2023 14:21

    Kızım sana diyorum, gelinim sen işit olmuş. Yani meral hanımın aradığı boşluk yok.

    Yanıtla (1) (1)
  • Murat / 30 Ağustos 2023 14:09

    Yeni merkez demokrat; çok yönden Akp nin üstünde olacak. Akp ve merkez sağın geçmişinden ibret alacak. Önce kendilerinin uyacağı; seçkinleri de kapsayan şamil bir hukuk düzeni oluşturmak zorundalar. Adil şeffaf bir ekonomik düzen ve ordu/ yönetim ilikisi sağlam gelenek ve yasalara bağlanmalı. Dine sahiplenme değil; meşru ve demokrat alan açacak ve dine nötr ve dostça bakacak Para ekonomi ve vergide eşit adil sistem kurmak zorundalar...

    Yanıtla (2) (0)
  • Hakikat / 30 Ağustos 2023 14:00

    Doğrudur şu anda merkezde bir parti yok. Avrupa ölçülerine bakarsak, belki CHP'yi buraya yakın görürüz. İYİP böyle bir hedefle ortaya çıktı ama eski MHP'lilerin yuvalandığı bir parti haline geldi. DEVA Partisi bu boşluğu doldurabilecek bir programla çıkmıştı ama amacına ulaşamadı. Gelecek partisinin de programı benzer, ancak sayın Davutoğlu'nun muhafazakar yanı daha ağır bastığı için merkez iddiası tutar mı bilmem...

    Yanıtla (1) (0)