Yürümek ve dansetmek...
Genellikle insanlar gibi kitabların da birer kaderi olduğu söylenir. Ben bu konularda uzman olmadığım için doğru mudur değil midir pek bir hüküm veremem. Ancak eğer doğru ise bu kader(ler)in en azından ülkemizde çok da parlak olmadığını tesbît etmek zor olmasa gerek.
Öte yandan, hayatda her şeyin bir sebebi bulunduğu fehvâsınca ülkemizde insanlarla kitabların neden böyle, diyelim ki, bahtsız durumda (yoksa konumda mı deseydik?) bulunduklarını da araştırmaksızın daha şanslı bir yere gelmeleri elbet imkânsız. En azından bana öyle geliyor. İnsanlar ve kitablar kavramlarını birlikde alıyorum; zîrâ biri olmaksızın diğerini tasavvur etmek imkânsız.
Muhtemelen bunun sebebi, bizim onları, kendi değerler skalamızda oturtduğumuz yerle, hâneyle, bağlantılı.
Hep biliriz (sâhi, bilir miyiz?) aritmetikde her sayı, içinde bulunduğu hâneye göre değer (okunuşu: anlam!) kazanır. Meselâ 1 (bir) rakamını birler hânesine koyarsanız onun sayılar sistemi içindeki değeri de aynen bir olur ama üç hâne sola aldınız mı o bir artık bir ‘bin’dir.
Ben işte bundan ötürü ülkemizdeki rejim tartışmalarının bir bakıma suya pala çalma faslına girdiği fikrini taşıyorum.
Siz içini müsbet bir anlamla dolduramadıkdan sonra rejimin adını şu koymuşsunuz kaç yazar, bu koymuşsunuz kaç?..
Bakınız İngiltere’de kırallık Suûdî Arabistan da…Üstelik İngiltere ‘Birleşik’ Kırallık, yâni katmerlisi... Ama bu iki kırallıkdan hangisi daha adâletli, hangisi insana daha (dahası kusur kalsın!) “saygılı” diye sorarsanız hangi cevâbı verirsiniz? Hattâ, bu iki ülke sözkonusu oldu mu böyle bir suali sormanın dahî abesle iştigâl anlamına gelmeyeceğini düşünürsünüz?
Bu bakımdan ben Türkiye’de aylardır süregelen, yok efendim parlamenter sistem mi olsunmuş predidansiyel sistem mi olsunmuş münâkaşalarını biraz yersiz buluyorum.
Lütfen yanlış anlaşılmasın; gereksiz değil yersiz…
Şahsî kanaatim, Türkiye için bir başkanlık sisteminin her hâl ve kârda daha elverişli olacağıdır. Sebeblerini bir başka yazıda îzâh ederim.
Daha elverişlidir ama siz bir toplumda henüz en temel insanlık haklarını bile tam yerleştirememişken şimdi -sözüm yabana- kaftanın etekleri püsküllü mü olsun sırma şeritli mi “meselesi”ni öne almak bana biraz da milletle dalga geçmek gibi geliyor…
İnsan önce yürümeyi öğrenir, öğrenebilirse, ondan sonra da raksetmeyi…
N’est-ce pas?